Türkiye’de 2018’in bir numaralı iktisadi sorunu, kafesinin kapılarını zorlayan enflasyon canavarını zapturapt altına almaktır. “Chicago Okulu” diye ünlenen finansal iktisatçıların gurusu, Nobel ödüllü Friedman “Enflasyon, her zaman ve her yerde parasal bir olaydır” buyurmuştur. Friedman gibi filozofların sözlerinde mutlaka bir hikmet vardır. Onlar, zihinsel analiz ve deneysel gözlemlerle emin olmadıktan sonra, böylesi bir genelleme yapmazlar. Ama onun bu sözünü zikrederek söze başlayıp, “Türkiye’de 2018 yılında enflasyon nasıl düşürülür” sorusuna “faizi artırarak” diye cevap veren iktisatçıların önerilerinde bir hikmet yoktur.

ENFLASYON ŞİŞME DEMEKTİR, ŞİŞEN ŞEY PARA MİKTARIDIR

Fiyatlar genel düzeyinin sürekli artmasına enflasyon denir. Fiyatlar sürekli artıyor, daha doğrusu artabiliyorsa, mal veya hizmet satın alan halkın eline bir önceki döneme (aya, yıla) göre daha fazla para geçiyor demektir. Geçmemiş olsa, her üründen aynı oranda olmasa bile, satın alabilecekleri toplam miktarın düşmesi gerekir. Para miktarının kısıtlandığı ortamda da bazı fiyatlar artabilir. Ama fiyatlar genel düzeyi sürekli artamaz. Çünkü yeterli para yoktur. Bu mekanik düşünceden “kıs parayı, bak nasıl düşüyor enflasyon” hükmüne varılmıştır.

Paranın faizini artırıp, miktarını kısıtlamak şeklinde özetlenecek “sıkı para politikası” şöyle çalışır: Faiz yüksek olunca düşük getirili yatırımlar yapılamaz olur.  Yatırım harcamaları azalınca ekonomik faaliyet daralmaya başlar. Daralan ekonomilerde “arz çok-talep az” olur. Fiyat ve ücret artışı yapmak zorlaşır. Enflasyon kendiliğinden düşer.

Peki, parayı kim sıkabilir. Cevap: Kim çıkartıyorsa o, yani merkez bankası sıkar. Öyleyse bir ülkede, enflasyonla mücadele (fiyat istikrarını muhafaza diye okuyun) merkez bankasının işidir. İktisatçıların önerdiği çözüm işte bu. Doğru mu, tamam mı? Hayır, çok eksiği var.

ÇİFT PARALI ÜLKELERDE FAİZ-ENFLASYON İLGİLEŞİMİ

Yukarıda anlatılanlar “tek paralı” ülkelerde, belli şartlar altında geçerli sebep-sonuç ilişkileridir. Türkiye ve benzeri, parası döviz olmayan ve bu yüzden ekonomileri büyük çapta “dolarize” olan ülkelerde kazın ayağı öyle değildir. Çünkü çift paralı ülkelerde enflasyonu sadece ulusal paranın gevşekliği tetiklemez. Enflasyonun esas belirleyeni, ülkeye giren dövizin miktarı, faizi ve fiyatıdır. Zaten bu ülkelerin merkez bankaları, ulusal paranın faizini ve miktarını, döviz akımını düzenlemek amacıyla değiştirir.

FİYAT İSTİKRARI, FİNANSAL İSTİKRARA KARŞI

Türkiye’de enflasyonu düşürmek, gelişmiş ülkelere göre çok daha zordur. TL’ye verilen yüksek faize tamah eden sıcak para ülkeye akınca, döviz fiyat artışı bir süre durur. Döviz fiyatı artmazsa, enflasyon da pek artmaz.  Ancak bu kez de ucuz döviz yüzünden ithalat, ihracattan daha hızlı artar. Cari açık sürdürülemez olur. “Cari açık” bir numaralı finansal istikrarsızlık göstergesidir. Yani “fiyat istikrarı” sağlayalım derken “finansal istikrar” bozulur. Türkiye halen sırf bu sebepten dünyanın “ekonomisi en kırılgan üç ülkeden biri” olarak ilan edilmiştir. Sıcak para girişleriyle ucuzlayan dövizin fiyatı, cari açık büyümesi yüzünden bir süre sonra tekrar artar. Döviz fiyatı artınca, enflasyon hortlar. Gün kurtulurken, yarın elden gider.

Son söz: Külfeti az çözümün maliyeti yüksek olur.