MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Kaşıkçı cinayeti kanıtlarını açıklayacağız ama belli ki bu tam bir skandal olacak


İktidarın medya üzerinden kullandığı sözcülerinden İbrahim Karagülle önceki günkü Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde çok iddialı bazı öngörülerde bulundu.
Karagülle Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili kayıtların bu hafta içinde kamuoyuna sızdırılacağını ileri sürdü.
Yeni Şafak yazarı bu kayıtlarda neler olduğunu ise şu cümlelerle anlattı;
“Katillerin kendi aralarındaki konuşmaları, cinayeti işledikten sonra Riyad’la konuşmaları, Veliaht Prens’in emri bizzat veren kişi olduğunu kanıtlayacak diyaloglar, belki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır istihbaratının olaydaki rolü, hatta İsrail istihbaratının “bilirkişiliği” veya cinayetin ABD ayağına dair bilgiler..”
Bu bilgiler Karagülle’ye göre “dünyayı sarsar, bölgede depremlere yol açar, Suudi Sarayı’nı altüst eder, bölgesel güç yapılanmasında yepyeni durumlar yaratır.”
Evet eğer dediği gibiyse bu kanıtlar tam da bu etkilere yol açar.
Peki bu sadece bununla mı sınırlı kalır?
Bu kanıtlar Türkiye’nin başını da ağrıtmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “ses kayıtlarını yabancı liderlere dinlettiğini ve onların da büyük şaşkınlık yaşadığını” anlattı Fransa gezisinden dönerken.
Elimizde böyle bir ses kaydının olması iyi mi kötü mü karar veremiyorum.
Çünkü bunların nasıl elde edildiği şu anda bilinmiyor.
Yabancı devlet yöneticilerine kayıtların kaynağı söylenmiş midir, o da meçhul.
Oysa bunlar herkesin bilgisine sunulduğunda ortaya başka sorular da çıkacaktır.
Örneğin bu kayıtlar nasıl yapıldı?
Bunlar Türkiye tarafından mı kaydedildi yoksa başka yollardan mı ele geçirildi?
Tabii eğer dinlemeyi bizzat Türkiye yaptıysa başka sorunlar var.
Kayıtlar her şey olup bittikten sonra mı dinlendi yoksa canlı olarak bunları dinleyen görevliler var mıydı?
Eğer öyleyse cinayeti neden sadece izlemekle yetindik?
Daha da önemlisi cinayeti işleyen ekibin elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkmasına nasıl izin verildi?
Her şeyin ötesinde henüz doğrulanamayan ama yalanlanamayan bir konu da yerli işbirlikçi olduğu iddiaları.
Ki zaten eğer böyle bir şey varsa Türkiye cinayetin ortağı durumuna geliyor ki, aman Allah’ım.

ŞAŞIRDIM

Adamın bir de Mısırlı karısı çıktı


Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürüldüğü iddia edilen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın hepimizi şaşırtan bir özelliği çıktı ortaya.
Bir Türk kızıyla nişanlandığı ve evlilik belgelerini tamamlamak için konsolosluğa gittiği söylenen Cemal Kaşıkçı meğer kısa bir süre önce Mısırlı bir kadınla evlenmiş.
Adamın Suudi Arabistan’da da bir karısı var ki zaten bütün iş onunla boşanmak için belge vermek istemesiyle başladı.
Henüz Suudi karısıyla boşanmadan üstüne Mısırlı bir kadınla evlenmiş.
Bir Türk kızıyla da nişan yapmış, ona da “evlilik vaadinde” bulunmuş.
Türk nişanlı ile ilgili de tuhaf dedikodular başladı.
İlk günlerde bu kızla ilgili kuşkularımı dile getirmiştim, gülenler olmuştu.
Şimdi iş ciddiye bindi.
İnanın yarın Kaşıkçı bir yerden ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.
Çünkü bu olay öylesine çapraşık hale geldi.

BUNU YAZMAK GEREK

Davası bitmemiş olayı ders kitabına koydular


Aydınlara, sanatçılara, askerlere kurulan kumpas mağdurlarından Alican Türk bir mesaj göndermiş önceki gün.
Diyor ki “Can Bey, henüz davası bile bitmemiş 28 Şubat dönemi ders kitaplarına konmuş üstelik bu dönemle ilgili hüküm bile verilmiş.”
Kitabın kapağını ve içindeki sayfalarını da göndermiş Türkoğlu.
Ortaöğretim 12’nci sınıflarda okutulan ve Emrullah ALEMDAR ile Savaş KELEŞ tarafından yazılan, editörlüğünü Doç. Dr. Dündar ALİKILIÇ’ın yaptığı ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ ders kitabının 267 ve 269’uncu sayfalarında 28 Şubat için “Postmodern Darbe” tanımı yapılıyor.
Kitapta, “Bu darbede asker, silah gücü ve mevzuat desteğinin dışında kamuoyunun da desteğini almaya çalışmıştır. Kamuoyu desteği oluşturmak için bir takım sivil toplum kuruluşları, basın – yayın organları, üniversiteler, sermaye çevreleri, sivil bürokrasi ve yargı mensuplarından faydalanmıştır” deniliyor.
28 Şubat dönemi ile ilgili açılan davalarda henüz bir hüküm verilmedi.
Milli Eğitim’in buna rağmen halen yaşanmakta olan bir olayı ders kitabına koymasının “eğitim açısından” hiçbir yararı yok.
Ancak belli ki iktidar mağduriyet edebiyatını her alanda sürdürdüğü gibi eğitimde de uyguluyor.

DÜZELTME

İçişleri Bakanlığı’ndan “MAKS” açıklaması geldi


Hafta sonunda “Bu MAKS da neyin nesidir?” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazıda “Mekansal Adres Kayıt Sistemi” kapsamında bazı evlerin dış görüntüsünün, bahçe ve havuzlarının fotoğraflandığını olayı yaşayan bir arkadaşımın tanıklığı ile dile getirmiştim.
İçişleri Bakanlığı’ndan dün bir yazılı açıklama geldi.
Açıklamada benim yazım özetlendikten sonra 2015 yılından bu yana mekansal adres tespitlerinin yapıldığı, bunun için valiliklerin de bilgilendirildiği  belirtildikten sonra “Çalışma süresince görevliler tarafından verilerin doğruluğunu kontrol amacıyla sadece yapıların ve kapı numaralarının üç cepheden fotoğrafı çekilmektedir. Proje çalışmaları kapsamında sadece yol ve yapılar mekânsal hale getirilmekte olup, yazınızda iddia ettiğiniz gibi site içlerindeki oturma grubu, havuz, oyun alanı gibi yerlerin fotoğraflanması kesinlikle söz konusu değildir” deniliyor.
Ben de bilginize sunmak istedim.

OKURDAN MESAJ

Millet Kıraathanesi demek böyle oluyormuş


Hafta sonunda AKP’nin 24 Haziran seçimlerinden önceki en önemli vaatlerinden birinin “bedava kek dağıtılacak Millet Kıraathaneleri” olduğunu ama şimdi bu vaadi herkesin unuttuğunu yazmış ve sormuştum “Yoksa yine keklendik mi?”
Malatyalı okurlarımdan biri “Öyle demeyin Can Bey” diye başlayan bir mesaj göndermiş.
Okurum kentindeki bir “Millet Kıraathanesini” tesadüfen gördüğünü belirterek bakın neler anlatmış:
“Malatya’da Tevfik Temelli Caddesi’nin üzerindeki Millet Kıraathanesi’ni yoldan geçerken tesadüf eseri gördüm.
Merak işte “nasıl olmuş?” diyerek içeri girdim.
Kıraathanede kütüphane havası yok.
Yüksek sesle konuşmalar, çay semaverinin önünde çocuklardan oluşan kuyruklar.
Duvarda bir kitaplık duruyor. Kimsenin okuduğu falan yok ama.
Görevlinin yanına giderek “kitaplar burada neye göre sınıflandırıldı? Yetişkinler ile çocuklar aynı alanda” dedim.
Kitapları ayırmadık hepsi karışık” dedi...
Kimsenin ilgisini çekebileceği kitabı bulamayacağı kıraathanede bırakın bedava olmasını kek falan da yoktu.
Ayrıca 2 kısma ayırmışlar kıraathaneyi. Üst kat bayanlar içinmiş.
Mescit de üst kattaymış, erkekler namaz kılmak için “bayanlar katına” çıkmak zorunda.