24 Haziran seçim günü ve gecesini hatırlıyor musunuz?
Yoksa üstünden dört ay değil de on dört yıl geçmiş kadar uzak, gölgeli bir hatıraya mı dönüştü çoktan?
Özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin hafızasını merak ediyorum.
Zira bugünlerde Mart 2019’daki yerel seçimler için öyle bir heyecan fırtınası estiriliyor ki, sanırsınız her sorun çözülmüş, tek kimin nereye aday olacağı kalmıştır.
Öyle ya, 24 Haziran seçimlerinde hukuk kuralları tıkır tıkır işlemiş, yıldırmaya dönük şiddet olayları çıkmamış, CHP’nin seçim gecesine dair hazırlıkları kimseyi hayal kırıklığına uğratmamış ve sonuçlarda zerre şaibe yaşanmamıştır.
Ortada konunun uzmanı kişilerce hazırlanmış ve vahim uyarılarla dolu bir analiz raporu durmuyormuş gibi sergilenen rahatlık ilginç değil mi?
Oysa Bilgisayar Mühendisleri Odası (BMO) kesin seçim sonuçlarının ardından Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verileri üzerinden önemli bir analiz çalışması yaptı. Raporu birkaç hafta önce kamuoyu ile paylaştı. İçinde her dürüst yurttaşı isyan ettirecek veriler vardı.
GARİP BİR KAYITSIZLIK HALİ
BMO, adı üzerinde bu alanda öğrenim görmüş ve çalışan yetkin isimlerden oluşuyor. BMO Çalışma Grubu bir yazılım geliştirdi. Sandık verileri üzerinde temel istatistik tekniklerini uyguladı. Olası tutarsızlıkları belirledi. Ardından sandık sonuç tutanakları ve sayım döküm cetvelleriyle karşılaştırdı. Böylece bir önceki adımda rastladığı tutarsızlıkları kontrol etti.
BMO’nun raporundaki bulgulardan bir özet:
- 2000 sandıkta hata olasılığı belirlendi.
- Hatalı sandıkların en büyük bölümünü oy sayıları kaydırılarak yanlış girilenler oluşturdu. Aynı sandığa ait farklı sonuç tutanakları bulundu.
- 2000 sandıkta 70 bin seçmene karşılık gelen 250 sandıkta tutarsızlık ve yanlışlar saptandı.
- Bu yanlışlar sonunda yaklaşık 14 bin yurttaşın oyu tercih ettiği siyasi parti ya da adaya yansımadı.
- Ve sıkı durun, bu tutarsızlıkların giderilmesi için siyasi partilerin itiraz etmediği saptandı.
Raporun tamamına yer vermek zor. Şu öneriyle bitirelim:
“Siyasi partiler, kendi sistemlerine çapraz kontrolleri yapabilecek ve veri giriş anormalliklerini saptayabilecek yazılımları kullansalardı bu tür hataları seçim gecesi yapacakları itirazlarla YSK’ya bildirip düzeltilmelerini sağlayabilirlerdi.”

08-kasikci2

Katil devlete yaptırım yok mu?


Suudi Arabistan,  gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’daki konsoloslukta öldürdüğünü itiraf etmek zorunda kaldı.
Ama öyle ama böyle. Etti.
“Devlet dersleri”nde yurttaşlarının can ve mal güvenliğinin korumak için var olduğu öğretilen devlet, cinayet işlediğini kabullendi yani.
Peki şimdi ne olacak? Suudi Arabistan bedel ödeyecek mi?
Yoksa milyar dolarlık bağlantılar galip gelecek ve bu barbarlığa gözler kapatılacak mı?
Yarın Riyad’da uluslararası bir yatırım konferansı var. Siyaset ve ekonomi dünyasından pek çok isim ve şirket CEO’su seyahatlerini iptal etti. Bu iptallere katılmayıp programını bozmayacağını ifade eden bir isim var. Türkiye’de de pek çok yatırımı bulunan Alman devi  Siemens’in patronu Joe Kaiser.
Uluslararası basına göre Kaiser’i ikna çabası düne kadar sürüyordu. Vereceği karar merakla bekleniyor.

Bu ihalelerin önemi nedir?


Bir yandan zora giren kamu yatırımlarını üstlenen şirketlere dönük tasfiye kararnamesi hazırlıyorsunuz.
Kamu tarafı olarak dövizle alınan malzemeler nedeniyle fiyat farklarının müteahhitleri mağdur ettiğini kabul edip sözleşme taraflarına alternatifli öneriler hazırlıyorsunuz. Bir yandan bütçeye, orta vadeli programa yeni ihaleler açılmayacağı prensibini koyup ödenekleri kısıyorsunuz.
Diğer yandan yeni ihaleler açıyorsunuz. TCDD’nin 27 Eylül’de yaptığı 385 milyon TL’lik Diyarbakır-Mazıdağı Demiryolu İltisak Hattı yapım işi ile DSİ’nin açtığı 1 milyar TL yaklaşık maliyetli Silvan Tüneli İkmali ihalesinden söz ediyorum. Bu iki ihalenin aciliyet gerektiren özel önemi ne olabilir?
Bu arada tasfiye kararnamesinde,  bazı firmalarla ilgili şaşırtıcı nitelikli sürpriz maddeler beklendiği konuşuluyor.

[caption id="attachment_2694175" align="alignnone" width="880"]Binali Yıldırım Binali Yıldırım[/caption]

Sosyal devlet çöpçatanlık mıdır?


TBMM Başkanı Binali Yıldırım, hafta sonu memleketi Erzincan’daydı.
Bir dizi etkinliğe katıldı.  Türkiye’nin sosyal devlet olma alanında son 15 yılda büyük mesafe aldığını söyleyip “Türkiye’nin toplam sosyal destekleri 2002’de 3 milyar 100 milyondu, şu an yıllık 52 milyar lira sosyal destek yapılıyor” dedi. Bir de anekdot aktardı:
“Yaşlı bir amca geldi, hanımı vefat etmiş evlenecek, bir türlü evlenemiyor, beni evlendir dedi. Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz dedi. Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var.”
Yani, “Yani devlet onlara ödeme yaptığı için  yeniden evlenmiyorlar. Bu hiç doğru değil” demek istiyor Yıldırım. Başkan Yıldırım’ın söz ettiği maaş, iki ayda bir 500 TL olarak yatırılıyor.
Eşi vefat etmiş ve sosyal güvencesi olmayan kadına yılda ödenen para 3 bin TL.
Devletten beklenen bu tutarı artırma sözünü duymaktır. Hele ki Sayıştay raporlarında kayda giren vurgunlar ortadayken...
Ama öyle olmuyor. Sosyal devlet demek sanki eşi vefat etmiş kadınları yaşlı erkeklerin bakımını üstlenmek üzere evlenmeye teşvik edecek çöpçatanlık yapmak demekmiş gibi,  verilen “üç kuruş” para bile, ayarı kaçırmak olarak niteleniyor.
Şu sosyal devlet “ayar”ı keşke kadınları öldüren erkekler için düzgün işletilse biraz.