HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

BU DAHA BAŞLANGIÇ DAHA NE AĞLAMALAR DUYACAĞIZ


İktidar adeta koşar adım sona doğru gidiyor.
Mesele 24 Haziran’daki seçimi kazanıp kazanmamasında değil.
AKP iktidarı artık Türkiye’yi yönetemiyor.
Türlü oyunlarla ve ağır baskılarla bir süre daha iktidarını sürdürmeyi hayal ediyor olabilir ama yolun sonuna geldiklerini hatta duvara tosladıklarını onlar da biliyor.
Durum böyle olunca oyundan erken atılanların ağlamalarına da tanık oluyoruz.
Her ne kadar hepsi de “canımızı alsalar bile reisimizin arkasındayız” mesajları verseler de aslında ne kadar mutsuz olduklarını ve hırslarından deliye döndüklerini açık etmeden de duramıyorlar.
Örneğin bunlardan biri AKP milletvekili Aydın Ünal. Milletvekili olmadan önce Erdoğan’ın konuşmalarını yazan Aydın Ünal aday gösterilmedi.
Ünal “çaktırmadan” aday yapılmamasından duyduğu kırıklığı ve üzüntüyü anlatırken aslında AKP’ye ihanet edenlerin hedefi haline geldiklerini söylüyor.
Ünal’ın yazısından bir bölüm şöyle;  “17/25 Aralık ve 15 Temmuz sonrasında ‘gerçeği fark edip’, dün ‘Muhterem Hocaefendi’ diyerek selam gönderdikleri terörist başına, bugün günahlarını örtmek için abartılı şekilde bağıranların da hedefi olduk. Dün Hocaefendilerine saygısızlıkla, fitnecilikle itham ediyorlardı, aynı kişiler tarafından FETÖ’cülükle suçlandık; aldırmadık. FETÖ ile mücadele ediyormuş gibi yapıp ne kadar Fetullahçı yöntem ve araç varsa kullanan herkese karşı çıktık. FETÖ ile mücadeleyi sulandırmaya çalışanlara karşı susmadık. Kendi kirli geçmişini örtmek için çirkefleşenlere boyun eğmedik. Tam da FETÖ’ye yaraşır şekilde, isimsiz bildirilerle, ‘Reisçilik’ yapıyormuş edasında haddini aşanlara, davayı zehirleyenlere, kendi şahsi hırsları için, kendi ikballeri için, doymak bilmeyen midelerini tıka basa doldurmak arzusuyla tezgâh açarak partiyi, teşkilatı incitenlere sessiz kalmadık. Her ilçede, ilde türeyip, tasmalarını tutan şer odaklarının borazanlarını öttüren trollere de prim vermedik. Adaletten şaşmadık. FETÖ’yü cezalandırmada yanlış yöntemlerin terör örgütünü büyütebileceği tehlikesini, her türlü saldırıyı göze alarak dillendirmekten çekinmedik.”
Nasıl. Müthiş değil mi? Adamın içi ne kadar dolmuş böyle.
Ama Aydın Ünal durmuyor. İğnemelerle hırs ve öfkesini açıklamaya devam ediyor; “Ankara’ya istediğimiz kadar hizmet edemedik. Bürokrasiyi aşamadık, dinozor parklarını geçemedik. Çokça torpil, iltimas, nüfuz istendi; ‘iş yapmaz vekil’ yaftasına rağmen hamdolsun adaletten şaşmadık. Sistem bize bol geldi, ama yakınma makamında değiliz, yakınmadık.”
Bence bu daha başlangıç.
Kenara atılan AKP’li isimler 24 Haziran’da başarısız bir sonuç alınsın bakın nasıl ortaya dökülecekler.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

ALLAH KİMSEYİ BUNLARIN DURUMUNA DÜŞÜRMESİN


muharrem-incecnn

Muharrem İnce önceki gece CNN Türk ekranında AKP’li üç kişinin sorularını cevaplandırdı.
Kurumları tarafından gazeteci olarak nitelendirilen bu üç kişi Tayyip Erdoğan adına Muharrem İnce’yi köşeye sıkıştırmaya çalıştılar.
Hal ve hareketleriyle, jest ve mimikleriyle aldıkları her cevaptan sonra içine düştükleri durumu da yansıtan bu üç kişi sosyal medyada da hem eleştiri hem de alay konusu oldu.
AKP’lilerin Muharrem İnce’nin sözünü her seferinde “Ama Tayyip Bey de bunu söylüyor” veya “AKP’nin de bu konuda şu görüşü var” diyerek kesmeye kalkışmaları da hayli tepki topladı.
Sonuç olarak öyle ya da böyle bir zamanlar yaptıkları için gazeteci olarak anılan bu kişilerin düştüğü durum insanı ister istemez üzüyor.
Sadece durumu belirtmek istedim.
Gerçekten Allah kimseyi bunların düştüğü duruma düşürmesin demekten başka bir şey de gelmiyor içimden...

Bİ SORALIM BAKALIM

BORSA HÜKÜMETE DESTEK VERMEK İÇİN NE KADAR DÖVİZ BOZDURDU


Bu köşede dün yazdığım bir yazıda İstanbul Borsası’nın AKP hükümetine destek olmak için “seçime giderken dış oyunları bozuyoruz” dediğini ve döviz varlıklarını sattığını açıkladığını belirterek “Borsa hükümete böyle destek olamaz” diye yazmıştım.
Bu yazıyı yazdıktan sonra ertesi gün bir başka bilgi buldum. Onu zamanında atlamışım.
Meğer bu borsa Erdoğan’a yağcılık olsun diye iki yıl önceki “dövizinizi bozdurun” kampanyasına da katılmış.
Borsa yönetimi ekonomiye katkı sağlamak için “elindeki döviz varlıklarını satma kararı” almış 2016’nın sonunda.
O tarihte 2 milyon 400 bin dolarlık döviz varlığı varmış borsa yönetiminin. Bunlar satılmış. Bu kadarlık bir satışla ekonominin düzelmeyeceği ortada ama yine de olsun, psikolojik etki sağlamasından söz edilebilir.
Ancak anlamadığım Erdoğan’a yaranmak için döviz varlığını satan borsa meğer geçen iki yıl içinde yine döviz biriktirmiş.
Madem ekonomiye katkı için döviz pozisyonundan çıkıldı, sonra ne oldu da yine döviz biriktirilmeye başlandı ki?
Borsa yönetimi iki yıl sonra kapısına gelen yağcılık fırsatını tepmemek için bu dövizi satmış.
Bir süre sonra bakarsınız bu borsa yine “ekonomimize katkı” diyerek yine döviz pozisyonundan çıktığını açıklar.
Milletin bir bölümü buna inandıktan, etkili ve yetkili isimler de “yahu kardeşim ne yapıyorsunuz, kendinizi rezil etmenizi bırakın bizi de rezil ediyorsunuz” demediği sürece bu yalakalık oyunu sürecektir.

YENİ ÖĞRENDİM

HAZIR ÇORBAYA, MISIR GEVREĞİNE VE GOFRETE VERDİĞİMİZ PARALAR DUDAK UÇUKLATIYOR


Neymiş; dış güçler oyun oynuyormuş da döviz fiyatları bu nedenle artıyormuş. Yoksa Türk ekonomisi çok güçlüymüş. Çok güçlü bir ekonomi “Türkiye düşmanı birkaç Batılının dedikodusu” ile çöküveriyor, orasını anlamak da mümkün değil tabii.
Gerçi döviz fiyatlarının fırlaması için dış güçlere de pek ihtiyaç yok galiba.
Lükse ve ihtişama o kadar alıştık ki, gofrete mısır gevreğine hatta hazır çorbaya verdiğimiz dövizin sonra dönüp nasıl canımızı acıtacağını görmüyoruz.
Ben de bilmiyordum, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesi sayesinde öğrendim.
Gürer’in soru önergesine yanıt veren Gümrük ve Ticaret Bakanı Nihat Zeybekci, geçtiğimiz yıl 1 milyon 228 bin 700 dolar karşılığında 556 bin 969 kg hazır çorba ithal ettiğimizi açıklamış.
Vay canına Türk mutfağının değişmezi, Anadolu’nun kahvaltıda bile içtiği çorbayı elin yabancısından alıyormuşuz.
Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin.
Sadece hazır çorbayla da kalmamışız.
Bakan Zeybekci, aynı dönemde 9 milyon 370 bin 527 dolar değerinde ve 3 milyon 733 bin 39 kg kahvaltılık gevrek aldığımızı da bildirmiş.
Bir de gofret var. Hani şu yerlisi 80 kuruşa satılan çocukların vazgeçilmezi gofret.
Sıkı durun, geçen yıl 10 milyon 789 bin 97 doları da 3 milyon 218 bin 240 kg gofret ithal etmek için ödemişiz.
Samanı da ithal ediyoruz biliyorsunuz.
Vallahi bu koşullarda saman ithaline şaşırmıyorum artık.,
Müşterisi olduktan sonra niye ithal edilmesin.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

"İÇ SAVAŞÇI" PROFESÖR MEĞER BİR DE BİLİM HIRSIZIYMIŞ


Adının önünde profesör yazan adam çıktı ekrana “Bizim için 24 Haziran’da yenilgi olursa Belgrad ormanında ağacın altına gömdüğümüz talim şeylerini alır çıkarız sokağa” dedi.
Hakkında soruşturma açılmış şimdi.
Ne olur sizce?
Hiçbir şey olmaz.
Birkaç yandaş yazar “Bu bir provokatör” falan diye yazar.
Sonra unutturulur.
Bugünkü iktidarın yarattığı iklimden cesaret alarak güç sarhoşu olan bu kişi gerçekten eline silahı alır sokağa çıkabilir mi, bilemem, ama yeni öğrendiğim bir şey var, bu adamda sokağa çıkacak karakter olmama ihtimali daha yüksek.
Çünkü bu kahraman kişi görünüşte bitki uzmanı. Bu konuda çok sayıda kitabı olduğu söyleniyor.
Ama bu kitaplardaki bazı bilgilerin “intihal” yani “bilim hırsızlığı” olduğu ortaya çıkmış.
Bu bir dedikodu değil. Mahkeme kararıyla sabitlenmiş bile.
Kendisini ‘Bitkilerin efendisi’ olarak tanıtan Ahmet Maranki’nin kitabındaki bitki fotoğraflarını izin almadan ve kaynak göstermeden yazar İbrahim Gökçek’in kitabından aldığı tespit edilmiş. Maranki’yi yargılayan mahkeme tazminata mahkum ettiği gibi dava konusu fotoğrafların yer aldığı kitap için de toplatma kararı vermiş.
Maranki’ye açılan soruşturmadan bir sonuç çıkar mı bilemem ama Maranki’yi “intihal’den yargılayan ve mahkum eden mahkeme heyetinin başına bir şey gelirse hiç şaşırmam.
Bu arada (Prof) Ahmet Maranki’nin kitaplarında “hiçbir zararı veya yan etkisi yoktur” diye belirttiği bazı bitkilerin aslında son derece zararlı olduğu da ileri sürülüyor. Ancak bu konudaki bilgim asla yetmeyeceği için ayrıntılarını yazmak istemiyorum.

sozcu-banner-1