Pazartesi günkü gazetelerde tam sayfa “Faizi düşürdük” ilanları vardı. Çoğunluğu kamu bankalarının genel müdürlerinden oluşan muhterem bir heyet, kredi faizini düşürmeye karar vermiş. Modaya uyarak bir de “aile fotoğrafı” çektirmişler. İlanın öksesini (gimmick)  bu resim teşkil ediyordu.  Cumhurbaşkanımız, faize özel bir ilgi gösteriyor. Kendisinin bu konuyu derinlemesine düşündüğünden eminim. Herhalde sizler de faizin inmesi veya çıkmasının; enflasyon, büyüme ve istihdam gibi sorunların çözümüne nasıl çare olduğunu (veya olamadığını) merak ediyorsunuzdur.

IRVING FISHER VE FAİZ TEORİSİ

İktisatta bir sebep-sonuç ilişkisinin, hayatın kendisinde neye benzediği tasvir edilmeden, teori kimseye anlatılamaz. Amerikalı Irving Fisher (1867-1947) tam anlamıyla büyük iktisatçıdır. Her iktisat öğrencisine okutulan “Paranın Miktar Teorisi”nin müellifidir. Faize (reel ve nominal) çok kafa yormuş ve “Faiz Kuramı” (The Theory of Interest) adında kocaman bir kitap yazmıştır. Fisher Hoca “parayı” orta çağlarda uzun seferlere çıkan gemilerin kumanyasının esasını teşkil eden “bozulmayan peksimete” benzetir. Gemi mürettebatı arasındaki ödünç “peksimet” alma-verme ilişkilerinden kalkarak, reel faizinin sıfır veya sıfırdan farklı (eksi/artı) bir oran olmasının iktisadi hayattaki işlevini irdeler.

ÖDÜNÇ VE FAİZ

Faiz irdelenirken aktörlerden birinin “halktan para toplayarak bütçe açığını kapatabilen” devlet olmaması gerekir. Ödünç işlemi özel kişiler arasında cereyan etmelidir. Ödünç para, ya tüketim ihtiyacı ya da yatırım amacıyla alınır. Tüketim ihtiyacı için alınmışsa, iade gününde ödünç paranın satın alma gücü, alındığı güne eşit olmalıdır. Ödünç veren, kendi tüketimini ertelemiş yani bir fedakârlıkta bulunmuştur. Bunun “pozitif reel faiz” gibi bir ödülü olması gerekir. Diğer yandan (peksimeti, peksimet olarak geri alacağı için) parasının satın alma gücünün korunmasını sağlamıştır. Bu garanti için ise “saklama bedeli” ödemeli veya “eksi faize” razı olmalıdır. İkisinin toplamı sıfırdır. Dinlerin “faizsiz ödünç” dediği şey budur. Eğer ödünç, ticari amaçla alınmışsa, ödünç alan bu paranın kendisine sağladığı verim artışından ödünç verene de bir pay yani “reel faiz” vermelidir. Buna mukabil, ödünç veren de parasının değer kaybı riskini üstlenmelidir. Eğer “mevduatın krediye dönüşümü” bir banka aracılığıyla yapılıyorsa, borç alan da veren de bankaya “risk primi” ödemek zorundadır.

NASRETTİN HOCA’NIN FAİZ TEORİSİ

Nasrettin Hoca, komşunun kazanını ödünç alır. (Finansal işlemin günlük hayattaki benzeri budur. Ha kazan alacak kadar parayı, ha kazanı ödünç almışsın. İkisi aynı şeydir.) Kazanı iade ederken içine bir de tencere koyar.

Tencereye hayretle bakan komşusuna “Senin kazan doğurdu” der. (Anaparayı reel olarak aynen iade ediyor, üstüne reel faiz olarak da tencere veriyor.) Son ödünçten sonra Hoca, kazanı geri vermez. “Senin kazan öldü” der. Komşu “Aman Hoca, kazan hiç ölür mü?” diye diklenince “Doğurduğuna inandın da niçin öldüğüne inanmıyorsun” der. (Meğer Hoca, faizli değil, kâr-zarar ortaklıklı, yani İslami bankacılık işlemi yapmış.)

Son söz: Kira helal ise faiz de helaldir.

sozcu-banner-1