Osmanlı’da “Ferman” vardı...
Ferman; padişahın buyruğudur, ne derse o...
Biz buna; KHK diyoruz...

*

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında, her dinden yerli halk için fermanını açıkladı:
“Ben ki Sultan Mehmet; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazap-ı şahanemden korkmayınız... Kimseye zulüm yapılmayacaktır... Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır...
Öyle “Her kim ki zat-ı şahanemi eleştire, tiz kulağından tutulup atıla” yok...

*

Fetih’in 1453’de kurduğu, sonradan Darülfünun adını alan İstanbul Üniversitesi için yazdığı ferman geçenlerde temel kazılırken bulundu, diyor ki:
“Kim ki bu vakfın şartlarından birisini değiştire, günah işlemiş olur... Allah’ın, meleklerin, bütün insanlığın laneti üzerine olsun...”
“Tiz üniversite altıya bölüne” dememiş...

*

“Tiz arabaların arka camı zifiri kala” fermanı...
“Tiz İstanbul’un ötesinde iki derya arasında hendek kazıla, bahriye o istikamette gide gele” fermanı...
“Tiz vezir-i pinpirik ine, bin ali efendi bine” fermanı...
“Tiz bizim damat nazır ola, hazine-i mülkü devlete kona” fermanı...
“Tiz beylerbeyi gazi Hulusi Paşa sırmalarını söke, setre pantolon giye” fermanı...
“Ben ki hanlar hanı, bize fena neşriyat yapan tiz zindana kona” fermanı...
Gibi fermanlar Osmanlı’da bile yok...

*

Bu KHK’lar aslında fermandır...
Tek kişinin iradesine dayanan... Hiçbir kurul, heyet, meclis denetimi olmayan... Mutlaka yerine getirilen... Getirmeyenlerin başına bir iş gelen, padişah emirleridir fermanlar...

*

Ne yapalım, Yeşim Salkım’ın “Ferman” şarkısını söyleye söyleye kadere sitem edeceğiz:
“Hani ağlamak bize yasaktı
Hani güneşten bir gece önce sönecektik
Hani tükenmek bize haramdı
Hani sonsuza bir adım kala ölecektik
(...)

Gittin, dünya duysun yanmayacağım
Gittin, dünya yansın anmayacağım
Gittin, dünya dursun ölmeyeceğim
Benden ferman olsun; yolumdan dönmeyeceğim...”

plusbanner2x