KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Amerika’nın emri yerine geldi sonra yine eski tas eski hamam


İnsanın nasıl canı sıkılmasın nasıl kafası bozulmasın.
Sürekli söylenen yalanlar, ardı arkası kesilmeyen samimiyetsiz davranışlar, sabah söylenenin öğleye doğru olmadığının ortaya çıkması insanda sinir bırakmıyor ki.
İşte son örnek.
Amerika bastırdı “Papazı vereceksin yoksa sonuçlarına katlanırsın” dedi.
İktidarımız, “Tamam halledeceğiz de bize biraz süre” diye yumuşatmaya çalıştı önce.
Sonra iç kamuoyunu kandırmak için “Bizde yargı çok önemlidir, yargı bağımsız olduğu için her söylediğine koşulsuz uyarız” lafları söylendi.
Papaz efendi emre uyularak serbest bırakıldı ama IQ’su çok düşük kesimlerle bu iktidardan nemalananların kandırılması için “Gördüğünüz gibi papazı yargıladık, cezasını verdik, hapis yatırdık ve çıkardık, o da kendi arzusuyla ülkesine döndü” açıklaması yapıldı.
Derken, Danıştay Andımız’la ilgili kararı iptal etti.
Bir de ne görelim; iktidar tekrar eski haline dönmüş.
Cümle AKP kesimi ayaklandı.
Yargı bağımsızlığı unutuldu.
Meğer yargı eski vesayet dönemindeki gibi yine egemen olmaya çalışıyormuş.
Bakanlar sıraya girdiler yargıyı yerden yere vurmak için.
Bu yargıdan mutlaka hesap sorulacağı açıklandı.
Meğer yargı denilen şey bu tür işlere bakamazmış.
Yargı siyasete müdahale etmeye kalkışıyormuş ama buna asla izin verilmeyecekmiş.
Yargı yine siyaset yapmaya başlamış.
Falan filan.
Papazın Amerika’ya verilmesi ile ilgili “Bu tamamen yargının kararıydı, artık Türkiye’de gerçek bağımsız yargı var” diyenlerin yargıya son saldırılar hakkında ne bahane bulacaklarını merakla bekliyorum.

YENİ ÖĞRENDİM

Ele ele verince talana karşı konulabiliyor


İleriki zamanlarda “Türkiye’nin doğasına en çok kim kastetti?” diye sorulsa herhalde AKP dönemi açık ara birinci olur.
Bu iktidarın çevre ile ilgisi yok.
Cumhurbaşkanı yol kenarlarına dikilen çiçekleri göstererek “En çevreci iktidar” olduklarını açıklamıştı gerçi ama öyle çevreci olunmuyor elbette.
Son zamanlarda en hoşuma giden çevre haberi Ayvalık Altınoluk’tan geldi.
Ayvalık’ta gazetecilik yapan sevgili dostumuz Oya Uğral gönderdi bu güzel haberi bana.
Ormanlık alanlar, sit alanları, endemik bitkilerin yetiştiği araziler yetmemiş gibi bir firma Altınova’nın sahilinde “demir madeni” için ruhsat almış.
Maden ruhsatlarını Saray veriyor artık biliyorsunuz.
Ama buna rağmen “ÇED” raporu da gerekli.
ÇED yani Çevresel Etki Değerlendirme için 16 Ekim’de toplantı yapılması kararlaştırıldı.
Ancak başta Ayvalık halkı olmak üzere Altınovalılar ve çevrede oturanlar ayağa kalktı.
Bir turizm cennetini öldürecek olan maden projesine karşı Ayvalık Belediye Başkanı’nın da öncülük yapması sonucu CHP, MHP ve AKP de bir araya geldi ve ÇED toplantısının yapılacağı otelin önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi.
Halkın tepkisi üzerine ÇED toplantısı iptal edildi ve iptal gerekçesini içeren tutanak da iptal edildi.
Bu koşullarda kâr hırsıyla hiçbir engel tanımayanların deniz kenarında maden açma hayali suya düşecek gibi görünüyor.
Tabii bu madencinin arkası ne kadar güçlü onu da tam bilmiyorum.
Bir süre sonra polisiyle jandarmasıyla gelip o madeni açarlarsa da çok şaşırmam.
Ama bu olayda şunu gördük ki, ele ele verince her şeyin üstesinden gelinebiliyor.
Yerel seçimler yaklaşırken ilgililerin dikkatine sunmak istedim.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Yaşasın “Yetmez ama evetçi” olmaktan kurtuldum


Cumartesi günü “Ben de yetmez ama evetçi oldum ya” başlıklı yazımda Ataköy’de “katledilen sahil şeridinin son kalesi” Baruthane alanının park haline getirileceğini anlatmıştım.
Haberlerde “Erdoğan Baruthane’nin park olması talimatı verdi” bilgisini doğru kabul ederek “Bu kez doğru karar almışlar. Yetmez ama evet” demiştim.
Meğer benim yazım doğru değilmiş.
Baruthane’nin park olmasını isteyen Tayyip Erdoğan değilmiş.
Tam tersine Erdoğan ve adamları bu bölgeyi de imara açmak istemişler, TOKİ bu amaçla ihale açmış. Ama bu kez yargı aksi yönde karar vermiş.
Durumu bana aktaran Ataköy sakinleri, 2010 yılından bu yana süren hukuk mücadelelerinden sonra Baruthane alanı için çıkarılan imar izninin iptal edildiğini bildirdiler.
İptal gerekçesini içeren mahkeme kaydını da gönderen Ataköylüler, “Yargı kararından hiç söz etmeyen iktidar sanki çevreciymiş gibi Baruthanenin halkın kullanımına açıldığını ilan ediyor. Bu gerçeği sadece biz bilsek bile bunu herkese anlatacağız” dediler.
Sonuçta ben hem katledilmiş bir bölgede bir su tanesi kadar kazanıma hem de “yetmez ama evet” demek zorunda kalmadığıma seviniyorum.

BUNU YAZMAK GEREK

MHP’nin oyu yok ki Erdoğan tezgâh hazırlasın


Danıştay’ın Andımız’la ilgili kararı tartışılırken bir kesim muhalif “aman” diyor “oyuna gelmeyelim.”
Nedenmiş?
Çünkü bu AKP’nin tezgâhı imiş.
Danıştay’ın cübbesine düğme diktirmekle meşgul başkanı varken bu tür bir karar çıkması mümkün değilmiş. Amaç Kürt kesimi kızdırmakmış. HDP’yi eyleme itmekmiş. CHP bu oyuna düşerek HDP ile yan yana görüntü verecekmiş. “CHP teröristtir” kampanyası güçlenecekmiş. MHP oyları gönül rahatlığı ile AKP’ye gidecekmiş.
Yaşadığımız her olaya “komplo” gibi bakılmasından artık nefret ediyorum.
Andımız olayı komplo falan değil bana göre.
MHP’nin oyu yok ki AKP’ye destek olmaları için tezgâh yapılsın.
MHP’nin oyunun arttığını söyleyenlere inanmayın. İşte asıl o tam bir Saray tezgâhı, ayrı bir yazıda yazacağım onu da.
Asıl komplo “aman bu komplo” diyerek ilerici, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, sol kesimlerin pasifize edilmeye çalışılmasıdır.
Ne derseniz deyin, AKP iktidarı Andımız kararı ile sıkıntıya girdi.
Buradan kurtulmak için CHP’yi tahrik etmeye ve bu sayede pasif kalmasını sağlamaya çalışıyor.
Atatürkçü, ilerici, sol kesimler yıllardır “Bu AKP’nin komplosu” yalanı ile sessiz oturmaya itiliyor.
Bu kez korkmadan herkes sesini yükseltmelidir.
AKP, “Türk olmaktan, çalışkan olmaktan, doğru olmaktan neden endişe duyduğunu bu kez net biçimde açıklamaya” zorlanmalıdır.