ANALİZ

Bana göre görünen en mantıklı çözüm şu: İstanbul İlhan Kesici, Ankara Meral Akşener


Bu hafta içinde CHP’nin ve İYİ Parti’nin büyükşehir adaylarının açıklanması bekleniyor.
AKP’nin adayı, Erdoğan’ın Güney Amerika gezisinden sonra açıklanacak.
Yaygın inanış Erdoğan’ın Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ı İstanbul adayı olarak atayacağı yönünde.
Ancak bu olmayabilir.
Binali Yıldırım’ın böyle bir yarışa girmek istemediği söyleniyor.
Bugüne kadar Erdoğan’ın emrinden hiç çıkmayan Yıldırım’ın “Belediye başkanlığı farklı, koca İstanbul’un uzaktan kumanda ile yönetilmesi çok zor. Ayrıca bu beni de çok yıpratacaktır” dediği de söyleniyor.
Yine de şahsi kanaatim Binali Yıldırım aday yapılacağı yönünde, belirtmek isterim.
AKP’nin adayı kim olursa olsun aslında önemli olan muhalefetin üzerinde anlaşacağı isimdir.
AKP’nin İstanbul’da çok güçlü bir adayla sahaya çıkması kazanacağı anlamına gelmez.
Muhalefetin üzerinde anlaşacağı isim AKP’lilerin de kabul edebilecekleri bir isim olursa dengeler bir anda değişebilir.
Çünkü en azından kendi gözlemlerime göre 24 Haziran’da bile AKP’ye oy vermiş pek çok kişinin yerel seçimde tercihlerinin AKP’den yana olmaması çok güçlü bir olasılık.
Bu kesimdekilerin bir bölümü “hiç oy kullanmama” eğiliminde.
Ancak ciddi bir AKP’li seçmen kitlesi ise “yerel seçimde bir ders verilmesi gerek” görüşünde.
Bu durumda muhtemelen CHP’de oluşacak bir muhalefet buluşmasında aday çok önemli hale geliyor.
CHP’den İstanbul için aday olmak istediğini açıklayan pek çok isim var.
Elbette bu isimlerin her biri başarılı hizmetler verebilirler.
Buna karşı bu seçimler aynı zamanda muhalefetle AKP arasındaki son savaş gibi de algılanıyor.
Bu seçimlerde AKP’nin geriletilmesi, özellikle Ankara ve İstanbul’da hakimiyetin muhalefete geçmesi ile siyasetteki dengelerin tamamen değişeceğine inanılıyor.
Bu nedenle nasıl AKP’nin Ankara ve İstanbul’u kaybetmeye tahammülü olmayacaksa muhalefetin de bu kenti mutlaka alması gerekiyor.
Ben de milyonlarca kişi gibi İstanbul ve Ankara adaylarının kim olabileceği yönünde aylardır kafa yoruyorum.
İsimleri herkes gibi çok merak ediyorum.
Elbette “gönlümden geçen” isimler var.
Elbette “belediye başkanı olarak çok başarılı olur” diye düşündüğüm siyasetçiler var.
Ama bu kez öncelik “seçimi mutlaka kazanmak” olunca mantık öne geçiyor.
“Kim kazanır?” sorusu öne geçiyor geçmesine ama bu kişinin aynı zamanda “çok iyi bir belediye başkanı olması” da konunun olmazsa olmazı.
Bu açıdan bakınca İstanbul için muhalefetin üzerinde anlaşabileceği, kızgın ve küskün AKP’lilerin de gönül rahatlığı içinde oy verecekleri aday olarak İlhan Kesici’yi görüyorum.
Kesici hem devlet hem de siyaset deneyimi çok yüksek bir isim.
Tuttuğunu koparan, kararlı, atak bir karakteri var.
Türkiye kadar dünya deneyimi de hayli yüksek.
Muhalefetin her kesiminin üzerinde karar kılabileceği bana göre en “mantıklı” seçim İlhan Kesici olacaktır.
Ankara için ise bana göre en mantıklı seçim Meral Akşener’dir.
Daha önce MHP kökenli Mansur Yavaş’a oy vermekte hiçbir sakınca görmeyen Ankara’daki CHP’li seçmenlerin Akşener’e hiçbir itirazları olacağını düşünmüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine yakışacak bir kadın olan Akşener ayrıca çok başarılı bir belediye başkanı da olacaktır.

BUNU YAZMAK GEREK

Meral Akşener için “parti başkanı belediye başkanı olur mu?” diyorlar, olur tabii


Birkaç gündür “İstanbul ve Ankara için en mantıklı adaylar kimler” sorusuna cevap bulmak için pek çok siyasetçi ile konuştum, fikir almaya çalıştım.
Ankara için Meral Akşener’in adını söylediğimde aldığım ilk tepki hep şu oldu;
“Meral Akşener daha yeni bir parti kurdu. Belediye başkanı olur mu, olursa ne olur? Partisine ne olacak?”
Bu tepkiyi verenlere hemen Fransa ve Jacques Chirac örneğini veriyorum.
İki dönem Fransa Cumhurbaşkanlığını yapan Jacques Chirac, 1976 yılında başbakanlığını yaptığı Valery Giscard d’Estain’le anlaşmazlığa düştü ve Cumhuriyet için Demokratlar Birliği Partisi’ni (RPR) kurdu.
5 Aralık 1976’da partisinin başkanı seçilen Chirac, 4 Kasım 1994’e kadar bu makamda oturdu.
Chirac 1977 yerel seçimlerinde Paris Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydu ve kazandı.
Ardından iki kez Fransa Cumhurbaşkanlığı’na aday olan Chirac, amacına üçüncü seçimde ulaştı ve 1995 yılındaki seçimleri kazandı.
Bir açıdan bakınca Akşener ile Chirac’ın siyasi hayatları birbirine benziyor.
Akşener de tıpkı Chirac gibi lideriyle ters düşünce parti kurmuştu.
İYİ Parti Başkanı, genel başkanlığı bırakmadan Ankara adayı olabilir ve kazanırsa da iki görevi birden sürdürebilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Başbakanını tarifeli uçağa bindiren Almanya mı yoksa hediye 747’li Türkiye mi daha itibarlı?


Sosyal medyada Alman Başbakanı Merkel’in Arjantin’e giderken uçakta çekilmiş fotoğrafları var.
Merkel dünya liderlerinin toplandığı G-20 zirvesine Lufthansa’nın Buenos Aires uçağı ile gitmiş.
Merkel aynı tarihte Arjantin’e giden Almanlar ve diğer ülke vatandaşları ile birlikte uçmuş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti ise Katar şeyhinin hediye ettiği Boeing 747 uçağı ile gitti Arjantin’e.
Şunu bir kere daha belirteyim;
Türkiye’nin en tepe yöneticilerinin dış gezilere özel uçakla gitmesine hiçbir itirazım yok.
Hatta tam tersine böyle olmasını tercih de ederim.
Ancak saray ve efradının krallıkları andıran lüks ve ihtişam merakını “itibarda tasarruf olmaz” diye savunanlara şunu sormak istiyorum.
Bir şeyhin hediye ettiği uçakla “itibar” sağlanacağına gerçekten inanıyor musunuz?
Dünya kamuoyunun gözünde başbakanını Arjantin’e tarifeli uçakla gönderen Almanya’nın mı itibarı daha yüksektir yoksa şeyh hediyesi uçakla giden Türkiye’nin mi?

ÜZÜLDÜM

“Bir şey olmaz” diye dava açtılar, FETÖ’den 14 yıl verdiler


Türkiye’ye çok büyük zararlar veren cemaatçilere yönelik operasyonlar hâlâ sürerken en büyük sıkıntı “cemaatçi olmayanların” da bu furyada kasıtlı olarak canının yakılması.
15 Temmuz’da yaşananlardan sonra cemaatçilerle birlikte birçok Atatürkçü askerin de aynı torbaya atıldığı ve çok ağır cezalara çarptırıldığı biliniyor.
Bunlardan son öğrendiğim 15 Temmuz gecesi, Tekirdağ Lüleburgaz Garnizon Komutanı olan Şener Balıkçıoğlu’nun başına gelenler.
Cemaatçilerle uzaktan yakından ilgisi olmayan Balıkçıoğlu 14 yıl hapse mahkum edilmiş.
Tuhaf olan şu; 15 Temmuz’da yarbay olan Şener Balıkçıoğlu hakkında hiçbir işlem yapılmamış.
Tam tersine o gece darbeye karışmaya kalkan subayları etkisiz hale getirdiği ve hareket edemez olarak garnizonda tuttuğu için de takdir almış.
Ama olaydan iki yıl sonra bir anda tutuklama kararı ile karşılaşmış Balıkçıoğlu.
Hakkındaki suçlamalar arasında FETÖ’cü olarak nitelendirmeye esas olan hiçbir belge bilgi de yokmuş.
Öyle ki davayı hazırlayan Tekirdağ Cumhuriyet Savcısı “Hiçbir suçu olmadığını biliyorum, ama bu davayı açmaya mecburum, hiçbir şey olmayacak” bile demiş Balıkçıoğlu’nun eşine.
Yarbay Balıkçıoğlu dava sürerken “albaylığa” yükseltilmiş bir de.
Ama sonunda karar açıklanmış ve Balıkçıoğlu’na Lüleburgaz Garnizonu’nda darbeye kalkışan bir tuğgenerali tutuklamadığı, böylelikle darbeye yardım sağladığı gerekçesiyle 14 yıl hapse mahkum edilmiş.
Oysa Balıkçıoğlu generali tutuklamamış olsa bile garnizondan dışarı çıkmasını önlemiş.
Güya FETÖ ile mücadele edildiği söylenirken, cemaatle hiçbir ilgisi olmayan, tam tersine cemaatin baskıları nedeniyle askerlik görevlerini de hakkıyla yerine getiremeyenlere yönelik bu tür baskılar hukuk sistemimizi de yaralıyor.
Sanıyorum bir süre sonra da bu tür “kumpaslar” yapıldığını kabul edecekler ama bu süreçte mahvolan hayatları yine kimse görmek istemeyecek.