ANALİZ

Sorun UEFA değil yasaklar


Avrupa Kupası 2024’te düzenleyecek ülke olarak Almanya seçildi.
Biz çok kızdık.
Çünkü çok umutlanmıştık!
Böyle bir organizasyonu yapmaya hiç olmadığı kadar hazırdık!
Üstelik Futbol Federasyonu Başkanı ve arkadaşları oy kullanacak delegelere yaptığı ziyaretle çoğunu ikna etmiş.
Ama son dakikada üstelik seçilmesine destek verdiğimiz UEFA Başkanı da gidip delegelerle konuşmuş ve karar Almanya lehine çıkmış.
Delegeleri biz tavlamaya kalkınca iyi başkası yapınca “alçaklık hainlik” oluyor.
Hep Türkiye boyutunda düşünüyor bu arkadaşlar.
Bizde de öyle olmuyor mu, iktidarın adamı değilseniz ya teröristsiniz ya vatan haini.
Tabii bir turnuva düzenlemeyi olağanüstü bir milli mesele haline getirince “bize niye vermediler?” sorusuna cevap da aranmıyor.
Oysa UEFA çok basit nedenlerle Almanya’yı seçti.
Şimdi düşünün; maçlar için Türkiye’ye gelmeyi düşünenler otel seçmek için Booking.com’a girecekler, ama bu sistem Türkiye’de yasak.
Bulundukları kentte taksi bulmak için Über’i tıklayacaklar, bakacaklar ki Über yasak.
Türkiye’ye gelmişken bazı konularda bilgi almak için Wikipedia’ya girmeye kalkacaklar, dünyanın kullandığı bu internet ansiklopedisi de yasak.
Maçların oynanacağı bir iki kent hariç içki içmek isteyen yabancılar bunu da yapamayacak çünkü AKP iktidarı yüzünden bu şehirlerimiz adeta içkiden arındırıldı.
Üstüne bir de mini eteği, şortu ile gelecek, hayli cömert göğüs ve göbek dekoltesi olan kadınlara “burası müslüman ülke” denilerek saldırı olması riski var.
UEFA üyeleri bunu bilmiyor mu?
Elbette biliyorlar ve organizasyonu bize vermiyorlar.
Tabii bunların hiçbiri bizim için önemli değil.
Bu gerekçelerin sunulmasını da Türkiye’ye düşmanlık ya da Türkiye’nin kıskanılması olarak niteliyoruz.
Ama ne yaparsak yapalım gerçeği değiştiremiyoruz.

ŞAŞIRDIM

Dış borcumuzla ilgili akla ziyan bilgiler


Bugün pazar. Biraz eğlenmek hakkımız.
Okurlarımdan birinin gönderdiği ilginç hesapları paylaşmak istiyorum sizlerle.
Okurum dolar bazındaki dış borcumuzun kaç kilo olduğundan kaç kamyona sığacağını, elle saymanın ne kadar süreceğine kadar aslında ne varsa hesaplamış.
Gerekli mi?
Değil tabii ama eğlenceli. Okuyalım bakalım;
Dış borcumuz medyada 465 milyar dolar olarak yazılıyor.
Bunun ne kadar büyük olduğunu anlayabiliyor muyuz?
Bir hesap yaptım bu para kaç ton gelir diye.
Üzerinde ne yazarsa yazsın tüm dolar banknotları aynı ağırlıktadır. Her banknot 0.95 gramdır. Ben yuvarlak hesap 1 gram aldım.
465 milyar dolar, hepsi 100’lük banknot olursa 4 milyar 650 milyon gram yani 4 milyon 650 bin kilo ve en sonunda 4 bin 650 ton eder.
Hepsini kamyona yüklesek 10 tonluk 465 kamyon gerekir.
Kamyonun boyu ortalama 10 metre kabul edilse ve bu kamyonlar aralarında 10 metre mesafe olacak şekilde yolda konvoy halinde dizilseler yaklaşık 10 kilometrelik bir konvoy olur.
İsterseniz bir de bu kadar büyük bir parayı elle saymaya kalkalım.
Önce parayı desteler haline getirelim. Her bir deste 100 adet 100 dolardan oluşsun. Demek ki her deste 10 bin dolarlık.
Bu da 46 milyon 500 bin deste eder.
1 desteyi 1 dakikada saydığımızı varsayalım. 775 bin saate ihtiyacımız var demektir.
Günde 8 saat çalışılsa 96 bin 875 gün yani 265 yıl gerekir.
Akla ziyan bilgiler ama borcun ne menem olduğunu da gösteriyor değil mi?

ŞAŞIRDIM

“Bu ızdırap”tan bu ne “sevgi”ye


Besteci Abdullah Yüce’nin söz yazarı Hasan Bayrı’nın yazdığı Hüzzam makamındaki bestesi “Bu sevgi aaah, bu ne ızdırap” Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sanki tersine döndürüldü.
Nereden mi aklıma geldi bu?
Erdoğan önceki gece Alman Cumhurbaşkanı’nın onuruna verdiği davette yaptığı konuşmayı Almanca konuşarak bitirdi.
Erdoğan, Alman devlet adamı Bismarck’ın sözü olan “Die Liebe der Türken und Deutschen zueinander ist so alt, dass sie niemals zerbrechen wird’’ yani “Türklerin ve Almanların birbirilerine sevgileri hiç bir zaman sarsılmayacak kadar köklüdür” sözlerini “feci” bir Almanca telaffuzla okudu.
Beni şaşırtan şu; Almanya ile adeta ızdırap yaşıyorduk güya.
Ama ne olduysa oldu, Erdoğan Almanlara büyük bir aşk duymaya başladı.
Böylelikle şarkı da tersine dönmüş oldu; “Bu ne ızdırap aaaah bu ne sevgi.”
NOT: Sürekli söylediğim “ne Amerika ne Avrupa ülkeleri Erdoğan’a asla karşı değil hatta tam tersine gitmemesi için pamuklar içinde koruyor ve destekliyorlar” sözümün son Amerika- Almanya gezisinden sonra ne kadar gerçekçi olduğu bir daha ortaya çıkmadı mı?

KOMİK

Bu haftanın duvar yazıları


Mizah yazarı İbrahim Ormancı bu hafta da aforizmalar gönderdi. Sizler için bir demet seçtim;
Gülmek devrimci bir eylemdir ama espriyi anlamak sağlam bir evrim gerektirir!

★★★

Markette en ucuz domates 7-8 liradan başlıyor. Bence TÜBİTAK domatessiz salça yapmak için araştırmalar yapsın!..

★★★

Hayaller Paris. Gerçekler Paris Kuaföründe kalfalık.

★★★

Film gibi bir hayatım var. Beni görenler patlamış mısıra saldırıyor hemen.

★★★

Ölürsem kabrime ekabir takımı gelmesin istemem.

★★★

Eskiden iş arıyordum. Şimdi kıraathanede okeye dördüncü arıyorum iyi mi?

★★★

Büyüklerimiz kuru gürültüye pabuç bırakmıyorlar eyvallah ama, ayakkabı firmaları ardı arkasına kapanıyor ne iş?

★★★

Sana bir çift lafım var. Hani çift olacaktık? Yine yalnız bıraktın!

★★★

Eskiden beşikten mezara ilim öğrenmekti muradımız. Şimdi beşikten mezara akıllı telefonu elimizden düşürmemek!

★★★

Kalıbımı basarım, basmakalıp bir insan değilim.

★★★

Türk’ün aklı bile artık bedava wifi şifresi ararken geliyor.

★★★

Ve Abidin ses verdi “Mutluluğun resmini yaptım ama Çin malı kalemlerle yapmışım. Ortada resim falan kalmadı.”