KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Gerçekleri tesadüfen öğreniyoruz


Ne kadar başlarına buyruk olsalar da her şeyi saklayamıyor bu iktidar.
Bazı konularda “nasıl olsa ucunu bize dokundurtamazlar” diye de düşünüyor olabilirler.
Bazen de belki önem bile vermiyorlar “öğrenilse ne olacak ki?” diyorlar.
Galiba bazen de farkında bile olmuyorlar verdikleri bilginin.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi adlı bir birim var.
Kısaca CİMER diye biliniyor.
Buraya soru sorulabiliniyor.
Soruların ne kadarına cevap veriyorlar bilmiyorum.
Ama bazen hiç olmadık konularda müthiş cevaplar geliyor bu merkez aracılığı ile ve şaşırıyorsunuz.
Yeni havalimanı inşaatında meydana gelen iş kazalarında çok sayıda işçinin öldüğü ileri sürülmüştü.
Hele bir dönem ölü sayısının 400’ü aştığı ama yetkililerin bunları sakladığı bile ileri sürülmüştü.
Elbette 400 kişinin kazalarda ölmesi kolay saklanamaz.
Eften püften açıklamalar yaptılar.
İş kazalarının olduğunu ama bunların çok da önemli olmadığını ileri sürdüler.
Örneğin bir yandaş gazete “Yok o kadar değil” başlığını attı.
Sanki 400 değil de 4 işçi öldüyse bu normalmiş gibi davranıyorlar.
Ama sonunda gerçeği öğrendik.
Üstelik yeni havalimanındaki kazalarda ölenlerin sayısını saklayanların “güvendiği” merkez yaptı bu açıklamayı.
CHP’li Ali Şeker CİMER’e bir yazı yazarak yeni havalimanı inşaatındaki iş kazalarında kaç kişinin öldüğünü sordu.
CİMER bu soruyu cevaplandırması için havalimanının içinde olduğu Arnavutköy Sosyal Güvenlik Merkezi’ne yönlendirdi.
CİMER bu soruyu ilgili birime yönlendirirken durumun farkında mıydı bilemem tabii ama emir yüksek yerden gelince Arnavutköy’deki yetkililer gerçeği açıklamak durumunda kalmış.
Buna göre 5 yıldaki iş kazalarında tam 52 işçi hayatını kaybetmiş.
Havaalanı da olsa eninde sonunda bir inşaat bu.
Üstelik çok katlı inşaatlar da değil.
Buna rağmen demek ki ne kadar üstünkörü önlemler alınmış ki 52 can kaybetmişiz.
İnşaatı yapan müteahhitler uzun süre bu ölümleri sakladılar.
Kaza haberlerine sansür koydurdular.
Yandaş medya haberi alsa bile yayınlamadı.
Yandaş olmayanlara da haber hiç ulaşmadı.
Sendikalar da sağlıklı bilgi veremediler ve bu nedenle kazalarda ölenlerin sayısı abartılmış rakamlarla ifade edildi.
Evet, anlaşıldığı kadarıyla yeni havalimanı inşaatında 400’ün üzerinde işçi kazalarda hayatını kaybetmedi belki ama 52 işçinin ölmüş olması bile çok çok büyük ayıptır.
Ancak farklı kaynaklardan gelen haberlerden de şunu anlıyoruz; Bu kazalar iktidarın “En büyük havalimanını en kısa sürede yapma” hevesinden kaynaklanıyor.
“EN”leri gerçekleştirmek için insan hayatının bir değeri yok yani.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bunun adı inanç sahtekarlığıdır


Erdoğan’ın İzmir’e belediye başkan adayı olarak atadığı Nihat Zeybekci inanılmaz şeyler söylüyor.
İzmir’de AKP’ye uygun adam bulunamadığı için Denizli’den transfer edilen Zeybekci “AK Parti’deki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoşgörü alanına sahiptir” dedi.
Neymiş içki içmek ve günü geldiğinde oruç tutmak bir hoşgörü göstergesiymiş.
Hiç utanmıyor ve sıkılmıyor bunları söylerken AKP İzmir adayı.
Madem “Ak Partili arkadaşlar” bu kadar hoşgörülü başka yerlerde niye bu hoşgörüyü göstermiyorlar?
Üzerinde uzun yazmaya bile gerek yok.
Bu sözler AKP zihniyetini açıkça ortaya koyuyor.
Din istismarı ille “dini övüyormuş gibi yaparak” olmaz, dini tersten okuyarak yapılan propaganda da din istismarıdır.
Buna inanç sahtekarlığı da diyebiliriz.

FIKRA GİBİ

Enflasyon varmış da ağır bir darbe vurulmuş


Uzun süredir sadece yandaş medyayı okuyan ve izleyenler nasıl bir duygu içindedir çok merak ediyorum.
Çünkü son birkaç gündür bu medyanın en önemli gündemi “ekonomideki düzelme” bunun yanı sıra “Dolara ve enflasyona vurulan darbe” haberlerinden oluşuyor.
Ama şaşırtıcı olan şu ki bu medya son bir kaç aydır yaşanan çok ciddi ekonomik krizi, döviz fiyatlarındaki yükselişi, neredeyse yüzde 30’lara kadar tırmanan enflasyonu hiç yazmadı, anlatmadı.
Doların neredeyse 7 liraya dayandığı günlerde bu medya dış güçlerin Türkiye’yi çökertmek istediğini ama duvara çarptığını ileri sürüyordu.
Şimdi fırtına duruldu, göstermelik de olsa döviz fiyatlarında ve enflasyonda düşüş var, yandaş medya koro halinde yayına geçti; “Korkunç günler atlatıldı, ekonomi rayına oturtuldu, döviz fiyatları düştü, enflasyonun tepesine binildi.”
AKP seçmeni şaşırmasın da ne yapsın?
Her şeyin güllük gülistanlık olduğunu sanıyorlardı, şimdi bir felaket yaşadıklarını öğreniyorlar.
İktidardan yana olmak da pek zor bir şey.

BUNU YAZMAK GEREK

Türkiye Cumhuriyeti adına bir başka ülkede cami yaptıramazsınız


Konu din olunca ve istismar da çok ön planda olunca pek çok kişi dile getirmeye çekiniyor bazı konuları.
Oysa bunları korkmadan dile getirmek zorundayız.
Cumhurbaşkanı Arjantin’deki G-20 zirvesine katıldıktan sonra “geçiyordum uğradım” diyerek Paraguay ve Venezuela’ya da birer resmi ziyaret yaptı.
Venezuela Devlet Başkanı Maduro Türkiye’yi neredeyse komşu kapısı yapmıştı, bu nedenle “iade-i ziyaret” yapmak da gerekiyordu!
Erdoğan Maduro’dan “cami yapmak için yer istemiş” Venezuela Devlet Başkanı da bunu hiç ikiletmemiş ve arsa tahsis etmiş.
Şimdi bunu övünerek anlatıyorlar.
Peki camiyi kim yapacak?
Tabii ki Türkiye.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin böyle bir görevi yoktur ve olamaz da.
İslam dininin yayılması, kollanması ve korunması gibi bir asli görevi de yoktur.
Erdoğan kendi kitlesinde “Ben İslamı bütün dünyada tanıtıyor ve tüm Müslümanların da hamiliğini yapıyorum” algısı yaratmaya çalışıyor.
Bu milletin parasıyla din istismarı yapmaktır.
Cumhurbaşkanı’nın buna hakkı yoktur.

ŞAŞIRDIM

Devletin 81 sayfalık savunması 1 sayfa ile çürütülmüş


İngiltere’de mahkeme kaçak işadamı Akın İpek’in Türkiye’ye iade edilmesi talebini reddetti biliyorsunuz.
Mahkeme İpek hakkında yeterli belge sunulamadığını bununla beraber Türkiye’de adil bir yargılama olacağından da kuşku duyulduğunu belirtti.
İktidar çok kızdı tabii.
İngiltere’de hukuk ve demokrasi olmadığını söyledi.
Ama işe bakın ki meğer sorun İngiliz hukukunda veya mahkeme heyetinin ahlakında değilmiş, Londra Büyükelçiliği’nde çalışan bir AKP’li danışman neden olmuş bu kararın verilmesine.
Türkiye Akın İpek’in iade edilmesi gerektiğini tam 81 sayfalık bir yazı ile anlatmış İngiliz mahkemesine.
Ama bu “kripto” danışman, kendi kafasına göre bir tek sayfa daha eklemiş bu iade talebine.
O bir sayfa, 81 sayfada savunulanları çürütmüş ve mahkeme aleyhimize karar vermiş.
Dışişleri’nde bu tür ajanların olduğuna mı yanalım, yoksa 81 sayfalık bir iddianın sadece bir sayfalık yazı ile çürütülecek kadar yetersiz olduğuna mı?