Bugün Şeker Bayramı’nın üçüncü günü. Ne var ki; Arapçası  “Iyd-i fıtr” (İftar Bayramı) olan bu bayramın adı artık “Şeker” değil “Ramazan”. Tarihçi Murat Bardakçı’nın yazdığına göre Osmanlı zamanında halk “oruç ibadetini tamamladık şükür bayram geldi” dediği için, adı “Şükür” bayramı olmuş. Arap harfleriyle yazıldığında “şükür” kelimesi ile “şeker” kelimelerinin imlâsı aynı imiş. Halkın çoğunluğu şükür’ü, şeker diye okuyunca adı da şekere dönüşmüş. Murat Bardakçı bir uzmandır ve dediği doğrudur herhalde. Ancak kelimelerin zaman içinde başkalaşması, yani Darwin’in değişiyle “evrim” geçirmesi, çoğu zaman siyaset ideolojindeki değişimin sonucunda ortaya çıkar. Nitekim “Şeker Bayramı” laikliği temsil ederken, “Ramazan Bayramı” dindarlığı çağrıştırmaktadır. Zaten Şeker’den Ramazan’a geçiş de Türkiye’de “Siyasi İslamcılığın” yükseliş döneminde olmuştur.  Benim çocukluğumda Şeker bayramlarında, bayram tebrikine gelen misafire “likör ve çikolata”  ikram edilirdi. Adı ne olursa olsun, neticede bir İslam geleneği olan Şeker Bayramı kutlamasında İslam’ın yasakladığı alkollü içki içilmesi gerçekten şaşırtıcı bir evrim hatta devrimdi.

TATLI PAHALANINCA BAYRAMIN TADI KAÇMAZ

Gazetelerin “iktisadi magazin” haberlerinde çok sevilen başlıklar vardır. Bunlardan biri de “Tatlılar pahalanınca, bayramın tadı kaçtı” klişesidir. Kalubeladan beri dünyanın her yerinde, yılın belli günleri “bayram”dır. Çünkü yaşam, esasında meşakkatli bir yolculuktur. İnsana yorgunluk verir. Her gün bayram olamaz. Bayramlarda tatil yapılır, bolca yemek yenir. Eş, dost ve akraba ziyaret edilir. Gülüp, eğlenilir. Bu yüzden “bayram etmek” aynı zamanda mutlu olmak, çok sevinmek anlamına da gelir. Hiçbir dinde bayramların kutlanması şarta bağlanmamıştır. Yani hava çok soğuk veya sıcak olunca bayram kutlanmaz diye bir kural yoktur. Enflasyon veya altın/dolar fiyatı şu kadar artarsa, bayram iptal edilir denmemiştir.  Din kitaplarında, hastalıklar, ölümler, doğal afetler, kıtlıklar, kuraklıklar hatta savaşlar bile bayramların kutlanmama gerekçesi olarak zikredilmemiştir. Bayram, o gün bayram olduğu için kutlanır. Bu kutlama güncel şartlara bağlı değildir. Pek tabii her bayram, herkes için aynı coşkuyla kutlanamayabilir. Ama bayram, ferdi değil, içtimai bir kurumdur. Hiç kimse “bayramı kutlayacak hal mi kaldı” diyerek başkalarına baskı yapmaya veya telkinde bulunmaya mezun değildir. Hele hele, hali vakti iyi olanların ve köşe yazarlarının böyle konuşmaya hiç hakkı yoktur.

ALMANIN SONU VARDIR VERMENİN SONU YOKTUR

Mutluluk, kısa sürelerle hayattan zevk almaktır. Dikkat edilirse burada adı geçen eylem “almaktır”. İnsanlar gençken, imkânları az, arzuları çok olduğu için hayattan istediği kadar zevk alamaz. Büyüdükçe imkânları artsa da arzularını tatmin özgürlükleri kısıtlandığı için yine hayal ettiği mutluluğa kavuşamaz. Ama insanlar, hayatları boyunca, eğer isterlerse, imkânları el verdiğince, başkalarına mutluluk verebilir. Yediklerini, gördüklerini, kullandıklarını başkalarıyla paylaşabilir. Bunları onlara ikram edebilir. Almakla kavuşamadığı mutluluğa vererek kavuşabilir.

Son söz: Bayram etme, bayram ettir.

sozcu-banner-1