ANALİZ

Kaşıkçı olayından kim kârlı çıkacak?


Herkes bugün Tayyip Erdoğan’ın söyleyecelerini merak ediyor.
Açıkçası ben de merak ediyorum.
Erdoğan pazar gününden “reklam” etti bugün yapacağı konuşmayı.
Belli ki merakı artırmak ve ilgiyi çekmek istiyor.
“Ben de merak ediyorum” dedim ya bu merakın gerekçesi şu;
Erdoğan bugün konuşma yapacağını söylemesinden az önce Amerika Başkanı Trump’la görüşmüştü.
Telefonla yapılan bu görüşmeden sonra yapılan resmi açıklamada “Cemal Kaşıkçı olayının bütün yönleriyle aydınlatılması konusunda mutabık kalındı” deniyor.
Aynı saatlerde Trump’ın New York Times Gazetesi’ne verdiği demeç de dünya kamuoyunun gündemine düşmüştü.
Trump bu konuşmasında Kaşıkçı cinayeti nedeniyle okların üzerine çevrildiği Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman’ı övüyor ve cinayetten haberinin olmadığına inandığını Selman’ın Suudi Kralı olmasını dilediğini söylüyordu.
İşin özeti bence şu; Trump yönetimi Selman’ı bu cinayetten çekip çıkarmak istiyor. Böylelikle köşeye sıkıştırılacak olan Selman, daha şimdiden tam kontrol altına alınacak.
Peki, burada Türkiye’nin rolü ne olabilir?
Sanıyorum Türkiye başından beri bu olayı biliyor.
Hatta belki de Kaşıkçı’nın konsolosluğa girmesi bile sağlandı.
Beklenmedik gelişme Kaşıkçı’nın ölmesiydi belki de.
Bu da sonuçta Türkiye’ye yarar sağlayacaktır.
Çünkü cinayet yeri ve adli soruşturması Türkiye’nin kontrolünde.
Türkiye’nin Prens Selman’ı kurtaracak nitelikte açıklamalar yapması kimbilir belki de bir süre sonra Türkiye’ye milyarlarca doların gelmesini sağlayacaktır.
İşte bu yüzden Erdoğan’ın bugünkü konuşması çok önemli ve merakla bekliyorum.
Yandaş medyanın bir bölümünde Prens Selman’a yönelik çok ağır suçlamalar var.
Erdoğan bu suçlamalara mı prim verecek yoksa yine Trump’ın dediğini mi yapacak?

BUNU YAZMAK GEREK

Sinemalarda “reklam terörü” bunalttı artık


Daha önce de yazmıştım.
Sinemaya gidiyorsunuz. Diyelim ki seans saati olarak 14.00 yazıyor. Bir iki dakika önce giriyorsunuz, ki girdiğinizde reklamlar yayınlanıyor genelllikle, sonra saat 14.00 oluyor reklamlar hâlâ sürüyor, ondan sonra sürüyor ve sürüyor da sürüyor, kiminde neredeyse yarım saati buluyor.
Bunun izleyiciyi aptal yerine koymak olduğunu belirterek “Sinemaya bilet parası ödeyerek giriyoruz, dünya kadar para verip bıktıran reklamları yayınlayamazsınız. Yarım saat reklam yayınlanacaksa reklamlı seanslar ucuz olsun” demiştim.
Tabii bu tür konularda herkes AKP taktiğine uyuyor, yani bir anda duvar oluyorlar.
Ne bir açıklama, ne bir özür, ne bir düzeltme.
Konu nereden tekrar aklıma geldi.
Tele1 Genel Yayın Müdürü Merdan Yanardağ bir tweet attı hafta sonunda.
Şöyle diyordu; “Kadıköy Tepe Nautilus'daki sinemalara (Cimemax olmalı) reklamlar bittikten sonra biletiniz olsa bile almıyorlar. Bir çocuğu, üstelik çocuk filminden, ağlatarak çıkarmışlar. Bu kapitalizmin en çirkin ve mafyalaşan yüzü.. Reklam yoksa film de yok. Bu sinemayı boykot etmek lazım.”
Düşünebiliyor musunuz, sinemayı işletenler aslında bilet üzerindeki saate uyulmasına aldırmıyorlar, gelenler reklamlardan önce mi geldi yoksa sonra mı, onu kontrol ediyorlar.
Gerçi bizimki de lafta kalıyor, binlerce insan aslında hiç şikayet etmeden bu sinemaları dolduruyor, hatta belki bazıları bizim gibilere kızıp da “gelmeyin o zaman kardeşim” bile diyordur.
Yahi her konuda olduğu gibi burada da istismar edilmeye müsehakız galiba.
NOT: Sinemalara elbette ben de gidiyorum. Ama bu durumu yazdığım yazıya ilaç niyetine bir kişi bile destek çıkmamıştı. Tüketici dernekleri de sessiz. Biz sinemaya belirtilen saatten 15 dakika önce giriyoruz. Ama demek ki tam film başladığı sırada girmeye kalkarsak sokmayacaklar, durup dururken tatsızlık yaşanacak.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

2 milyar dolarlık tahvili paylaşmak için birbirini ezenler kimdir?


Damat beyimiz büyük bir gururla “2 milyar dolarlık tahvil ihracı yaptığımızı” açıkladı ve ekledi “Talep tam üç kat geldi.”
Türkiye’nin dış borcu 425 milyar dolar. Satılan tahvil 2 milyar dolarlık.
Bunu “Türkiye’ye güven” diye nitelemek mümkün değildir.
Sonuçta çok sayıda şirket ya da fon cazip faizin peşine takılmış ve “batsa bile kendilerine çok zarar vermeyecek” miktarlarda alım yapmıştır, o kadar.
Buradan hareketle, Türkiye’nin bütçesinde de harcamalarında da çok küçük miktar olan 2 milyar doları örnek gösterip “Ekonomide destan yazmaya başlıyoruz” söylemleri halkı kandırmanın yanısıra kendini de kandırmaktır bana göre.

ANALİZ

MHP Erdoğan’a AKP’yi hizaya sokmak için gerekli


Belki Andımız nedeniyle AKP ile MHP’nin arasının açıldığı söylenebilir.
AKP tarafı “Türk olmaktan” pek haz etmiyor belli ki ve bu nedenle parti sözcüleri Andımız’ın yasaklanmasının iptal edilmesini “korkunç bir karar, yargının siyasete müdahalesi” olarak niteliyor.
MHP ise karardan çok memnun.
Bu durum kimi siyasi çevrelerde “AKP-MHP çatışması Cumhur İttifakı'nı da çatlatabilir” yorumlarına neden oluyor.
Bana göre bu yanlış bir algı.
Şu anda AKP ile MHP arasında bir dostluk, işbirliği ya da ittifak yok.
Cumhurbaşkanı ile MHP genel başkanı arasında oluşmuş bir birliği var.
MHP’nin tabanı süreçten rahatsız ve zaten partisinden ayrılmış gözüküyor.
Bu nedenle zaten iki parti arasında ittifaktan söz edemeyiz.
Peki olan nedir?
Olan şu; Erdoğan’ın MHP sopasına ihtiyacı var. Son seçimlerde AKP’nin oyu itelemelere, zorlamalara ve hilelere rağmen ancak yüzde 42,56 olarak gerçekleşti. MHP’nin denilen oylar olmasa Erdoğan ilk turda Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Erdoğan AKP’ye “Siz beni seçemediniz, MHP ve Bahçeli olmasa şimdi ben de yoktum tabii siz de yoktunuz” diyor.
Bu nedenle AKP sesini çıkaramıyor ve Reis” ne derse onu yerine getiriyor. Bu sayede AKP’deki olası aykırı sesler de çıkamıyor.