Google başına geçip “çığlık atan kadın” yazdığınızda doğrudan Özlem Atan Tarlacı’nın sinir krizi geçirdiği sahnelerle karşılaşıyorsunuz.
Ya da tam tersi...
Google hazretlerine Özlem Atan Tarlacı’yı sorsanız, artık karşınıza Boğaziçi, İTÜ gibi üniversitelerde eğitim görmüş Haliç Üniversitesi’nde görev yapan bir akademisyen değil, “çığlık atan kadın” olduğu bilgisi geliyor.
Görüntüleri izlediğimde ilk tepkim “artık kadını nasıl çıldırttılarsa” olmuştu.
Olayın gelişimini takip ettiğimde de gördüm ki Özlem Atan Tarlacı’yı gerçekten çıldırtmışlar.

GÖRÜNTÜLER VE CEZA MİKTARI EMNİYET’İ YALANLIYOR

Sondan başlayıp başa doğru giderek anlatırsam daha iyi anlaşılacaktır.
1 Kasım 2018 günü gerçekleşmiş olayın görüntüleri tam 27 gün sonra sızdırılmış.
İstanbul Emniyeti Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü, 1 Aralık 2018 günü, görüntülerin servis edilmesinin ardından itibarı zedelenen ve sosyal medyada adeta linç edilen kadının yaptığı suç duyurusundan sonra açıklama yapmış.
Peki ne demiş açıklamasında?
“(Özlem Atan Tarlacı) Seyir halinde telefonla konuşurken durdurulmuş, emniyet kemeri takmamış, aracının da fenni muayenesi yokmuş. Sürücüye belgesiz araç kullanmaktan dolayı herhangi bir işlem yapılmamış.”
Şimdi bu resmi açıklama çerçevesinde Trafik Kanunu’nun ilgili maddesine bakalım:
Telefonla konuşma cezası: 108 TL
Emniyet kemeri takmama cezası: 108 TL
Aracın fenni muayenesinin olmamasının cezası: 108 TL
Toplam: 324 TL
Oysa, görüntüler sızdıktan sonra yapılan haberlerde Tarlacı’ya 578 TL ceza kesildiği bilgisi yer almıştı.
Trafik kanununda “ehliyeti yanında bulunmayan” sürücüye 235 TL ceza kesileceği yazıyor. Açıklamadaki üç cezaya ehliyet cezası da eklenirse toplam cezası ancak 559 TL oluyor.
Zaten, videoyu sonuna dek dikkatlice izleyenler, görüntüyü kaydeden ve emir kipinde konuştuğuna bakılırsa büyük ihtimalle de uygulamayı yapan ekibin amiri olan polis memurunun “İşlemi yapın yolcu edin. Ehliyeti yoksa da ehliyetsizlikten işlem yapın, yolcu edin” sözlerini fark etmişlerdir.

HERKESİN BAŞINA GELEBİLİR

Tarlacı, durdurulduktan sonra, polislerin kırık ehliyetinin sahte olup olmadığını anlamak için sorgulama ihtiyacı duyduğuna, bu nedenle de bekletildiğine dikkat çekiyor. Haklı da görünüyor. Zira emniyet kemeri, telefon vs cezalar kendisi arabadan inmeden de yazılabilirdi. Aracının fenni muayenesi yoksa da otomobil bağlanır, doğrudan muayeneye yönlendirildi. “İşlem yapın gönderin” denildiğine göre ya böyle bir sorun yoktu ya da polis, “gönderin” diyerek muayenesi yapılmamış arabayı trafiğe saldığı için görevini ihmal etmişti.
578 TL, bir doktor öğretim üyesinin (eski tabirle yardımcı doçent) maaşının yaklaşık onda birine denk geliyor.
Haliyle, olayın kahramanı olan kadının bu yüksek cezaya itiraz etmesi ve hakkını aramasından daha doğal bir sonuç yoktu.
Bu büyüklükte bir ceza ile karşılaşması, hakkını aramaya başladığında bizzat ekibin başındaki memur tarafından alaycı bir üslupla videoya kaydedilmesi, itiraz ettiğinde sert tepki görmesi gibi birçok etken o sinir krizinin kaynağı olabilir.
Polisin, geçmişte toplumsal gösterilerde eylemcilere orantısız güç kullandıktan sonra olası bir “kötü muamele” davasına karşı darp raporu alması, hatta erken davranıp “polise mukavemet, devlet memuruna darp” davası açması vakai adiye olarak bilinir.
Emniyetin bu son olayla ilgili açıklaması da bana, “meslek dayanışması” içinde uygulama alanında tamamen vatandaşı haksız ve suçlu gösterecek bir zemin hazırlanmaya çalışıldığını düşündürdü.
Sinir krizi geçiren bir kadının yaptıklarını sorgulamak, yorumlamak, hatta yargılamak zor.
Adı üzerinde: Sinir krizi.
Ancak eğitimli bir insanı o sinir krizine iten muameleyi sorgulamazsak, o kriz bir gün bir yol kenarında hepimizin başına gelebilir.