Orta Doğu, bir coğrafi adrestir. Orta Şark ise bir kültür türünün adıdır. Osmanlı Devleti gerileyince, Batılılar tarafından “Avrupa’nın Hasta Adamı” diye isimlendirilmiştir. Doğrudur, Osmanlı Devleti aynı zamanda bir Doğu Avrupa ülkesiydi. Daha doğrusu Doğu Avrupa’da özellikle Balkanlar’da askeri ve siyasi hâkimiyeti vardı. Ama Osmanlı hep “Oryantal” yani Orta Şarklı olmuştur. Orta Şark kültürünün en büyük özelliği, yalanın mübah ve yaygın olmasıdır. Orta Şark insanı yalan söylerken, yalan söylüyorum diye düşünmez. Çünkü ona göre her sorunun birden fazla doğru cevabı vardır. O da kendince yalan değil, işine gelen doğrulardan birini söylüyordur. Belki takiye belki de tevriye yapıyordur. Bu da onun en doğal hakkıdır. Yalan makinesine bağlansa; yalan söylerken beyin ve vücut tepkileri değişmeyeceği için makine, Orta Şarklının yalan söylediğini algılayamaz.

GERÇEĞİ DOĞRU OLARAK SÖYLEMENİN ÜÇ ŞARTI

Amerikan mahkemelerinde sanık ve tanıklardan gerçeği söyleyeceğine dair yemin etmeleri istenir. Bu yemin, üç şarttan oluşur.

1. Gerçeği söylemek (to tell the truth)

2. Sadece gerçeği söylemek (nothing but the truth). Yani, gerçek ama soruyla doğrudan ilgisi bulunmayan şeyler anlatarak konuyu dağıtıp kafa karıştırmamak.

3. Gerçeğin tamamını söylemek (and the whole truth). Bildiği gerçeklerin hepsini söylemek, kasten eksik bilgi vermemek.

Türkçe dublajlı yüzlerce Amerikan mahkeme filmi seyretmişsinizdir. Usta mütercimler, bu filmlerdeki konuşmaları Türkçeye çeviriyorlar. Ama hiçbiri mahkeme yemininin üçüncü şartını çevirmiyor. “Doğruyu ve sadece doğruyu söyleyeceğime yemin ederim” deyip kesiyorlar. Çünkü bu çevirmenler de Orta Şarklıdır. Harslarında “eksik konuşmak, yalancılıktır” kavramı yoktur. Bu yazıyı son günlerde çok tartışılan UBER ve sair konularda yazanların, (kendilerince iyi bir amaca hizmet etmek için) ne kadar çok yalancılık yaptıklarını görünce yazmaya karar verdim.

DAHA İYİ YARGI

Orta Şark’ta yalan kurumsaldır. Bir grup hukukçu “Daha İyi Yargı” adında bir dernek kurmuş. İki yıl önceki basın toplantılarına ben de katılmıştım. Toplantıda verilen bilgilerden, hukuk sistemimizin (siyasetin yarattığı baskı ve kirlenme dışında da) yalancılık konusunda tam bir Orta Şarklı olduğu kafama dank etmişti. “Daha İyi Yargı Derneği“ çırpınıyor ve diyordu ki:

1. Yargıdaki sorunların ve şikâyetlerin tümünün kök sebebi uyuşmazlık çözümünde dürüstlük ilkesinin hayata geçmemiş olmasıdır.

2. Çaresi, “avukatlara, tam ve doğru ifşa ve ibraz mecburiyeti” getirilmesidir. (Yukarıdaki yemin bölümünü lütfen tekrar okuyun)

3. Bu yapılırsa yargı güçlenir, yargılama süresi kısalır, adalet sistemi çok daha ekonomik hale gelir.

Ben de saf, saf “Bundan doğal ne olabilir? Tabii bu mecburiyet olmalı; uymayan avukat cezalandırılmalıdır” dedim. Meğer ülkemiz hukuk hocaları, “tam ve doğru ibraz ve ifşada bulunma mecburiyeti” olamaz. Böyle bir mecburiyet avukatın elini koluna bağlar tezini savunuyormuş.

Son söz: Yalancılık haksa, haklılık yalandır.