YENİ ÖĞRENDİM

Evladım “baban dinsizlerle mi ortaktı” denirse ne yapacaksın?


Önceki hafta Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan çıktı bir açıklama yaptı.
Dedi ki “Saadet’e verilen oylar dinsiz CHP’ye gider.”
Akıl alır gibi değildi bu sözler.
Saadet Partisi’nden ayrı hareket eden Fatih Erbakan ve arkadaşlarının bu kadar radikal bir çıkış yapmasını kimse beklemiyordu.
Nitekim bu sözler Saadet Partisi’nde de ciddi rahatsızlık yarattı. Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim KRT’de Çağlar Cilara’nın programında “Fatih Erbakan CHP ‘nin dinsiz olduğuna nasıl karar veriyor? Müslüman olup olmadığı bizi ilgilendirmez. Çok büyük bir ayıp. Camide yanımıza bir CHP ‘li gelince saf mı değiştiriyor?” dedi.
Ancak Fatih Erbakan’ın sözlerine siyasi hareketi yürüttüğü Necmettin Erbakan Vakfı’nın üyelerinden de tepki geldi.
Erbakan’ın en yakın dostlarından ve Milli Selamet Partisi’nin bakanlarından İsmail Müftüoğlu’na rastladım hafta içinde.
Müftüoğlu’na oturduğumuz yer yakın olduğu için Beylerbeyi’nde sıkça rastlarım. Uzun olmasa da mutlaka sohbet ederiz, günü değerlendiririz.
Müftüoğlu Necmettin Erbakan Vakfı ile yakın temasta, Saadet Partisi ile artık bağı yok.
Ancak AKP iktidarına da hiç sıcak bakmadığını biliyorum.
Referandum sürecinde Anadolu’da bir çok kente giderek konferanslar vermiş ve kendilerine yakın olan kitleleri “hayır” demeleri için ikna etmeye çalışmıştı.
Son karşılaşmamızda “Sevgili bakanım, ne oldu böyle, AKP saflarına mı geçtiniz?” diye takıldım.
Müftüoğlu ciddiyetini hiç bozmadan “Olur mu öyle şey?” dedi.
Ben de “Peki, Fatih Erbakan nereden çıkardı bu dinsiz CHP söylemini” diye üsteledim.
Baktım İsmail Müftüoğlu’nun canı biraz sıkkın.
“Konuştum kendisiyle” dedi. “Sözlerinin yanlış anlaşıldığını, basının da konuyu saptırdığını söyledi” diye devam etti.
“Aman değerli bakanım” dedim “Saadet’e verilen oylar dinsiz CHP’ye gider sözünün neresi çarpıtılır ki, hep aklımızla alay ediyorlar” dedim gülerek.
“Haklısın, ben de öyle söyledim” dedi Müftüoğlu, sonra da şunu anlattı.
“Fatih’e (Erbakan) söylediğinin doğru olmadığını anlattım. Sonra da biri çıkar da sana babanın CHP ile koalisyon kurduğunu hatırlatarak ‘yani baban dinsizlerle mi ortaklık yapmıştı?’ diye sorarsa verecek bir cevabının olup olmayacağını sordum. Sessiz kaldı.”
Anladığım kadarıyla oy desteği fazla olmasa da Fatih Erbakan ve Necmettin Erbakan Vakfı’nın Milli Görüş çizgisindeki vatandaşlar üzerinde ciddi bir etkisi var.
Bana göre Fatih Erbakan söylediğinin yanlış olduğunu fark etti ve konunun üzerinde daha fazla durmadı.
Tabii Saadet Partisi İl Başkanı’nın açıklamalarından komplekse kapılıp da “dinsiz CHP” söylemini yeniden alevlendirirse bilemem tabii.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Pes artık Okluk’a Şile’den kum götürülmüş


Tarihte bir tek firavunlar döneminin Mısır Kraliçesi Kleopatra için söylenir, gittiği yerlerde denize girerken mabadı rahatsız olmasın diye en sevdiği ince Mısır kumunu da yanında götürdüğü rivayetleri vardır.
Akdeniz sahilimizde bir iki yer var böyle. “Kleopatra koyu/plajı” olarak anılır. Buraların eşsiz kumunun da Mısır’dan taşındığı söylenir.
Tabii binlerce yıl sonra o taşıma kum hâlâ durabilir mi? Bu mümkün değil. Yani demek ki Kleopatra’nın kum taşıttığı da efsaneden başka bir şey değil.
Ama “itibardan tasarruf olmaz” diyerek halkın parasıyla inanılmaz bir lüks hayat yaşayan Erdoğan efsanelerde geçen “kum taşıma”yı bu yüzyılda gerçeğe çevirmiş durumda.
Okluk’taki mütevazı cumhurbaşkanlığı konutunu “itibarı için yeterli bulmayan” Erdoğan binlerce ağaç kestirerek 300 odalı yazlık bir saray inşa ettirirken denize de taşıma kumla plaj yaptırıyor.
Akıl alır gibi değil ama ne gariptir ki gerçek.
Dev gemiler on binlerce ton Şile kumunu İstanbul’dan Gökova’ya, Okluk Koyu’na taşımışlar.
Bu kumla Okluk Koyu’na üç hilale benzeyen bir plaj yapılıyormuş.
Gökova sahillerinin en temel özelliği denizin hemen derinleşmesidir. Bu nedenle bu bölgede denize girenler ya tekneden atlarlar ya da iskele üzerinden suya bırakırlar kendilerini.
Sahil derin olduğu için taşıma kumun uzun süre burada kalması pek mümkün olmaz. Ne kadar kum getirirseniz getirin bir süre sonra o kum denizin derinliklerine karışır gider, belki kıyıda biraz kalır ama o da ne işe yararsa artık.
Hayır aklımın almadığı, o kumlarda kim sere serpe yatacak, kim güneşlenecek?

SORDUM ÖĞRENDİM

Okluk’taki evi Güneş Taner Vakıfbank’a aldırmış


Sadece Turgut Özal tarafından kullanılan Okluk’taki cumhurbaşkanlığı konutunun nasıl alındığını bilmiyordum. Önceki hafta bir tesadüf sonucu öğrendim.
Bir alışveriş merkezinde ANAP döneminin ekonomi bakanı Güneş Taner’e rastladım. Uzun süredir hiç görüşmemiştik. Oturup birer kahve içtik.
Laf her nasılsa Okluk’taki konuta geldi. Güneş Taner “Biliyor musun orayı ben Vakıfbank’a aldırmış ve daha sonra cumhurbaşkanlığına tahsis ettirmiştim” dedi.
Özal, Güney sahillerini çok severdi. Bir keresinde Güneş Taner’le sohbet ederken “Cumhurbaşkanlığı için bir yer bulalım. Amerika’daki Camp David gibi kullanırız” demiş.
Aslında istedikleri yere bir cumhurbaşkanlığı konutu yapabilirler ama Özal’ın çıkardığı kararname ile Marmaris çevresi, Gökova sit alanı ilan edilmiş. Çivi bile çakılamıyor.
Bir süre sonra Güneş Taner Okluk Koyu’nda satılık bir arazi olduğunu duymuş. Hemen baktırmış. İçinde bir de eski ev olan 7-8 dönümlük bir yer satılık.
Hemen Vakıfbank’a talimat vermiş ve “Burayı alın” demiş. Arazi alındıktan sonra Milli Emlak üzerinden cumhurbaşkanlığı makamına tahsis edilmiş. İçindeki eski ev ise hiç yıkılmadan bir tadilat geçirmiş ve cumhurbaşkanının kullanımına hazır hale getirilmiş.
İki katlı 4 oda bir salon olan ev toplam 230 metrekare imiş.
Turgut Özal “burayı biraz daha büyütebiliriz, formülünü buluruz” önerilerine rağmen “Burayı biz sit alanı ilan ettik bunu delemeyiz” diyerek buna asla razı olmamış.

Bİ SORALIM BAKALIM

Alkışçı paşa için Genelkurmay neden açıklama yapmaz


İkinci Ordu komutanı AKP’nin cumhurbaşkanı adayını dinlemek üzere bir iftara katıldı biliyorsunuz. AKP adayı Erdoğan da burada yaptığı konuşmada Muharrem İnce’ye hakaretler yağdırdığı konuşmasında “Ülkeyi bir acemiye mi teslim edeceksiniz ?” deyince iftara katılanlar yoğun biçimde alkışladılar.
İftara katılanlar bir yandan alkışlarken diğer yandan da kahkahalarla gülüyordu.
Bu alkış ve gülme seremonisine katılanlardan biri de iftara 3 yıldızlı üniformasıyla gelen İkinci Ordu Komutanı İsmail Metin Temel’di.
Bir ordu komutanının bir siyasi parti adayını desteklemek için iftara katılması ve kahkahalar atarak alkışlaması elbette muhalefetin de dikkatini çekti.
CHP adayı Muharrem İnce alkışçı paşayı şiddetle eleştirdi ve “Onun apoletlerini sökeceğim” dedi.
Ülkeyi asker vesayetinden kurtardıklarını söyleyen, yıllardır beğenmedikleri her askerin apoletlerinin sökülmesini derin bir hazla alkışlayan yandaşlar İnce’ye ateş püskürdüler, “Sen kim oluyorsun da Afrin destanının kahramanı paşamıza dil uzatıyorsun” dediler.
Ardından AKP genel başkanı da eleştiri kervanına katıldı. İnce’ye çok ağır sözler söyledi “O apoletleri PKK’lılara mı takacaksın?” diye bile sordu.
Burada en çok dikkatimi çeken nokta, paşa her tarafta tartışılırken asker tarafının hiç ağzını açmaması oldu.
Sahi Genelkurmay başkanı astı durumundaki birinin bir siyasi parti adayını desteklemesini ordu geleneklerine uygun görüyor mu görmüyor mu, bunu öğrenme şansımız olacak mı?
Gerçi AKP genel başkanı o paşayı bu kadar övdüğüne göre Genelkurmay başkanının “bu tür davranışlar bizim geleneklerimize pek uymaz” deme şansı da ortadan kalkmış oluyor orası da başka.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan iyice unutkan oldu!


AKP Genel Başkanı ve partinin cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’a bir haller oldu sanki son zamanlarda.
İzmir’e gidiyor “Adnan Menderes Havalimanı’nı biz yaptık” diyor. Sonra Adıyaman’daki havaalanını da kendilerinin açtığını iddia ediyor.
Zonguldak’ta “Burada üniversite mi vardı, biz açmadık mı?” diye soruyor.
Hepsi yanlış. Ne saydığı havaalanlarıyla ne üniversiteyle AKP’nin de kendisinin de bir ilgisi yok.
Perşembe günü yine garip bir unutkanlık sergiledi Erdoğan.
Yine muhalefete ağır hakaretlerle yüklendiği konuşmasının bir yerinde şöyle dedi;
“Bir zamanlar rahmetli Demirel’in ve Özal’ın birinci ikinci köprüsü meselesinde ne yapmışlardı? ‘Biz bu köprüleri satacağız’ demişti. Rahmetli Özal ‘Neyi satıyorsunuz, sattırmayız’ dedi. Ben de diyorum ki satamazsınız. Şimdi inşallah 24 Haziran’da bu zihniyeti benim milletim nereye gömecek? Sandığa, sizden bunu bekliyorum.”
Oysa gerçek Erdoğan’ın anlattığının tam tersi. Turgut Özal köprüyü satmak istediğini söylemişti bir açık oturumda. Rakibi Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp masaya vurarak “Sattırmam” demişti.
O açıkoturum siyaset tarihimizin en bilinen olaylarından biridir.
Bunları düşünürken bir de baktım ki Erdoğan yine konuşmuş. Bu sefer de diyor ki “Eskiden MR mi vardı, tomografi mi vardı, hepsini biz getirdik. Hastaları köpeklerin çektiği kızaklarla hastanelere getirirlerdi biz paletli araçlar getirdik”
Ardından bir de “Ben tek parti Cehape döneminde 75 kişilik sınıflarda okudum” da demez mi? Tek parti dönemi 1946’da bitmişti. Erdoğan ise 1954 doğumlu.
Bunlar normal değil. Bilmediğimiz bir şeyler mi oluyor acaba?

sozcu-banner-1