Bizim ekonomi yönetimi gibisi yoktur.
Bir yandan bankacılık sektörü sağlam dursun diye kâr dağıtmamasını ister, aynı günlerde de kredisiz yapılması imkansız bir devasa ihale açabilir.
Hem de Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle, daha önce üç kez iptal edilen 140 km’lik Aydın-Denizli Otoyol Proje ihalesi kasımın son haftasında yapıldı. Süreler yarıştı.

[caption id="attachment_2799835" align="alignnone" width="650"]Mehmet Tutaş Mehmet Tutaş[/caption]

Otoyol yüksek standartlı yoldur biliyorsunuz. Ve biliyorsunuz ki, maliyeti epeyi pahalıdır.
Bu iddialı ihaleye, otoyol yaptığı pek duyulmamış firmalar teklif verdi. İki tekliften Bergiz İnşaat+ARDA Mühendislik ortaklığının teklifi uygun görünüyordu: 17 yıl 11 ay 11 günde işletme taahhüdüyle, 6 milyar 866 milyon 532 bin 303 TL teklif.

5 EURO/SENT AMA KAÇ GARANTİ?

Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tutaş ihalede bilgi verdi: “Otoyol bünyesinde 19 köprülü kavşak, 33 köprü, 19 viyadük ile 5 hizmet tesisi yer almakta olup, yapım süresi 3 yıl olarak planlanmıştır. Geçiş ücretleri otomobil ve kilometre bazında 5 Euro/sent olarak ücretlendirilecektir.”
Geçiş ücreti araç başına 5 Euro/sent olacak projede, Hazine’ce müteahhit firmaya ne kadar garanti verildiği söylenmedi.
Bugüne dek araç trafik garantisi bulunmayan YİD projesi görmedik.
Bankacılık sektörünün projeleri finanse etmekte zorlandığı bir dönemde yaklaşık 7 milyar TL’lik bir ihale çok mu kaçınılmazdı? Aydın-Denizli yolunda şu anda büyük bir sorun yaşanmazken üstelik. Ulaştırma Bakanlığı’na buradan soralım:
Aydın-Denizli otoyolunu kazanan firmayla YİD Uygulama Sözleşmesi imzaladınız mı?
İmzaladıysanız, şirkete 5 Euro/Sent üzerinden hangi koşullarda kaç araç garantisi verdiniz?

Diğer YİD ihalesi de yarın


Galiba Karayolu ihalelerinde “davet” yönteminin modası (!) geçiyor.
Yeni trend YİD ihalesi.
Yarın da Çeşmeli-Erdemli-Silifke-Taşucu Otoyol ihalesi yapılacak.
Kemer sıkılan bir dönemde bu ihalelerin rasyonalitesi yok.
Belli ki, AKP’nin 31 Mart’a dair oy endişesi, kriz kaygısının önüne geçmiş.

Bu hafta ne öğrendik?


06-portakal

Gezi’de sokağa çıkan milyonlarca insan için “başları kesilmelidir” diye yazabilmenin “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” sayılmadığını,
- Bugünün Türkiye’sinde barışçıl bir protesto, eylem yapılmak istense dahi bunun zorluklarını, engellerini nedenleriyle anlatan Fatih Portakal’ın sözlerinin iktidar medyasında utanmazca  “sokağa çıkma daveti yaptı” yalanına dönüştürülebileceğini,
- Portakal’ın etmediği sözden dolayı hedefe konulabileceğini (Barışçıl protesto eylemi, Anayasal güvence altındadır bu arada.)
- Yıllarca Fetullah’ın sağ kolu diye kurum kurum dolaşan zatın, ani bir çarkla bir gazetecilik düşmanı bir ihbarcıya dönüşünce makbul hale gelirken, Emin Çölaşan ile Necati Doğru’nun FETÖ’cülükle itham edilebileceğini,
Bütün bu hedef gösterme işlerin, hedefe konulan gazetecilere değil, satılık kalemlere yakışacağını kendileri de biliyor bilmesine de.
Yazık oluyor memlekete.
Çok yazık oluyor hem de.

YHT’de sinyalizasyon ‘olmazsa olmaz’dır!


Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan’ın ağzından çıkan “Sinyalizasyon sistemi demiryolu işletmeciliği için olmazsa olmaz bir sistem değil” sözünü duyunca utandım. Hayatları normal akışında giden dokuz kişinin sırf o sinyalsiz Ankara-Konya YHT’sine bindikleri için şu anda toprağın altında yattığını düşününce acıyla karışık bir öfke de duydum.
Üzgün, öfkeli demiryolculardan bilgi akıyor...

06-tren

Sinyalizasyonun ülkemizde 60 yıldır kullanıldığını, sinyalsiz çalışmanın eski, daha doğrusu konvansiyonel hatlarda mümkün olabileceğini; saatte 250 km hızla giden YHT’leri sinyalsiz çalıştırmanın cinayetten farksız olduğunu, birkaç aylık kurslardan geçirilen makasçıların inisiyatifine bırakılan hızlı trenlerde kazaların kaçınılmaz olduğunu, hızlı trende güvenlik konusunun manuel haberleşmeyle sağlanamayacağını yazıyorlar anlatıyorlar.
Bu kaza insan yaşamının AKP nezdinde ne kadar ucuz olduğunu bir daha sergiledi.
Hayatlarımızın, iç içe geçmiş siyasi ve sermaye çıkarlarına feda edilmesi bir kader olmamalı.