Haber geldiğinde henüz gün ağarmamıştı. Ankara-Konya hattında çalışan yüksek hızlı tren (YHT) sefere çıktıktan 6 dakika sonra kılavuz lokomotifi ile çarpıştı.
Karın ve karanlığın ortasında dokuz kişi can verdi. Hastanelerde yüze yakın yaralı. Başkentin göbeğindeki facia, Çorlu’da 24 kişinin yaşamını yitirmesine karşın, kimsenin sorumluluk üstlenmediği, yaptırım uygulanmadığı facianın beşinci ayında meydana geldi.

★★★

Gazetecilikte haberin halka duyurulacağı bağımsız bir kurumun varlığı tartışmasız çok önemlidir. Ama taşıdığı büyük öneme karşın tek gerek ve yeter koşul değildir.
Adaletsizliğe, liyakatsizliğe, kamu kaynaklarının yağmalanmasına itiraz eden; bu itirazını günlük konforu sürdürme uğruna pişkin bir sessizlikle takas etmeyen kararmamış vicdanınızın olması, bir kurumun yokluğunda dahi gazeteciliği mümkün kılabilir.
Meslektaşımız gazeteci Mustafa Hoş, halihazırda hiçbir kurumda maaşlı olarak çalışmıyor. Bununla birlikte toplumu sarsan olaylarda sosyal medya hesabını kullanarak etkileyici bir gazetecilik sergiliyor.
Çorlu’da 24 kişinin yaşamını yitirdiği tren faciası, insanı çıldırtacak bir kayıtsızlık duvarına toslayacakken, belgeler üzerinden analiz edip doğru sorularla ihmaller zincirini görünür kılmayı başardı.
Hoş, dünkü faciada Ulaştırma Bakanlığı’nın “O kılavuz lokomotif orada olmamalı” ifadesinin bir itiraf olduğunu yazdı. Haklı. Tıpkı “Bu ihmallerin üzerine gidilmezse  her an herkes ihmal cinayetine gidebilir” sözü gibi haklı.

★★★

Demiryolları dünyanın her yerinde en güvenli ulaşım aracı olarak kabul ediliyor. Türkiye’de artık böyle değil. Temel nedeninin denetimsizlik ve liyakatsizlik olduğu ortada.
Bugün gibi hatırlıyorum. 2004 yılında Pamukova’da 41 kişinin ölümüyle sonuçlanan “hızlandırılmış” tren kazasında, dönemin Başbakanı Erdoğan ile dönemin Ulaştırma Bakanı Yıldırım, dönemin TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’ın görevden alınması veya istifası gibi sorularına içerlemiş, neredeyse muhabirleri suçlayan bir tutum içine girmişlerdi.
(Karaman’ın şu an AKP milletvekili olması bir şey anlatıyor olmalı.) Velhasılı yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği tren kazalarının ardından etkili bir önlem ve yaptırım uygulanmadı. Sırf gövde gösterisi olsun diye açılan altyapısı tamamlanmamış yahut altyapısı tamam görünse de denetimsiz bırakılmış hatlarda, sorumluluğu perdeleme, buharlaştırma, klişe cümlelerle anlık yatıştırma politikası bugüne dek süregeldi. Yöneticileri hukuk devletinin gereğine davet etmek yerine, sorumlulukta dikkatleri dağıtma çabası sürüyor.
AKP eski milletvekili, İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Ilıcalı’nın “Böyle bir olayın olması imkansız. Bir anormallik, çok özel bir durum olduğu açık. Aklıma başka şeyler geliyor” açıklaması da bu tutumun devam niteliğinde.

★★★

Birleşik Taşımacılar Sendikası Genel Başkanı Hasan Bektaş’ın söylediklerine kulak verelim: Hattın Başkent Ray çalışmaları nedeniyle kapatıldığını, Temmuz 2018’de açılması gerekirken Nisan 2018’de açıldığını söyleyen Bektaş, sinyalizasyon sistemi yapımının hâlâ sürdüğünü vurguluyor. Yanı sıra ülke genelinde toplam hatların yaklaşık yüzde 30’unda sinyalizasyon olmadığını da.
Gerçekten de daha bir hafta önceki TCDD hesaplarının görüşüldüğü TBMM KİT Komisyonu’nda Genel Müdür İsa Apaydın’ın sinyalizasyona dair verdiği bilgiler Bektaş’ın verisiyle örtüşüyor:
“2018 yılı itibarıyla 11 bin 527’si konvansiyonel, 1213 km’si YHT hattı olmak üzere, toplam 12 bin 740 km’ye ulaşan demiryolu ağımız bulunmakta. Hatlarımızını 5467 km’si elektrikli, 5746 km’si sinyalli hale getirilmiştir.”
Bu demektir ki; henüz sinyalli hale getirilmeyen yaklaşık 7 bin km demiryolu var. Kurumsal ve sistemsel olarak sinyalizasyonu henüz eksik olan 7 bin km varken, başlatılan soruşturmanın akıbetini vatandaş olarak merak ediyoruz tabii.