Hürriyet’te yazdığım günlerdi...
“Adnan Hocanın müritleri” randevu istediler, hiç bilgim olmadığı için sevgili Nurettin Kurt’a “Kim bunlar?” diye sordum, “Kedicikler” dedi...
İçeri girdiler, ben hiç böyle tarikat görmemiştim...
İki yakışıklı genç, siyah takımlı, stajyer diplomat dersin... Üç genç kız, her biri manken, yere kadar siyah pardösülerinin altında mini etekleri, şık bluzları-takıları...
Adnan Hoca’nın kitaplarını hediye ettiler...
İnanmışlardı...

*

Bana enteresan gelmişti:
Hoca, kedicikler, felsefe, tarikat, mankenler, din, mini etek...

*

Aslında bu döneme aykırı bir şey değil tarikatlar...
Türkler; muhteşem bir zaferle kazanılan, dünyanın gıpta ettiği, modern-laik-parlamenter cumhuriyeti terk edip teokrasiyi seçtikten sonra, tarikat dediğin sistemin parçası...
Her tarikat bir bakanlık gibi...
Bu bakımdan protokol sofralarında yerlerini aldılar...
Sağlık işleri olsun, inşaat işleri olsun, ithalat-ihracat olsun, eğitim olsun, her tarikatın yeri ayrı...
“İlim-bilim de var” diyeceğim ama, şimdilik Cübbeli Hoca’nın cehennem ateşine dayanıklı kefen bezi dışında ilim falan yok...
Yayın dünyasında onlarca tarikat kanalı var, her biri TRT kanallarından daha çok izleniyorlar, sen uzayan hortum satarken...
Bu bakımdan Hoca Efendi’nin ağzını sildiği kirli kağıt peçeteyi cebine attığı gibi getirdi general... Bir de kirli çorabını getirse, bakmışsın Genelkurmay Başkanı’dır...
Koca Türk Ordusu’nu bir tarikata çökerttiler, daha ne olsun...
Neticede tarikatlar sürecin bir parçası...

*

Kediciklere gelince...
İnanç istismarından, kara paradan, yurt rezaletlerinden, çocuklara tecavüzlerine kadar... Haklarında  binlerce iddia olan diğer tarikatların dokunulmazlıkları varken...
Sadece kedicikler mi karakola?..

sozcu-banner-1