Oyun Kuramı (Game Theory) üzerine aklım erdiğince çok makale yazdım. “Kazan-Kazan” ibaresinin ne kadar yanlış kullanıldığını gördükçe içimden daha fazla yazmak geliyor. Bu kuramla tanışmam ve onunla aşka düşmem 1965’de Amerika’da Pennsylvania Üniversitesi’nde okurken oldu. Oyun Teorisi, “Davranış Bilimi” (Behavioral Science) dersinin bir parçasıydı. Hocamız, konuyu işlerken teorinin matematiğinden çok insan davranışlarını analiz ederken bu teoriden nasıl yararlanacağımız üzerinde durmuştu. Pek tabii “Nash Dengesi”ni (Nash Equilibrium), “Karar Teorisi” (Decision Theory) ile birlikte hatasız anlamak şarttı.

Bu arada, hocanın ders anlatırken büyük Türk sosyologu Muzaffer Şerif’i sıkça referans göstermesinden gurur duyduğumu söylemeden geçmek istemedim.

Nash Dengesi’nin en kısa tanımı şudur: Eğer insanlar, kendileri için en iyisi olarak seçtikleri yoldan (rakiplerinin muhtemel davranışına karşı kendini korumak için) çıkmazlarsa, yaşam bir “kazan-kazan” (win-win) oyunu olur. Yani hem kendisi hem de rakibi için, içinde yaşadıkları sistem optimize olur. Diğer bir değişle, eğer kişiler “Sırf bana kalsa böyle davranmazdım; ama rakibimin bana kazık atmasını önlemek için, ben de böyle davrandım” diyorlarsa, oyun kaybet-kaybet (lose-lose) ile biter. İktisadi ve içtimai ortam herkes için kötüleşir.

“KAZAN-KAZAN” KÖŞESİNE YÖNELMEK NİÇİN ZORDUR

Çünkü “kazan-kazan” köşesine giden yolun başındaki kitabede  “kazanmak istiyorsan, kaybetmeyi göze al” yazar. Kapıya biraz daha yaklaşılırsa, kitabede küçük harflerle şu dört ihtimalden bahsedildiği görülür:
1. Bu kapıdan ancak, rakibinle el ele verip geçer ve yolun sonuna kadar el ele yürümeye devam edersen, sana ve rakibine vaat edilen “kazan-kazan” pınarına varabilirsin.
2. Eğer rakibini önden yollar, ben ardın sıra geliyorum der ve gitmezsen, sen çok, rakibin de az kazanır.
3. Eğer rakibin sana, sen önden git, ben ardından geliyorum der ve gelmezse, rakibin çok, sen de az kazanırsın.
4. İkiniz de bu kapıdan geçmez, başka yollara saparsanız ikiniz de çok kaybedersiniz.
İnsanların çoğu “rakibinin çok, kendisinin az kazandığı” şıkkı en kötü sonuç addeder. Bu sonuç ortaya çıkmasın diye, yanlış yola sapar.

KİMDEN ALIP, KİME VERECEKSİN

Gerek iktidardaki AK Parti, gerek muhalefetteki CHP ve İYİ Parti, “oy toplama yarışında” birbirlerinden geri kalmamak için, iş başına gelirlerse ne yapacakları konusunda halka bol keseden vaatlerde bulunuyorlar. Bu vaatler aslında kendi kararları değildir. Rakip vaatte bulununca, onun önünü kesmek için alınan hesapsız kararlardır. Ama bu kararlar iktidara gelecek olanın manevra alanını daraltmaktadır. Vaat işinin ciddiyetsizlik şampiyonu “tütünün kilosuna kim ne veriyorsa, 5 lira fazlasını veriyorum” diyen Demirel’dir.

Ekonomi aslında ekonomi politiktir. Tamam da aynı zamanda da fiziktir. Milli gelir kazanındaki çorbadan herkese bir kepçe daha fazla vermeyi vaat etmek “çorbaya su katmadan” gerçekleşemez.

Son söz: Bu yolun sonunda daha fazla dış borç ve yüksek enflasyon var.

sozcu-banner-1