Binalar kayıyor...
İstanbul’dan kaçmak ister gibi...
Ayakları olsa, bir teki durmaz...
Parkları, korulukları, ağaçları, yeşil alanları çalınmış... Rant uğruna yağmalanmış, talan edilmiş... Zevksizliğin, saygısızlığın, görgüsüzlüğün neticesi... Altı-üstü oyulmuş kentte ayakta duramıyor binalar...
Birbirlerine ne kadar çok benziyorlar...
Bina da, insan da...

*

Eski İstanbul’u yıkıp dört bir yanı çirkin kulelerle doldurdular...
Uzun uzun baktım cam binalara...
Hani içinde; sararmış atlet, kirli çamaşır, yıkanmamış bir vücut taşıyan... Ama parlak takım elbiseli, çiçekli kravatlı, yakası mendilli, bıyıkları boyalı o adam gibi...
Öyle sırıtıyor...
Adam da, bina da...

*

Ya da o ünlü kadın gibi...
Burnu fındıklaştırılmış, dudakları silikonlu, memeleri dikleştirilmiş, yanakları botokslu... Ama o görkemli boyayla, televizyonda milleti büyülerken ne kadar da güzel gözüküyor uzaktan...
Birbirlerine benziyorlar...
Bina da, kadın da...

*

O imanlı-ahlaklı-namuslu duruşumuz...
Yüzde 99.9’u Müslüman, en çok ibadethaneye sahip, herkesin “Bende yalan yok” diye yalana başladığı, hırsızlıklara kızdığı, yağmadan-avantacılıktan yakındığı, vicdan ve merhametten söz ettiği...
Ama cingözlerin çalıp çırptığı... Avantacılığın, hırsızlığın, rüşvetin en çok yaşandığı... Terbiyenin ve saygının tükendiği... Herkesin birbirinin dibini kazdığı...
Ne kadar da birbirlerine benziyorlar...
İnsan da, bina da...

*

Kentlerde yer kalmadı...
Binalar adeta itişip kakışıyorlar...
Arada biri çöküyor...
İmar afları ile hırsızlık meşrulaştığı için; çürük, temelsiz, uyduruk binaların er geç yıkılması kaçınılmaz...
Boşuna “Haramın binası olmaz” dememişler...
Haramın binası olmaz...

(....)

Ne kadar birbirlerine benziyorlar...
Bina da, adam da...

plusbanner2x