CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı’na Canan Kaftancıoğlu isminde bir hanım seçildi ve kıyamet koptu. Çünkü anlaşılan Canan Hanım’ın, hem İsa’ya hem de Musa’ya yaranmak gibi bir kaygısı yok. Doğru bildiğini söylerken “Bu sözlerim CHP’ye oy vermeyen ama vermesi muhtemel seçmenlerini rahatsız edebilir veya aleyhime kullanılabilir” diye düşünmüyor. Aslında bunları pek tabii düşünüyor; düşünüyor ama bunu, yürüdüğü çizgide ilerlemenin ödenmesi gereken bedeli olarak görüyor. Takiye yapmıyor, nasıl ise öyle görünüyor. Canan Kaftancıoğlu ismini ben ilk defa duydum. Ben ilk defa duydumsa, çoğunluk da ilk defa duymuştur. Şurası muhakkak ki, Canan Hanım CHP içinde tanınan bir şahsiyettir. Öyle olmasa Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmayları onu İstanbul İl Başkanlığı’na aday göstermez ve delegeler de kendisini İl Başkanı seçmezdi.

“İNANDIĞINIZ ALLAH’INIZ SİZİN DE BELANIZI VERSİN”

Rivayete göre, Canan Kaftancıoğlu bir tarihte, herhalde din-iman-Allah diyerek, türlü kötülükler ve yolsuzluklar yapıp üstüne de ona buna bela okuyanlara kızıp “İnandığınız Allah’ınız sizin de belanızı versin” demiş. Bu ifadenin “Allah belanı versin” bedduasından çok farklı olduğu gayet net. “İnandığınız Allah’ınız” bana Adanalıların “Allah’ına, kitabına” diye başlayan küfürlerini hatırlattı. Pek çok açıklama var, ama Allah kelimesinin aslı “Al-İlah”dır. Bunu da Kuran’ı İngilizceye tercüme edenlerin eserlerine dayanarak söylüyorum. Bu bilginler kelime-i şahadetin içinde geçen “LA İLAHE İLLALLAH” ibaresini “THERE ARE NO GODS, BUT THERE IS THE GOD” (günümüz Türkçesi’yle İLAHLAR YOKTUR, O İLAH VARDIR) şeklinde tercüme ediyorlar. Hakeza “ALLAH-U EKBER” ibaresini de “THE GOD IS THE GREATEST” (Türkçesi’yle O İLAH EN BÜYÜKTÜR) diye çeviriyorlar. “GOD IS GREAT” demiyorlar. Al-ilah “en büyüktür” dendiğine göre ortada birden fazla büyük ilah varmış. Tek o olsaydı “ekber” değil “kebir” denirdi.

ÇOK TANRILILIK HALEN DEVAM EDİYOR

Hayatın kendisi bize, çok tanrılılığın halen devam ettiğini gösteriyor. En basitinden, tasarrufuna faiz almayı günah sayan, domuz yemeyi ve şarap içmeyi yasaklayan İslam’ın tanrısı (Allah) ile “faiz, ekonomiyi düzenler” önermesine itiraz etmeyen, her mekânda ve hatta kilisede bile şarap içmeye ve gıda olarak domuz yemeye yasak getirmeyen Hristiyanların ve Budistlerin tanrıları aynı olamaz. Hele hele, gitgide yaygınlaşan  “düzen kuran yaratıcı Tanrı’ya inanan, ama dinin şeriatını kabul etmeyen” deistlerin inandıkları tanrı ile peygamberler vasıtasıyla yeryüzüne “sözlü” kitap yollayan dinlerin tanrısı, kesinlikle aynı tanrı olamaz.

BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ O KADAR DERT ETMEYİN

Nasıl tek kutuplu mıknatıs olmazsa, bir milletin tamamı da tek bir dünya görüşüne sahip olamaz. Hatta içinde hizip barındırmayan din veya siyasi parti de olmaz. Bakınız İslam, bakınız MHP. Türkiye’de de, Almanya’da da, İspanya’da da, İran’da da, Irak’ta da, Kamboçya’da da, Sri Lanka’da da, Amerika’da da bu böyledir. Bölünmüşlük veya fikir ayrılığı veya farklı tanrılara inanmak doğaldır. Medeniyet, farklı inançlarda olsak da, barış içinde birlikte yaşamayı becerebilmektedir.

Son söz: Bölünen karpuzun iki yarısı da karpuzdur.