Bir süre sonra seyirciyi biraz zorlayan bir filme dönüşse de, Onur Önlü’nün Adana Film Festivali’nden dört ödülle dönen filmi “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok” meraklıları için ilginç bir polis hikayesi sunuyor.

Onur Ünlü ilk filmi “Polis”ten itibaren sinemamızda heyecan yaratan bir yönetmen oldu. Her çektiği filmle seyircilerini yarattığı ilginç karakterlerin sürprizlerle dolu dünyalarına çekti. İnsanlar, boş zamanlarında dedektiflik yapan meraklı bir camii imamını, süper güçlere sahip ama yine de bu güçleriyle hiçbir dertlerini çözemeyen bir kasaba dolusu insanı, trafik ışığıyla konuşan adamı, yürüyen ve konuşan bir kediyi çok sık izlemiyorlar yerli yapımlarda ne de olsa... Onur Ünlü, yerli filmlerde fantastik olaylar, absürt durumlar izlemeye çok da hevesli olmayan Türk sinema seyircisine farklı bir mizahla yoğurulmuş güzel hikayeler sunmayı bildi her zaman.

askin_goren_gozlere

Seyircinin ilgisini gördükçe de daha fazla film çekmeye başladı. Eski hikayelerini ve yeni yazdıklarını önceden belirlediği bir sırayı takip etmeden, üstelik riskli tercihler de yaparak filmleştirmeye devam ediyor. Son yıllarda onu daha iyi planlayabileceği hikayelerinin üzerinde daha çok çalışıp hazırlanmadan sete girip, filmlerini çok hızlı çektiğini düşündüğümüz için eleştiriyoruz. Ama kendisi her seferinde filmlerinin tam olmasını istediği gibi çektiğini söylemekte. Özellikle son bir sene içine iki internet dizisi ve dört film sıkıştırdığı için hafiften mızıldanan biz eleştirmenlerle de arasında tatlı bir denge kurmasını bilmiş bir yönetmen Onur Ünlü.
Bazı filmlerini ne kadar eleştirsek de bence filmografisinin başyapıtı olan “Sen Aydınlatırsın Geceyi”nin yanısıra “İtirazım Var”, “Beş Şehir” ve “Polis” filmleriyle gönlümüze taht kurmuştur. Yine de eleştirdiğimiz filmlerinde bile Onur Ünlü’nün kendine has dünyasını ve üslubunu keyifle izlemekteyiz. (Belki hikayesine pek de müdahale etmediği ‘Cingöz Recai’ yi bu toplamın dışında tutabiliriz!)

Bir körleşmenin anatomisi
Türk sinema tarihinde en fazla Metin Erksan ve Atıf Yılmaz’ın kimi filmlerinde denediği ve seyirciyi kaçırmaktan korkmadığı numaraları, istediği her iyi oyuncuyla da çalışarak cesurca yapmaya devam eden Onur Ünlü, geçen yılki Adana Film Festivali’nden en iyi yönetmen ve en iyi film dahil toplam dört ödülle dönen filmi “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok”ta giderek görme yetisini yitiren bir polis dedektifinin hikayesini anlatıyor.
Ünlü, polis karakterlerle hikaye kurmayı seviyor, polisiyeye meraklı. Bu sefer filmini klasik Amerikan kara filmlerinin kimi beylik numaralarını da dahil ettiği bir hikayeyle çıkarmış karşımıza. Otuzlu yaşlarında bir cinayet masası dedektifi olan Salim gözlerindeki rahatsızlıkla ilgili tedavi olsa da bir süre sonra kör olacağı haberini almıştır. Zaten eski karısıyla ve küçük kızıyla da iletişim problemleri vardır. Evinde ölü bulunan zengin bir adamın vakasıyla da ilgilenmek zorundayken ölen adamın esrarengiz karısı Handan’dan etkilenir. Handan da kör bir piyanisttir üstelik! Salim esrarengiz bir çekiciliği olan Handan’ın etkisi altına girdikten sonra hastalığının da etkisiyle giderek dengesini yitirir. Katil zanlısının kör karısıyla tanışması onu giderek daha da kronik olayların içine atar. Olaylar ilerledikçe Salim’in körlüğü de ilerler. Ya da Salim’in hastalığından dolayı değil de onun Handan’a duyduğu karşılıksız aşkı ve kafasının karışıklığı sayesinde artan duygusal körlüğü her şeyi daha da karıştırır...

askin_goren_gozlere_2

Geleneksel yapının dışında
Onur Ünlü seyircinin onyıllarca alıştırıldığı geleneksel dramatik yapıya zaten daha ilk filminden itibaren aşırı bağlı değildi. Ama film çektikçe bu yapıyı daha çok bozmaya karar verdi. Nitekim son filmleri “Kırık Kalpler Bankası”, “Put Şeylere” ve bu film seyircinin kolayca takip edebileceği üç perdeli yapıyı (giriş-gelişme-sonuç) tümüyle reddeden anlatımlarıyla dikkat çekiyorlar. Olaylar giderek Salim için bir sanrının içinde hapsolmaya dönüşüyor aslında. Bu durum da seyirci için olayların akışını takip etmeyi zorlaştırıyor.
Özellikle Fatih Artman ve Demet Evgar’ın çok iyi performanslarının da etkisiyle, Ünlü’nün zaman zaman hınzırlaşan senaryosu yer yer parlıyor. Ama yine de bu hikaye geleneksel yapıya uygun inşa edilseydi daha çekici olabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Salim’in görme problemini bu yapının içinde de hikayenin estetiğine ustaca yedirebilmek mümkündü. Zira sinemaseverler böyle polisiye hikayeleri her daim severler. Ünlü’nün bundan kaçınmak istemesi bir yönetmen tercihi elbette ama seyirci olarak ben bu hikayeyi mesela bir “Temel İçgüdü” (Basic Instinct) ya da kimi sahneleriyle aklımıza düşen “Çifte Tazminat” (The Double Indemnity) kıvamında izlemek isterdim doğrusu. Bu haliyle birçok yaratıcı fikir ve buluş, hikayenin ana omurgasına pek de hizmet etmiyor maalesef.
Ama özünde amaçladığı fikri söylüyor yine de film. Adına bakarak bir aşk filmi olduğu fikrine kapılmayın sakın, bakmak ile görmek arasındaki farka yoğunlaşıyor aslında yönetmen. Sadece aşkı değil hakikatleri anlamanın da sadece gören gözlere ihtiyacı yok. Mühim olan idrak yeteneğini çalıştırmak ve sadece gözlerle değil bütün duyu organlarınla birlikte “görebilmek”...

askin_goren_gozlere_3

3 yıldız
Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok
Yönetmen: Onur Ünlü
Senaryo: Onur Ünlü
Oyuncular: Fatih Artman, Demet Evgar, Hare Sürel
83 dakika, 15+

DAR ALANDA KISA HESAPLAŞMA

“10 x 10”u hikayesinin kimi dönüşümlerini açık etmeden eleştirmek biraz zor. Aslında çok acayip sürprizlerle dolu, seyirciyi oradan oraya sürükleyen bir hikaye de anlatmıyor diğer yandan.
Orta ölçekli bir Amerikan kasabasında çiçekçi dükkanı işleten Cathy adlı genç bir kadın esrarengiz bir adam tarafından takip edildiğinin farkında değildir. Dükkanından çıkıp öğle yemeğini yer, sonra yoga yapmaya gider. Lewis adlı bu genç adam kadını her adımında takip etmektedir. Yoga salonundan çıktıktan sonra Cathy otoparkta Lewis’in saldırısına uğrar. Adam onun ağzını, ellerini ve ayaklarını bantlayarak arabasına koyar ve şehir dışındaki evine götürür.
Lewis evinin bir odasını ses geçirmez yalıtımla döşeyip Cathy için hazır hale getirmiştir. Genç kadına ne kadar bağırırsa bağırsın sesini duyuramayacağını ve ondan tek bir sorusuna cevap vermesini söyler: “Adın ne?”. Görünüşe göre Cathy genç kadının gerçek adı değildir. O zaman Lewis bu kadından ne istemektedir?

10x10

“10x10” daha önce pek çok kez izlediğimiz tutsak kadın gerilimleri gibi başlıyor. ‘Bir adam bir kadını takip edip kaçırır ve kadının kurtulma çabalarını izlemeye başlarız’ şeklinde ilerleyecek diye beklerken hikaye yavaş yavaş bir dönüşüm geçiriyor. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı kısa bir süre sonra anlaşılıyor. Hatta biraz fazla hızlı bir şekilde anlaşılıyor. Ayrıca senaryoda ister istemez sırf filmin süresi biraz daha uzun oldu diye yapılmış gibi duran kimi önemsiz detaylar var. Mesela filmin başlarında Cathy’i takip eden Lewis’i izlerken, Cathy’nin yoga merkezinde bir kadınla yaşadığı küçük sürtüşme, amaçlanan etkiyi yaratamıyor seyircide. Kaçırılmadan sonraki kısımda da bir müddet sonra Lewis o kadar üzerine titrenen bir karaktere dönüşüyor ki olay sürpriz olmaktan çıkıp ‘kayırma’ya geçiyor neredeyse. Filmdeki bütün önemli kadın karakterlerin arkadan iş çeviren, kötü kadınlara dönüşmesi ise şaşırtıcı. Çünkü filmin yönetmeni de bir kadın. ‘Demek ki bazen gerçekten de kadın kadının kurdu oluyormuş’ diye düşünmeden edemiyor insan.

10x10_2

Zaten Lewis’in kadını kaçırdıktan sonra neyi amaçladığı da pek mantıklı değil. Bir şeyin nedenini öğrenmek istiyor ama kadını da sık sık yalnız bırakıyor. Yönetmen de kadına plan yapma fırsatı vermek ve seyirci de daha önce olan bitenler hakkında bilgilensin diye adama salonda televizyondan haber bültenleri ya da eski ev videolarını izlettiriyor!
Bu inandırıcılık problemini aşarsanız eğer filmden orta ölçekli bir televizyon filmi kadar keyif alabilirsiniz en fazla. Senaryo seyircinin önyargılarıyla oynamayı amaçlıyor, bunu bir noktaya kadar başarıyor da. Ancak bir sürü işlemeyen detayın varlığına ve parlak buluşların eksikliğine takılmamak elde değil. Aslında hem Kelly Reilly hem de Luke Evans hayli inanmışlar projeye. Finalde birbirlerine ne kadar da istekli bir şekilde, şiddetle saldırdıklarını görünce de buna ikna oluyoruz...

2 yıldız
10x10
Yönetmen: Suzi Ewing
Senaryo: Noel Clarke
Oyuncular: Luke Evans, Kelly Reilly, Olivia Chenery
88 dakika, 15+