KOMİK

Madem masraftan kurtulduk bu kadar masrafı niye yaptık?


Geçen hafta perşembe günü özellikle öğleden sonra yandaş kanalların durumu tam bir komediydi.
Hemen hepsi yurt dışına bağlanmıştı, nefeslerini tutmuş UEFA’nın alacağı kararı bekliyorlardı.
UEFA 2024 Avrupa Futbol Şampiyonasının hangi ülkede yapılacağını açıklayacaktı.
İki aday ülke vardı. Biri Türkiye diğeri Almanya.
Bizim gazetecilerimiz ve spor otoritelerimiz çok umutluydular.
Bu turnuvayı biz alacaktık.
Futbol Federasyonu’nun çok başarılı! başkanı ve yöneticileri çok iyi bir hazırlık yapmıştı.
Almanya daha önce bu organizasyonu yapmıştı, genel kanı bu kez bize verileceği idi.
Ama olmadı.
UEFA Başkanı zarfı açıp da içinden “Almanya” yazısı çıkınca müthiş bir hayal kırıklığı yaşandı.
Bu kez UEFA Başkanı aleyhine konuşmaya başladı herkes.
Organizasyonu yapmak bizim hakkımızdı, kaybeden biz değildik UEFA idi, falan filan.
Ama sonunda Erdoğan konuştu.
Dedi ki “Umurumuzda bile değil, hem masraftan kurtulduk.”
Nasıl yani?
Bize anlatılan şuydu; Eğer organizasyonu biz yaparsak çok büyük para kazanacaktık. Ayrıca bu Türkiye’nin tanıtımı için çok iyi bir fırsattı. Türkiye’nin dostuna düşmanına ne kadar harika işler yapabileceğimizi gösterecektik.
Oysa Cumhurbaşkanı, “masraftan kurtulduğumuzu” söylüyor.
Demek ki organizasyonu yapmamız halinde bir kazancımız olmayacak tam tersine masrafımız olacaktı.
O halde, böyle bir ekonomik ortamda ne demeye bu organizasyona talip olduk ki?
Şimdi masraftan kurtulduğumuz için seviniyoruz ama şu ana kadar yaptığımız masraflar ne olacak?
Onca gidiş gelişler, birbirinden kötü tanıtımlar, Avrupa Kupası yapılacak zannıyla inşa edilen süper lüks stadlar neye mal oldu acaba?
Neyse, iyi ki UEFA görevi Almanya’ya vermiş de biz de zararın bir yerinden dönmüşüz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Saray gazetecileri yine soramadı


Damat Berat Amerika’dayken açıklamıştı.
Türkiye “McKinsey” adlı şirketle anlaşmıştı.
Bu şirket 16 bakanlıkta (zaten tamamı bu kadar) denetimler yapacaktı.
Ekonomi konusu artık bu şirketin işiydi.
Muhalefet “dış güçler edebiyatı” yapılırken bu anlaşmanın ne demek olduğunu sorguladı.
Türkiye’nin ekonomisinin Amerika’ya teslim edildiği söylendi.
Bu anlaşmanın örtülü bir IMF programı olduğu da ileri sürüldü.
Bana göre de bu anlaşma son zamanların en önemli haberidir.
Ama ne gariptir ki Erdoğan’ın seçip uçağa aldığı hiçbir gazeteci bu konuyu sormadı.
Aralarında genel yayın müdürleri, çok önem verilen köşe yazarları da var.
Buna karşı gazeteci yok orada.
Bu yüzden soru soramıyorlar.
Saray danışmanlarının dağıttığı soruları sorar gibi yapıp yine önceden hazırlanmış cevapları alıp yayınlıyorlar.
Oysa Erdoğan, ekonomi ile ilgili konuşurken “IMF ile örtülü anlaşma” eleştirilerine değinerek “IMF ile hiçbir işimiz olamaz” diyor.
Oradaki sözde gazetecilerin yine aklına gelmiyor “McKinsey” konusunu sormak.
Hem canım sıkılıyor hem de acıyorum bu zevata.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Durup dururken Atatürk’e saldırmak için tezgahı böyle kuruyorlar


Havuz medyanın en irisi Sabah, Lale Mansur’u yeniden ortaya sürerken “Atatürk aleyhine söz söyletmenin” yolunu da bulmuş.
Aslında röportaj sıradan bir sanatçı röportajı.
“Son zamanlarda neden ortada görünmüyorsunuz?” türü bir soru var örneğin.
Lale Mansur’un artık dizilerde niye oynamadığını da merak etmiş röportajı yapan.
Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar için ne düşündüğü de merak edilmiş.
Buraya “Atatürk düşmanlığı” nasıl sokuşturulacak?
Sıradan sorular soran röportajcı bir anda şöyle bir soru sormuş;
“Dedeniz Çanakkale’de Atatürk’ün silah arkadaşı Servet Paşa. Korgeneral olarak emekli olmuş babanız da kurtuluş mücadelesinin önemli isimlerinden Hüsrev Gerede’nin yeğeni. Ailenizde böyle Atatürk’ü yakından tanıyan kişiler olması sizin ona bakışınızı nasıl etkiler?”
Ne kadar entelektüel, bilgi dolu bir soru değil mi?
Lale Mansur bu akla ziyan soru üzerine döktürmüş o lafları.
Yeni dönem gazetecilik işte böyle yapılıyor artık.
Propaganda, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı için bahane aramaya bile gerek duymuyorlar, lafın ortasından girip saçma sapan bir soruyla algıyı yaratıyorlar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

“Yetmez ama evet”çi tayfanın yine biti kanlandı


Bilmem dikkatinizi çekiyor mu AKP’ye yaranmak için cemaatin peşine takılıp “Yetmez ama evet” diyen sözde demokrat, liberal tayfa yine gündeme getiriliyor.
Bunların bazıları Erdoğan’ın yönetimi elinden kaçırdığını Ergenekoncuların her yerde hakim olmaya başladıklarını anlatıyorlar örneğin.
Yargıyı ele geçiriyormuş meğer daha önce tutuklanan ve mahkum edilen ama sonra salınan Ergenekoncular.
Cemaate zamanında inanılmaz övgüler düzen Engin Cinmen söylüyor bunu örneğin.
Cumhuriyetten uzaklaştırılan Ahmet İnsel, Oya Baydar, Aydın Engin gibi isimler de iktidarı bu açıdan uyarıyorlar hesapta.
Kervana şimdi de cemaatin en güçlü olduğu dönemlerde bir fikir ve sanat kadını olarak lanse edilen tiyatro sanatçısı Lale Mansur katıldı.
Havuz medyasına konuşmuş Lale Mansur ve yine içindeki Atatürk düşmanlığını çekinmeden sergilemiş.
Atatürk Türkiye için çok iyi şeyler yapmış ama ona “tapmak” ayrı şeymiş. Atatürkçüler dindar insanları aşağılamışlar, kızların okula gitmeleri için kampanyalar açmışlar ama başörtülü kızlarımızın üniversitelere girmelerini yasaklamışlar.
Belli ki iktidar zorda.
Cemaatle anlaşmazlıkları nedeniyle operasyonlar yaparken mevzi kaybettiklerini düşünüp zararsız gördükleri eski cemaat destekçilerinin bitini kanlandırıyorlar yine.