DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Süper kontrol kulesi hangisine daha çok benziyor?


canatakli

İstanbul Havalimanı’nın en dikkat çeken yapısı Hava Trafik Kontrol Kulesi.
90 metre yüksekliğinde 12 katlı kontrol kulesinin çizimlerini AECOM ve Pininafarina tasarım şirketi yaptı.
Dünyanın en ünlü otomobili Ferrari’nin de modellerini tasarlayan şirket, kuleyi Türkiye’nin sembollerinden laleden esinlenerek yaptığını açıkladı.
Kulenin tasarımı henüz inşa edilirken Chicago Athenaeum Mimarlık ve Dizayn Müzesi ve Mimari Sanat Tasarımı ve Kentsel Araştırmalar Avrupa Merkezi tarafından verilen 2016 Uluslararası Mimarlık Ödülü'nü kazanmıştı.
Kule nedense bana pek laleyi andırır gibi gelmiyor.
Bir izleyicim yeni kule ile kobra yılanının yan yana fotoğrafını koyarak göndermiş “Kobraya daha çok benzemiyor mu?” diye soruyor.
Bana göre de laleden çok kobrayı andırıyor bu kule.
Elbette fark etmez, bakan ne görür ne hissederse öyle kabul etmek gerek.
Sonuçta mimari açıdan gerçekten müthiş bir yapı.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Müslüm Gürses “jilet”ten ibaret değilmiş


Bazen kendime çok kızıyorum.
Çünkü gözümün önündeki bilgiye ulaşmakta tembellik ediyorum veya yanlış önyargı ile asıl gerçeği ıskalamış olduğumu fark ediyorum.
Bunu “Müslüm Baba” filmini izlerken derinden yaşadım.
Müslüm Gürses benim aklıma arabesk şarkılar söyleyen, eğitimsiz ama kendini yetiştirmiş, çok iyi bir evlilik yaparak bir anlamda hayatını kurtarmış, hayranları da varoşların ezik gençleri olan bir şarkıcı geliyordu.
Bu gençler “damardan arabesk” şarkıların etkisiyle tüm ezikliklerini dışa vuruyor, kendilerinden geçerek vücutlarını jiletle kesiyordu.
Bunlar gerçek mi?
Evet gerçek ama çok eksikmiş.
Müslüm Gürses’i değerlendirmek için devede kulak kalacak kadar az, niteliksiz bilgi ve gözlemlermiş.
Filmde görüyor ve anlıyorsunuz ki o mahsun bakışlı sevimli adam inanılmaz acılar içinde kıvranmış.
Bu kadar acıyı bir insanın taşıyabilmesi inanılmaz.
Ve bu kadar acının içinden fışkıran ve parlayan bir sanatçının bir filmle bu kadar başarılı biçimde yansıtılması da bana göre her türlü övgüye değer.
Başka filmlerinden  de hayranlık duyduğum Timuçin Esen gerçekten olağanüstü bir oyun çıkarmış.
Zerrin Tekindor, Ayça Bingöl, Erken Can, Turgut Tunçalp, Taner Ölmez, Güven Kıraç, Erkan Avcı, Goncagül Sunar, Şahin Kendirci harika.
Müslüm Baba kaçırılmaması gereken, Türk Sineması'nın yüz akı filmlerinden biri olmuş.

ÇOK GÜLDÜM

Cumartesi neşesi


Gelinini sinirli bir şekilde valizini toplarken bulan kayınvalide "Ne oldu kızım?"diye sorar.
Gelini "Ne mi oldu, söyleyeyim; oğluna mail attım ve alışverişten bu akşam geç döneceğimi söyledim. Ve eve geldiğimde ne görsem beğenirsin; kocam olacak adam, senin oğlun, benim en yakın arkadaşımla yatakta! Bu evlilik artık bitmiştir. Derhal onu terk ediyorum" cevabını verir.
"Kızım sakin ol, burada bir gariplik var, benim oğlum asla böyle bir şey yapmaz” diye müdahale eder kadın “Mutlaka bir açıklaması vardır. Dur şimdi ben onunla konuşup işin aslını öğrenirim."
Birkaç dakika sonra kayınvalide yüzünde gülümsemeyle geri döner.
"Bir gariplik olduğunu söylemiştim, oğlum senin mailini hiç almamış ki!"

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Atatürk Kültür Merkezi kriz bahanesine kurban olabilir


Geçen hafta Mehmet Ali Güller’in bir tweetinde yıkılan Atatürk Kültür Merkezi’nin hava fotoğrafını gördüm.
Bina tamamen yıkılmış ve arsa da dümdüz hale gelmiş.
Mantıken inşaatın başlamış olması gerektiğini düşünüyorsunuz.
Çünkü yıkım öncesi yeni proje büyük bir törenle açıklanmış, kimi yandaş sanatçılar da “valla hakkaten de çok güzel” falan demişti.
Şimdi Turizm Bakanlığı’na atanan Mehmet Ersoy’dan öğreniyoruz ki meğer daha ortada ihale yokmuş bile, şubat ayında yapılacakmış, bina iki yıl içinde de bitecekmiş.
Açıkçası çok umutlanmıyorum.
Çok hızlı yıktılar ama o hızla yapmazlar.
Krizi bahane edecekleri ve geciktirecekleri konusunda içimde tuhaf bir his var.
Bu hissin yanlış çıkmasını diliyorum.

Bİ SORALIM BAKALIM

Farz konusuna bir de tersten bakalım


Harran Üniversitesi Rektörü Ramazan Taşaltın, “Erdoğan’a itaat etmek farzdır, itaatsizlik haramdır” dedi.
AKP  bile bu yalakalığa tepki gösterince istifa etmek zorunda kaldı.
Elbette bu kadar saçma sapan konuşan bir adam rektör olarak kalamaz.
Rektörü yerden yere vuralım ama seçeni de unutmayalım.
Bu rektör kendi üniversitesinde yapılan seçimde sonuncu olmasına rağmen rektörlüğe atanmıştı.
Kimliği kişiliği biliniyordu elbette.
Ama aklıma takılan bir şey var.
YÖK başkanı dışında üniversitelerden hiç ses çıkmadı. Koca koca rektörler sustu.
Olaya tersten bakalım ve hepsi Saray tarafından seçilen rektörlere soralım;
“İçinizde ‘Erdoğan’a itaat etmek farz, itaatsizlik de haram değildir’ diyebilecek bir babayiğit var mı?”
Bence yok.
Bir tek rektör bile kamuoyuna böyle bir açıklama yapamaz.