1923-1950 arası kısmen hariç (o dönemde de Sovyetler’den alınan belli krediler var) ekonomimizin çarkları hep dış borçla dönmüştür. Demirel “Borç, yiğidin kamçısıdır” demişti. Bu önerme doğruysa, son 200 yıl içinde ekonomiyi en yiğitçe yöneten iktidar partisi AKP olmuştur. AKP döneminde 500 milyar dolar cari açık verilmiş, yani bu miktar bir “borç/yükümlülük” altına girilmiştir. AKP döneminde gözlemlenen ekonomik hareketliliğin esas sebebi de bu kırbaçtır. AKP “Ne kadar proje, o kadar borç” demiştir. Bu süreçte maalesef ülkemiz “dayak arsızı” olmuştur. Borç stoku arttıkça, yeniden borçlanma ihtiyacı da artmıştır. Artık ekonomimizin canlılığını sürdürmesinin “olmazsa olmaz” şartı, daha çok dış borç almaktır. Bu, ekonomimizin bozuk “yapısı/formu” dur. Eğer AKP veya CHP, ekonomide yapısal reform yapacaklarını söylüyorlarsa, anlatmaları gereken ilk şey bu “deformasyonu” nasıl “forma” sokacaklarıdır.

ERDOĞAN MEYDAN OKUYOR

Erdoğan siyasi rakiplerine meydan okudu ve şunları söyledi: Eğer iktidara gelirlerse bizim inşa ettirdiğimiz kadar büyük eser inşa ettirebilecekler mi? Kafalarındaki projeleri açıklasınlar da görelim. Bunun tercümesi şudur: Biz dış borç almaktan hiç çekinmedik. Bulduk mu alabildiğimiz kadar aldık, daha da var mı dedik. Şiarımız “malın varsa, borçtan korkma”dır. Kârlı veya kârsız demeden çok köprüler, tüneller, havaalanları, devasa hastaneler, duble yollar ve hızlı trenler yaptırdık. Eserleri gören ve kullanan vatandaş da bize bayıldı. Biz bu sayede iktidarda kaldık ve bu sayede kalmaya devam edeceğiz. Ey muhalefet! Bakalım siz de bizim kadar borç alabilecek misiniz? Koreli’ye, Japon’a köprüler tüneller inşa ettirebilecek misiniz? Yapamazsınız! Çünkü siz borçtan korkarsınız!

NEO-OSMANLI EKONOMİ

AKP’nin izlediği iktisat politikası ortadadır. Bu Osmanlı’nın, sözde halkı fazla sıkmadan “yabancıya imtiyaz verme ve dış borç alarak” kalkınma modelidir. Beğenelim veya beğenmeyelim, bu bir “strateji” dir. Zaten strateji, hem artısı hem de eksisi olan ve aksi de savunulabilen politika demektir. Eğitimi çağdaşlaştıracağız, teknolojiye ağırlık vereceğiz, kentlerde yeşil alanları çoğaltacağız, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız, vatandaşa hizmet eden bir devlet anlayışını hâkim kılacağız. Yaşlıları ele güne muhtaç etmeyeceğiz. Ülkede aç ve açıkta kimse bırakmayacağız benzeri vaatler demeti bir “strateji” oluşturmaz. Çünkü bunların sakıncası yoktur, aksini de kimse savunmaz.

MUHALEFETİN İŞİ ZORDUR

Eğer muhalefet iktidara gelirse, çoklu bir açmazla karşı karşıya kalacaktır. Ya o da AKP gibi dış borçla finanse edilen görkemli yatırımlara devam edecek, ya da dış borçlanmayı azaltacak, dolayısıyla bir süre görkemli yatırımları erteleyecektir. Hem yatırımlara devam etmek, hem herkesi memnun etmeye çalışmak, aynı anda da ekonomiyi “dış-borç-kolik” olmaktan çıkarmak mümkün değildir. Ulusal kaynaklara dayanarak hızlı kalkınmanın tek yolu emeği sömürmektir. Muhalefet bunu göze alamayıp AKP taklitçisi bir iktisadi politika izlemeye kalkarsa, bunu AKP’den iyi yapamaz.

Son söz: Geleceğin üstünde, geçmişin ipoteği vardır.

sozcu-banner-1