ANALİZ

Hayır efendim bu ziyareti yapmaya hiç hakkınız yok


Kamuoyunda kafasındaki fesi çıkarmadığı için “Fesli” olarak tanınan Kadir Mısırlıoğlu rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Hastanesi’nde yatan Kadir Mısırlıoğlu’nu devletin en tepesinde oturan iki kişi ziyaret ederek “geçmiş olsun” dedi. Ziyaretçilerden biri Tayyip Erdoğan. Diğer ziyaretçi ise Meclis Başkanı İsmail Kahraman. Hasta ziyareti yapmak elbette herkesin hakkıdır. Ayrıca insani bir davranıştır. Ancak devletin tepesinde oturanlar ilişkilerine dikkat etmek zorundadır. Kadir Mısırlıoğlu dinci kesimin idollerinden biri olabilir, Erdoğan ve AKP’lilere akıl hocalığı da yapabilir, Erdoğan Mısırlıoğlu’na “hocam” diye hitap edip elini de öpebilir ama bunların hiçbiri Erdoğan ve Kahraman’ın hastane ziyaretini mazur gösteremez. Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanıdır ama aynı zamanda Cumhurbaşkanı sıfatını da üzerinde taşımaktadır. Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin başıdır. İsmail Kahraman da bu cumhuriyetin “taçı” sayılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanıdır. Bu iki kişi bu makamlarda oturdukları sürece Kadir Mısırlıoğlu türündeki bir kişiyi hastanede ya da başka bir yerde ziyaret edemez, üstelik bunu kamuoyunun önünde açıkça hiç yapamaz. Çünkü bu kişi başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyete, temel değerlerine, devrimlerine inanmadığını açıkça söylediği gibi bu ülkenin en önemli değerlerine alenen çok ağır sözlerle hakaretler yağdırmaktadır. Birinci görevi Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak ve temsil etmek olan Cumhurbaşkanı’nın bu kişiye ziyareti cumhuriyete ve tüm milli değerlerimize hakaret anlamını taşır. Bu ziyaret Kadir Mısırlıoğlu’nun Atatürk ve cumhuriyete yönelik bütün hakaretlerini aynen kabul etmek anlamına da gelir. Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı’nın buna hakkı yoktur. Temsil ettikleri makamları bu kadar küçük düşüremezler. Ayrıca Kadir Mısırlıoğlu’nun Atatürk ve cumhuriyetle ilgili söylediği sözlerin pek çoğu da suç kapsamındadır. Mısırlıoğlu hakkında bu konularda başlatılmış pek çok soruşturma ve açılmış dava da vardır. Kanunlarımız suçluyu öven, destek çıkanları da “suça ve suçluya ortak olmakla” suçlamaktadır. Yani Erdoğan ve Kahraman’ın Kadir Mısırlıoğlu’nu hastanede ziyaret etmeleri Atatürk ve Cumhuriyete karşı çok büyük bir ayıp olduğu gibi aynı zamanda suçtur da. Nasıl başka konularda suçlularla birlikte görünenler hakkında işlem yapılıyorsa bu da aynı durumdur. Devlet “Sandıktan  ben çıktım o halde istediğimi yaparım” mantığı ile yönetilemez. Kadir Mısırlıoğlu’nu ziyaret etmek “küçük bir olay” gibi görünebilir bazılarına göre ama asla öyle değildir. Bir devletin ciddiyeti böyle erozyona uğratılır. Ciddiyetin erozyonu ise o devleti çöküşe götüren bir unsurdur. Bu tür davranışlar Türkiye’yi buraya doğru götürüyor. Bunu asla unutmamalıyız.

misir2 misir

BUNU YAZMAK GEREK

Kendisine düşman bir dincinin sözlerinden seçmeler


Başına taktığı fesle ilgi çekmeye çalışan, bulduğu her fırsatta Atatürk’e hakaret eden, Cumhuriyeti yerden yere vuran Kadir Mısırlıoğlu’nun sözleri bu toplumun hafızasından silinmez. Devletin en tepesindeki iki isim tarafından ziyaret edilerek onurlandırılan Mısırlıoğlu’nun son yıllarda söylediklerinden derlediğim bazı cümleleri sizlerin de dikkatine sunuyorum;

- Heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz. Demokrasiye geçişten beri sapa sapa kötülük azalmakta iyilik çoğalmaktadır. İstediğimiz olmuş değildir. Yarı yoldayız. Sizin nesliniz İslamın mutlak galebesini, küfrün mutlak yıkılışını, heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz.

- Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin. Onunla benim dünyada ve ahirette bir alakam olamaz.

- Yunan Harbi, anlı şanlı da olsa, bana göre değildir, büyük Türk tarihi içinde hiç de ehemmiyetli bir yeri yoktur. Sadece psikolojik değeri vardır. “Yunan’ı yendim” diye hâlâ bayram yapmak, bırakın 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u bayram yapmak bile bu milleti küçültmektir.

- Maddi ve askeri bakımdan Yunan Harbi hiç de değerli değildir. Hiç de ehemmiyetli değildir. Yunan’ı yendim diye bayram yapmak, bir pehlivanın bir çocuğu yendim diyerek mükafatlandırılması gibi abesle iştigaldir.

- Yunan Harbi’ndeki şehitlerimiz nereden bilsin sonradan baştaki adamın Yunan’ın yapamayacağını yapacağını?

- Bizim gavurumuz elin gavurundan daha şiddetli. Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı.

- Atatürk’ü sevenler ya ahmak ya da sahtekardır.

- Ben saltanatçıyım. Ben cumhuriyetçi değilim. Bunu 1991’de de söyledim. İslam ne cumhuriyet emreder ne saltanat emreder. İslam ruh emreder. İdarenin şekli, şartlara bağlıdır. Küçük bir devletsen cumhuriyet olursun. Alemşümul bir devlet isen, Cumhuriyet olmaz.

- Kemalist demek mantıkla alışverişi kesmiş adam demektir.

- Lozan, Mustafa Kemal’in hilafeti övmesi üzerine inkıtâya uğramıştır. Çünkü Mustafa Kemal ile İngilizler hilafeti kaldırmak üzerine anlaşmıştı.

- Mustafa Kemal, Allah’a savaş açtı. O İslam’ın meşalesini söndürmek için uğraştı. O öyle bir ateistti ki, 1930’da Hristiyanlığı resmi din olarak kabul edecekti fakat Hristiyan akidesini inceledi ve beğenmedi. Bakın batıl bir dine bile tahammül edemedi.

- Shakespeare İngiliz değildi. İngiltere’de bu isimde bir adam gelmemişti. Shakespeare’in aslı Şeyh Pir’dir, üstad, ihtiyar. Ve Shakespeare gizli bir Müslüman’dı.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Paşam orada yiğit gençlerimiz şehit oluyor


Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Afrin operasyonunu yerinde denetlemek için sınıra gitmişti hafta sonunda. Kilis’de denetlemeler yapan Akar kurmaylarıyla komuta karargahında toplantılar da yaptı. Medyaya dağıtılan fotoğrafların birinde hemen Genelkurmay Başkanı’nın arkasındaki panoya asılmış bir yazı dikkati çekiyordu. A-4 boyutundaki bir kağıda elle “Bu takım bu maçı alır” yazısı görülüyordu. Askerler herhalde futbol maçından söz etmiyorlar. Bana göre “keşke” normal maçtan söz etseler. Askerler için çok tuhaf bir şey olmayabilir belki ama benim “sivil kafam” Anadolu’nun yoksul köylerinden çıkıp Türkiye’deki Suriyeliler rahat yaşasın diye başka bir ülkenin topraklarında şehit olmalarını “maç” olarak tanımlamak almıyor. Böyle bir operasyonun iki takım arasındaki maç olarak tanımlanması açıkçası yüreğimi daraltıyor. Çapulcu bir suçlu güruhuna yönelik operasyonun sanki “eşitler arasındaki bir mücadele” gibi sunuluyor olmasını da aklım almıyor. Sanıyorum Genelkurmay iktidarın her konuda popülizme sapan, milletin kafasını muhallebiye çeviren sığ ve ilkel propaganda yöntemlerine kendini fazla kaptırmış. Bence ayıptır bu.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ekranlardaki askeri uzmanlara bayılıyorum


Afrin operasyonu başladığından bu yana ekranlar askeri uzmanlardan geçilmiyor. Gerçi asker olan olmayan herkes bu konuda uzmanmış meğer. Bu sayede onu da öğrenmiş olduk. İktidardan beslenen ve bu nedenle çok ciddi gelirleri olan ve bu sayede olağanüstü teknik olanaklara sahip olan yandaş medyanın aslında hiç de izlenmeyen kanallarında eline bir sopa alan dev ekranın önüne geçip anlatmaya başlıyor. Ancak canımı sıkan şu; hemen hepsi müthiş bir askeri zafer kazanılmakta olduğunu, bir destan yazıldığını anlatıyor. Oysa Taksim- Bostancı arası kadar olan bir yerde sürüyor bütün operasyon. Peki, neden canım çok sıkılıyor? Çünkü bu operasyonun savaş gibi anlatılması kanıma dokunuyor. Türkiye 1990’lı yılların başından bu yana yaptığı gibi sınır ötesi harekat yapıyor aslında. Bunun da onlardan bir farkı yok. Ayrıca neredeyse bir ay dolacak henüz gittiğimiz yol 10-15 kilometre arasında. Bu gerçekten bir başarı mı, bir destan mı yazılıyor, bir zafer mi kazanıyoruz? Medyamız ve ekran uzmanları her gün ortaya çıkan tünellerden, beton koruganlardan söz ediyor. Sınırımızın hemen 5-6 kilometre ötesindeki bu yapılanma ile ilgili hiç mi istihbarat yapılmamış ki şimdi “hayretler içinde” anlatılıyor bunlar. En canımı sıkan da bazı uzmanların harekatın “ne kadar zorluklar içinde yürüdüğünü” anlatmaları. Yok dağlık bölgeymiş, sık ağaçlar varmış yağmur çok yağdığı için ortalık çamur deryasıymış, teröristler çoğu kez sivil kıyafetlerle karşımıza çıkıyormuş. Bunlar “savaşan bir ordu” için bahane olabilir mi? Bu uzmanlar eğer karşımızda teröristler değil de bizim gibi topu, tankı, uçağı, helikopteri olan düzenli bir ordu olsa ne anlatacaklar acaba?