Türkiye’nin remi para birimi olan “TL” (Türk Lirası) sadece son 6.5 ay içinde dolara karşı % 21 (4.8-3.8 / 4.8) ve Euro’ya karşı da % 20 (5.6-4.5 / 5.6) değer kaybetti. 2015 yılbaşına göre kayıplar % 50 civarındadır. Yani döviz fiyatları % 100’den fazla artmıştır. Şirketlerimiz ise bilançolarını TL ile çıkarmaktadır.

Gelir tablosu üzerinden bilançoya taşınan “kur farkları”, okunmasını kolaylaştırmak bir yana, bilançoları daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Çare: Nasıl enflasyon son yılda % 10’u ve üç yılda kümülatif % 100’ü geçince bilançoları düzeltmek için “enflasyon muhasebesi” uygulanıyorsa, TL’nin değer kaybı da belli bir oranı geçince bilançolar “devalüasyon muhasebesi” yöntemiyle düzeltilmelidir. Enflasyon muhasebesi standartları (IFRS 29) belirlenirken devalüasyon da dikkate alınmıştı. Şimdi de “Devalüasyon Muhasebesi Standartları” belirlenmelidir.

YENİDEN YAPILANDIRMALAR

Gün geçmiyor ki; sağlamlığından pek de şüphe edilmeyen firmalarımızdan biri daha, borçlarının yeniden yapılandırılması için bankalara müracaat etmemiş olsun. Ben oturduğum yerden hangi firma sağlamdır, hangisi çürüktür bilemem. Ama içinde bulunduğumuz makro ekonomik koşulların, hemen her firmanın bilançosunu “sistemik olarak” görüntüde bozduğunu görüyorum.

Bu sanal kötüleşmeler hem borçlu firmalarımızın, hem alacaklı bankalarımızın hem de ekonomimizin olduğundan kötü algılanmasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda “Kredi Derecelendirme Firmaları” ülke notunu düşürmektedir. Not düşüklüğü dış borçlanmanın maliyeni artırmaktadır.

Dış borçlarımızın 250 milyar dolarlık kısmı sırf bu yüzden % 1 daha yüksek faizle yenilense, bunun Türk Milleti’ne yıllık maliyeti 2.5 milyar dolar olur. Bilançoların “devalüasyon muhasebesine” göre yeniden tanzim edilmesi (restatement)  elzemdir.

BATIK KREDİLER, BATIK İŞTİRAK OLMASIN

Halkımızın çıkarları açısından, başından sonuna kadar bir facia olan Türk Telekom özelleştirmesi, sonunda karaya oturdu. Bu sorun, Telekom’a verilmiş milyarlarca dolarlık kredinin banka iştirakine dönüştürülmesiyle sözde çözüldü. Telekom’un değeri, her melanete rağmen, bugün bile sıfır değildir.

Dolayısıyla Telekom’a kredi vermiş olan bankaların zararı büyüktür ama alacakları tümüyle “deve” olmamıştır. Meselenin esası şudur: İyi niyetle, çalmadan, çırpmadan dürüstçe ve akıllıca yönetilse bile en az 10 veya 15 yıl içinde kendini ödeyebilecek bir proje, eğer 2-3 yıl vadeli kredilerle finanse edilmişse, bu girişimin en küçük bir dalgalanmada “ödemede acze düşmesi” çok muhtemeldir.

Aktiflerin getirisiyle, pasifin vade ve para birimi uyumsuzluğu varsa, o proje “finansal bir mayın” üzerinde oturuyor demektir. Bugünkü şartlar altında, borçları yeniden yapılandırmanın amacı “vade” ve “devalüasyon-enflasyon” uyumsuzluğunu ortadan kaldırmak yani “borçlara takla attırmak” olmalıdır. Dövizli borçları, TL’ye çevirmek tavsiye edilemez ve pek de mümkün değildir. Bankaları “borç-hisse” takasına mecbur etmek ise yanlıştır. Bankalar, bunu yapmak zorunda kalırlarsa, ilk fırsatta bu hisseleri elden çıkarmalıdır.

Son söz: Bankacılığı yapamayan, sanayiciliği hiç yapamaz. 

sozcu-banner-1