Bİ SORALIM BAKALIM

Afrin ne oldu, Menbiç kurtarıldı mı?


Çok değil “baskın seçim” kararı açıklanmadan önce Afrin’le yatıyor Afrinle kalkıyorduk.
AKP Genel Başkanı Erdoğan her gün genelkurmay başkanının kendisine gönderdiği çeteleyi okuyordu.
Bugün şu kadar teröristi etkisiz hale getirdik” diye övünüyordu.
Arada mutlaka “Menbiç’e” de vurgu yapılıyor ve “Bir gece ansızın gelebiliriz” şarkısı koro halinde okunuyordu.
Yandaş medyamız da Afrin olayına karşı çok duyarlıydı.
Her ne kadar cepheye gitmeye pek gönüllü olmasalar da, muhtemelen pek cesaret de edemiyorlardı, Kilis ya da Hatay’daki Suriye sınırına kurdukları üslerden saat başı milleti haberdar ediyordu.
Sanatçılarımız da Afrin’deki kahramanlara destek vermek için sınıra koşuyordu. Buradan el salladıklarında Afrin’de çatışan askerlerimizin kendilerini göreceğini sanıyorlardı mutlaka.
Sonra birden “baskın seçim” kararı geldi.
İşte o günden bu yana Afrin’den hiç haber alamıyoruz.
Menbiç ise neredeyse gündemden tamamen kalktı.
Özellikle Menbiç çok önemli. Çünkü AKP Genel Başkanı en büyük pirimi Menbiç üzerinden Amerika’ya “eyyyyt” çekerken alıyordu.
“Kimse bize ne yapacağımızı söyleyemezdi” örneğin veya “Amerika Menbiç’te PYD’nin arkasında durmaya devam ederse bir Osmanlı tokadı yiyecekti” ama bunların hiçbiri olmadı.
Hepsi lafta kaldı.
Lafta kaldığı gibi araya bir de Fransa sokuşturmayı başardı AKP Genel Başkanı.
Bir ara Fransa’ya gitti. Bu sırada Fransa Cumhurbaşkanı biraz ileri geri mi ne konuşmuş, AKP Genel Başkanı nasıl kükrediğini anlatmıştı vatandaşa.
“Baktım Macron garip garip konuşuyor, frekansı yükselttim tabii” demişti.
Ben de saf saf sormuştum “Peki o size ne dedi?” diye.
Cevabı o sırada öğrenemedik ama birkaç gün sonra Macron PYD’yi makamında ağırladı, onlara destek sözü verdi.
Macron bununla da yetinmedi Erdoğan’ın Amerika’ya “Git buradan” dediği yere Fransız askeri gönderdi.
Birkaç gün sonra da Fransız askerleri yanlarında getirdikleri topçu bataryalarını PYD’nin emrine sundular.
İşin aslına bakarsanız Menbiç ve Afrin’de durum eskisine oranla çok daha vahim durumda.
Ama Erdoğan bu gelişmeleri seçim stratejisine uygun bulmadığından olacak hiç ağzına almıyor.
Erdoğan bu konularda konuşmayınca medya da merak edip “Neler oluyor Afrin’de, Menbiç’te?” diye sormuyor.
İşin kötüsü “destan yazdılar, büyük kahramanlar” diye sunulan askerlerimizin de ne durumda olduğunu bilemiyoruz.
Sonuç şu ki “Bir kahramanlık destanı seçim nedeniyle unutturulmaya” çalışıyor. Afrin ve Menbiç çıkışları belli ki AKP’ye oy getirmedi. O halde unutulmalı.
Ya şehitler? Ya şehitlerin kanları?
Onlar sadece popülizmin araçları, seçim malzemesi, o kadar...

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

ADD’yi kapatma bahanesi buldular galiba


Atatürkçü Düşünce Derneği 27 Mayıs askeri müdahalesinin yıldönümü nedeniyle bir tweet atmış.
Twitte şöyle diyor; “Türk Silahlı Kuvvetleri, bundan yarım yüz yıl önce, anayasa ve hukuk dışına çıkmış bir siyasal iktidara karşı direnme hakkını kullanmış ve ülke yönetimine el koymuştu. Ordunun arkasında milletin desteği vardı.”
Bu açıklamanın yanı sıra dernek başkanı Tansel Çölaşan’ın da açıklamaları var.
Bu tweette yazılanları daha geniş biçimde ifade ediyor Çölaşan.
Twitteki “Ordunun arkasında halk desteği vardı” cümlesi ister istemez rahatsız ediyor insanı.
Sonuçta 27 Mayıs da bir askeri darbedir ve özellikle sonuçları nedeniyle de hâlâ tartışılmaktadır.
Ancak Çölaşan’ın yazısına baktığımızda “halk desteği” tanımına açıklık getirildiğini görüyoruz.
Çölaşan yazısında “27 Mayıs bugün çok eleştirilse de yapıldığında arkasında ciddi bir halk desteği olduğunu” vurguluyor.
Bunda yanlış bir şey yok.
27 Mayıs yapıldığında doğrudur halkın yarıdan fazlası buna destek çıkmıştı. Ardından idamların gelmesi ise durumu değiştirmişti.
Aynı şekilde 12 Eylül askeri darbesinin arkasında da ciddi bir halk desteği vardır.
Bazı sol gruplar dışında 12 Eylül’e destek vermeyen kimse yoktu, bunu bilelim.
Şimdi darbe karşıtı olanlar nedense bu gerçekleri hep saklamak ister. Sanki halk karşı çıkıyordu da asker zorla darbe yapmıştı gibi bir hava yaymaya çalışırlar.
Durum tam tersiydi. Halk özellikle 12 Eylül’de ordunun darbe yapmasını istiyordu.
27 Mayıs’ta ise kimsenin aklına belki darbe gelmiyordu ama “bir şeyler olması gerektiğine” inanıyordu halkın yarıdan fazlası.
Konumuza gelelim. ADD iktidar kanadında alerji yaratan bir dernek. Bir kere adında Atatürk var.
Ancak bu güne kadar ADD’ye yönelik ciddi bir operasyon yapılamamıştı.
Anladığım kadarıyla bu tweet iyi bir bahane oldu.
AKP’nin yandaş kalemleri dün sabahtan itibaren “Bu rezalettir, bu dernek kapatılmalı, yöneticileri tutuklanmalı” türü yayınlar yapıyorlar.
Hükümetin sonradan AKP’li olma İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da durumdan hemen vazife çıkarmış görünüyor.
Soylu dün şu açıklamayı yaptı; “Çok net söylüyorum. Kendi zihinleriyle ve kendi zekalarıyla, akıllarıyla beraber antidemokratik çağrı yapıyorlar. Bunun karşılıksız kalması mümkün değildir.”
Soylu zaten hem suç duyurusunda bulunduklarını hem de bakanlık olarak dernekler kanununa uygun biçimde soruşturma açtıklarını belirtti.
Sonra Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da ateş püskürdü.
Bugünlerde kolay tabii bu çıkışlar. Cahil cühela da çok olunca atış serbest.
Sanıyorum seçime doğru ADD üzerinden “bunlar postalcı, darbeci, zaten FETÖ’cüler” propagandasına hız verilecek.

KOMİK

Adam belki de karısından bıktı ne biliyoruz


Seçime kadar daha ne inciler duyacağız acaba?
Hepsinin amacı belli. Göze girmek dikkat çekmek istiyorlar.
Adamı listeye bile koymamışlar, umursamaz gibi yapıyor “Kanımızın son damlasına kadar reisin arkasındayız, bizi aday yapmaması mühim değil, yeter ki o seçilsin” diyor.
Reis okuyor mudur bunları bilemem artık.
Bir başkası “İç savaş” çağrısı yapıyor. Silahları gömdükleri yeri tarif edip “Artık mecburen çıkaracağız” diyor.
Onu duymuşlardır mutlaka. Ama yandaşlar “tersten” çakarak adamı eleştiriyorlar güya. Oysa amaç yerine geldi, “seçimi kaybedersek silahla sokağa dökülürüz” mesajı zihinlere kazındı, ki zaten milletin yarısında böyle endişe var.
Şimdi biri de kalkmış “haramdan” söz ediyor. Ama nedir bu haram, orası komik işte.
Bakın AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş ne demiş;
“Ekonomik olarak kendilerine diz çöken bir Türkiye olsun istiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek istiyorlar. Türkiye’nin önünü kesmek istiyorlar. Bölgesinde söz sahibi olan Türkiye’yi arzu etmiyorlar. Yapılmak istenen budur. Onlara verilecek en güzel cevap 27 günlük seçim süreci boyunca bize uyumak haramdır. Recep Tayyip Erdoğan’ı bu ülkede başkan yapmadan bize uyku haramdır. Bize çoluk çocuğumuz ailemiz haramdır. Eşimiz dostumuz haramdır.”
Bu sözler dün sosyal medyada büyük yankı yarattı.
Herkes “Bunlar ne biçim söz” diye sorarken esprili bir dostum aradı “Yahu” dedi “Adamın lafını amma da büyüttüler. Ne biliyorsunuz belki adam karısından bıktı, Erdoğan’ı bahane ediyordur.”
Olabilir mi? Neden olmasın.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

HDP barajı aşamazsa Erdoğan kazanır


Siyasetle pek ilgilenmese de ülke sorunlarını bilen nice insan bile HDP’nin öneminin pek farkında değil.
Dün çok sık konuştuğum bir sanatçı dostum bile “HDP barajı aşamazsa Erdoğan çok milletvekili kazanırmış, doğru mu?” diye sordu.
Doğru tabii. HDP adına duyulan alerjiyi bir kenara bırakarak herkes şunu düşünmeli.
Aritmetik bir gerçek var.
HDP özel bir parti. Türkiye’nin her noktasından oy alabiliyor ama milletvekili seçilebilecek illerin neredeyse tamamı aynı bölgede.
Bu bölgede muhalefet partileri bir varlık gösteremiyor. HDP dışında buradaki tek parti AKP.
Eğer HDP yüzde 10 barajını biraz aşsa en az 60 milletvekili çıkarıyor. Bu oran 14-15’lere çıkarsa milletvekili sayısı 80’i geçebilir.
En iyi tahminciler bile HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP’nin 220-240 arasında milletvekili çıkarabileceğini söylüyor. Oysa HDP barajı aşamazsa kazandığı bütün milletvekilleri AKP’ye gidiyor. Demek ki AKP oy oranıyla ancak 220-240 milletvekili ile Meclis’te çoğunluğu sağlayamazken, sadece HDP’nin barajı aşamamasıyla avantadan milletvekili kazanıyor ve üstüne bir de salt çoğunluğu aşan sayıya ulaşıyor.
Neymiş; AKP’nin hak ettiği oy oranında milletvekili çıkarması için HDP’nin barajı aşması gerekiyor.
AKP tabii bunun farkında. Bu nedenle bir yandan muhalefete “terörle iç içesiniz” suçlaması yaparken diğer yandan da HDP üzerindeki baskıları artırıyor.
En son İçişleri Bakanlığı’na oturtulan Süleyman Soylu konuştu bu konuda. Muhalefetin “Demirtaş serbest bırakılsın” demesini anlayamıyormuş Soylu. “Doğu ve Güneydoğu’daki huzur mu battı size? Gecenin ikisine, üçüne kadar o insanlar, Doğu ve Güneydoğu’da sokaklarda geziyorlar. 16 yaşındaki kız anasının dizinin dibinden dağa götürülüp terörist yapılamıyor. Akşener sana bu mu battı? Erbakan’ın partisi sana bu mu battı? Sayın Muharrem İnce, sana bu mu battı?” diye soruyor.
Ne kadar ayıp, ne kadar ilkel ve ne kadar seviyesiz.

sozcu-banner-1