Ergenekon haberciliğinde dün ve bugün… ihbar mektupları…


Ergenekon kumpasında karar mayıs ayındaki duruşmaya kaldı. 30 Kasım’da mütalaasını veren savcı, “Ergenekon diye bir örgütün varlığı tespit edilememiştir” demişti. 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de başlayan kumpas aslında bugünümüze de ışık tutuyor. Anlatalım...Türkiye’nin son 10 yılına isimsiz ihbar mektupları ve e-postalar damga vurdu. Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 6. katındaki İstihbarat Şube Müdürlüğü, komploların kurulduğu, yasa dışı telefon dinlemelerinin yapıldığı karanlık bir dönemin sessiz şahidi gibi...

10taraf20cm

30 METREKARELİK ODA

O dönem... Birçok kumpasa ev sahipliği yapan İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün bir bölümü var ki, o şubede çalışanların bile görmediği bir yerdi. 30 metre kare genişliğinde mütevazı bir odayı anlatıyoruz. Anlattığımız mekan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde “C Blok” olarak bilinen yer. 2007’nin sonlarına doğru ‘Bir kafa atıp dağları yıktım’ diyen polis şefi, C Blok’un çatı katına özel bir oda yaptırır. İçinde yatak da vardır, oturma grubu da... Güvercin bile beslenir. O kadar ki o polis şefinin günün 10 saatini bile burada geçirdiği olur. Çatı katının anahtarı da kendisinden başka kimsede yoktur. Ziyaretçileri de vardır müdürün. Karizmatik ve yakışıklı müdür yardımcısı, Emniyet’in kabadayı gibi yürüyen diğer bir müdür yardımcısı, sonradan bıyık bırakan savcı ve medya dünyasının bazı etkili isimleri…hep oradadır. Zaman zaman domino oynanır, zaman zaman çaylar içilir ve Ergenekon, Balyoz gibi operasyonların ana hatları burada konuşulur. Derler ki… 2007’den 2013’e kadar Emniyet üzerinden savcılığa gönderilen mektuplar işte burada oluşturulmuştur. Eldivenler takılmış, iz bırakılmamıştır. Ve derler ki... Odaya girdiğinizde sizi karşılayan ilk şey büyüleyici görüntüsü ile adeta odanın içine doğan Fatih Camii silüeti oluyordu. Balyoz’da ‘Fatih Camii’ni bombalayacaklardı’ iddiası bu görüntüden mi doğdu bilinmez ama caminin en güzel göründüğü yerlerden biri orasıydı. Peki o odaya hangi gazeteciler girerdi? Anlatırlarsa gerçeklere ulaşmak o kadar zor olmayacak, FETÖ’ye karşı mücadele eden savcıların da işi kolaylaşacak. Haydi başlayalım...

28szt10a_ist_izm_ant_trb_ank_adn

‘Vatansever’ rumuzlu FETÖ mektupları


İşte ilk mektuplardan biri… Danıştay saldırısının bir gün sonrası (18 Mayıs 2006) akşam saatlerinde Ankara Emniyet Müdürlüğü Muhabere Şubesi’nin bilgisayarına bir e-posta düştü. İmza “Vatansever” rumuzluydu. Polisi ‘harekete geçirecek ciddi bilgiler’ içeriyordu. İsimler, adresler, silahlar, bombalar... Polis, basına ‘off the record’ verdiği bilgilerde ihbarcının bir süre çetenin içinde yer alıp sonra vazgeçerek ihbarda bulunmuş olabileceğine ilişkin bilgiler vermişti. Hatta ihbar e-postası Amasya Merzifon’dan’ gönderilmişti.

Yüzbaşı Murat Eren Atabeyler kumpası mağduru. Yüzbaşı Murat Eren Atabeyler kumpası mağduru.


Atabeyler Operasyonu, Ergenekon ve benzeri derin devlete yönelik ilk operasyon olarak niteleniyordu. 2 Haziran 2006’da yapılan operasyonda önce Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli iki yüzbaşı ve iki astsubayın da bulunduğu 11 zanlı gözaltına alındı. Zanlılar, “Atabeyler Gerilla Grubu” olarak nitelendirildi. Atabeyler’e yönelik aramalarda ele geçirilen planlar ise grubun, Başbakan Erdoğan ile eski danışmanı Cüneyd Zapsu’ya yönelik eylem hazırlığı yaptığı şeklinde yorumlandı. Operasyon, Ankara Emniyeti’ne gelen “Vatansever” rumuzlu bir elektronik posta ihbarı üzerine yapıldı. Bu mektupları yollayanların hepsi ‘Vatansever’ rumuzu kullanıyordu!

28szt10a_ist_izm_ant_trb_ank_adn-2

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ihbar mektuplarının izini sürüyor


2007’den 2013’e kadar geçen sürede FETÖ’yle ya da o zamanki adıyla ‘cemaat’ olan örgütle hareket eden, onların polisi, savcısı, hakimi, askeriyle yakın olanlar bugün sanki o günler yaşanmamış gibi davranıyor. O çatı katına gidenler daha konuşmadı, anlatmadı. 2007 yılından itibaren Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk gibi TSK’ya yönelik soruşturmalarda birçok isimsiz ihbar mektupları savcılık ve emniyete gönderilmişti. Bu soruşturmalar, isimsiz ve imzasız ihbar mektuplarının ardından başlamış ve davalar kapsamında yargılanan sanıklar ihbar mektuplarının kaynağının araştırılmasını istemişti. Ancak ihbar mektuplarının kaynağı hiçbir zaman bulunamamıştı. Ancak...

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda net. Kasım 2016’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından yürütülen “Darbe” soruşturması kapsamında hazırlanan iddianamede itirafçı olan bir öğretmen FETÖ’nün ihbar mektuplarını nasıl yazdığını şöyle anlattı: “Sahte ihbar mektupları tanzim ederek bunları evlerinde veya ofislerinde bulunan yazıcılarda hazırlayıp göndermektedirler. Bunları hazırlarken genelde eldiven kullanmaktadırlar. Hazırlanan mektupları göndermek için evlerinde, ofislerinde bol miktarda posta pulu bulunmaktadır. Menfi olarak tabir edilen bir jandarma personeli hakkında yani cemaatten olmayan birisi hakkında sahte ihbar mektubu gönderme işi bu kişiler tarafından organize edilir ve gönderilir. Gönderici ismi olmaz.”

Örgüt tarafından yapılan ihbarların gönderildiği birimin de çok önemli olduğunu anlatan itirafçı, “İhbarın yapıldığı yerdeki evrak kayıt kısmında muhakkak cemaatten birinin olduğunu düşünüyorum. Nedenine gelince, isimsiz ihbarların işleme sokulması problem teşkil edeceğinden böyle bir yöntem izlenmektedir” dedi.

Dünün kumpasçıları bugün FETÖ karşıtı


Ergenekon kumpasında rol alan gazeteciler kendilerine haberlerin nasıl geldiğini, savcılarla görüşmelerini neden anlatmıyor? Bugün FETÖ’ye karşı mücadelenin en önemli medya kuruluşu olan SÖZCÜ gibi yayın organlarını hedef alanlar, örgütün ekmeğine yağ sürüldüğünün farkında değil mi? Kumpaslarla ilgili çok kitap çıktı ama bu mektuplar ve ilişkiler ağı çözülemedi.