BUNU YAZMAK GEREK

Öztürk Yılmaz kendini Musul olayını anlatarak kurtarır belki


CHP Milletvekili Öztürk Yılmaz bir gün arayla iki darbe birden yedi.
Önce bir televizyon programında söylediği sözlerden ötürü partisi “ihraç talebiyle” disipline sevk etti kendisini.
Bu antidemokratik uygulamadan kurtulabileceğini düşünüyordum ama hemen ertesi gün bu kez genel merkezi ve genel başkanını öyle ağır sözlerle eleştirdi ki bu kez “ihraç talebi” neredeyse haklı hale geldi.
Bu olanlardan sonra Öztürk Yılmaz’a düşen bir açıklama daha yapması bana göre.
Bir sır gibi sakladığı “Mısır Konsolosu olduğu sırada yaşanılan 101 günlük rehine olayının” ayrıntılarını artık ortaya dökmeli.
IŞİD’li teröristlerin Musul Konsolosluğu’muzu işgal etmesi ve 47 konsolosluk çalışanı ve yakınlarını rehin alması olayının bir numaralı tanığı kendisi.
Ancak her nedense Öztürk Yılmaz bu faciayı hiç anlatmadı.
101 gün nerede tutuldular bilmiyoruz.
Ne yediler ne içtiler bilmiyoruz.
Nasıl kurtarıldılar hiç bilmiyoruz.
Bildiğimiz tek şey MİT’in bir destan yazdığı.
Daha doğrusu o günün hükümet yetkililerinin ve başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “destan yazdık” sözlerini söylemesiydi.
Hafızalarda ise Davutoğlu’nun Öztürk Yılmaz’ı alnından öptüğü görüntü kaldı.
Gerçek öyle miydi?
Eğer öyleyse Öztürk Yılmaz ve tabii diğer rehineler bugüne kadar neden hiç açıklama yapmadılar?
Kendilerinden o müthiş destanla ilgili konuşmamaları mı “rica” edilmişti?
Örneğin destan yazıldığı anlatılan “kurtarılma günü” neredeydiler?
Kurtarmaya gelenler bulundukları yere nasıl girdiler çatışma oldu mu?
Vatandaşlarımızı rehin tutan IŞİD’lilere bir şey yapıldı mı?
Yoksa IŞİD’liler buhar olup uçtu mu?
Ya da kurtarıldıkları yer Türkiye sınırları içinde bir yer miydi yoksa dışında mıydı?
Öztürk Yılmaz bizim ısrarla sorduğumuz bu sorulara hiç cevap vermediği gibi her nedense CHP yönetimi de bunu hiç sormadı.
Öztürk Yılmaz’a düşen artık bu sır perdesini kaldırması ve her şeyi anlatmasıdır.
Kim bilir belki o zaman kendini kurtarabilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Liderlere dinlettiğimiz kasette ne var?


Cumhurbaşkanı Erdoğan Paris gezisinden dönerken ilginç bilgiler verdi.
Kaşıkçı cinayeti ile ilgili batılı liderlere ses kayıtlarını dinlettiğini söyledi.
Erdoğan bunları dinleyen liderlerin hayretler içinde kaldığını gözlediğini de söyledi.
Gerçi haberin detayını okuyunca dinletmeyi Erdoğan’ın bizzat yapmadığı, istihbarat örgütlerine bu kayıtların verildiği, onların da durumu liderlere rapor ettiği anlaşılıyor ama olsun o kadar abartma olacak artık, bu millete biraz moral yazım, süper güçlü ülkeyiz ya.
Burada benim merak ettiğim bu kayıtlarda ne olduğu.
Erdoğan “Dehşet” dediğine göre muhtemelen Kaşıkçı’nın öldürülme anı ile ilgili bir kayıttır bu.
İyi de bu kayıt nasıl yapıldı?
Kayıt cihazı mı koymuşuz Suudi Konsolosluğu’na?
Yoksa içeride bir ajanımız vardı da o mu kaydetti?
Veya konsoloslukta yapılan arama sırasında Arapların kaydettiği kayıtlara mı el koyduk?
Ne olursa olsun belli ki bu kayıtlar cinayeti aydınlatacak kadar önemli.
O halde niye adeta üstünde bir sır perdesi varmış gibi davranıyor Erdoğan?
Versin kayıtları medyaya veya Amerikan tarzı gibi yapsın, birine sızdırsın, bütün dünya gerçeği öğrensin.
Böylelikle kimse olayın üstünü örtmeye çalışamaz.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Tarihe bu kadar hakaret etmeye kimsenin hakkı yok


meclis

Bu fotoğraftaki binanın Cumhuriyet tarihimiz için çok büyük önemi var.
Çünkü bu bina 1939 yılına kadar Hatay Meclis binası olarak hizmet vermişti.
Atatürk’ün en büyük hayallerinden biri olan “Hatay’ın da Türkiye topraklarına katılması” ne yazık ki O’nun ölümünden sonra gerçekleşmişti.
Uzun çalışmalar sonunda Hatay’da referandum yapılmış ve halk Türkiye’ye katılmaya karar vermişti.
Bu karar da işte bu fotoğrafta görülen Meclis binasından tüm dünyaya ilan edilmişti.
Medeni ülkelerde böyle tarihi önemi olan bir bina mutlaka koruma altına alınır.
Müze gibi kullanılır, ziyarete açılır.
Bizde ise böyle ucube bir cafe-restoran haline getirilir.
Birkaç gün önce kapanan Anka Ajans’ın Paris Temsilcisi Mehmet Göker bir kaç gündür bu fotoğrafı Twitter’da “Bu fotoğrafı dün paylaştım bugün de paylaşıyorum büyük bir olasılıkla yarın da paylaşacağım. Hatay’ın TC topraklarına katılma kararı veren Meclis binasının bugünkü hali. Bir Türk vatandaşı olarak utanç duydum eğer siz de utanma duygunuzu bitirmedinizse lütfen paylaşın” cümlesiyle paylaşıyor.
Haksız mı?

YENİ ÖĞRENDİM

Yabancı araçlar otoyollara isteseler de para ödeyemiyormuş


Önceki gün CHP Milletvekili Ömer Fethi Güler’in dile getirdiği “otoyol ve köprülerden kaçak geçen yabancı plakalı araçların durumunu” sizlerle paylaşmıştım.
Bu araçların milyonlarca liralık borçlarının tahsil edilemediğini yazmıştım.
Dün yabancı plakalı araçla Türkiye’ye gelen bir vatandaşımız aradı.
Anlattıkları bana çok ilginç geldi.
Öncelikle diyor ki “Yazın arabam ile İngiltere’den Antalya’ya yazlığıma gelirim. Yol ve köprülerden geçiş parasını ödemek bir yabacı için imkansız bir işlemdir. Ben Türk olduğum halde, daha bu yıla kadar, beceremedim.”
Tabii ister istemez “Niye?” diye soruyorum.
Birincisi paralı yola girdikten sonra ödeme yapılacak yer yok.
Ödeme yapmak için başvurduğu PTT’den “Size mektupla bildirilir” denmiş, ama yıllardır böyle bir mektup da gelmemiş.
Hatta bir keresinde görevli kişi “Niye ısrarla para ödemek istiyorsun geç git işte” bile demiş.
Bana durumu aktaran yurttaş, konuyu kafaya takmış. İngiltere’den Ulaştırma Bakanlığı’na mektup yazmış. Yine cevap yok.
Yani işin özü, plaka yabancı ise bütün paralı yollardan geçebiliyorsunuz hesabını soran yok.
“Oysa” diyor bu yurttaşımız “Arnavutluk’ta bile giriş parası ödememişim 10 kilometre sonra durdurdular” diyor ve “Türkiye bu kadar basit bir takibi nasıl yapamıyor anlamıyorum” diye ekliyor.