Bir önceki yazıda, yapısal reformun “bir ülkenin iktisadi ve idari yapısında önemli değişiklik” anlamına geldiğini söylemiştim. Ayrıca herkesin kendi meşrebine göre gerekli gördüğü değişiklikler yani  “yapısal reformlar” hakkında küresel uygulamalardan örnekler sunmuştum. Yazının sonunda da gerçekleşmesi hem zorunlu hem de en zor olan yapısal reformun “zihniyeti” değiştirme olduğunu söylemiştim. Gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet aydınlarının üzerinde hemfikir olduğu tek husus “zihniyet değişmeden, hiçbir yapısal reformun” istenilen sonucu sağlamayacağıdır.

ZİHNİYETİN KAYNAĞI DİNDİR

Ülke, sadece vatan değildir. Kaldı ki, insansız toprak, vatan da olamaz. Bir vatan, üstünde yaşayan insanlarla birlikte “ülke” olur. Ülkeler, kabaca “A) Gelişmiş,

B) Gelişmekte olan ve C) Gelişmemiş olarak üç kümede toplanır. Bu sıralama ülkelerin altyapı, yapı ve üstyapı katmanları değerlendirilerek yapılır. Gelişmişliğin temel belirleyicisi olan üstyapının ruhu zihniyettir. Zihniyetin kaynağı da dindir. Burada kullanılan din kelimesi, ibadetler değil, “değerler sistemi” Dinsizliği de içerir. Çünkü dinsizlik (ateizim veya deizim) de birer dindir. Eğer bir ülke, diğer ülkelerden daha gelişmiş veya geri kalmışsa bunun esas nedeni ülkeye egemen olan dindir. Din, sonraki dünyaya değil, bu dünyaya ait bir kurumdur. Sonraki hayata inananlar için imanın, ahirette hiçbir kıymeti olmamalıdır. Çünkü orada, Tanrı’nın huzurunda her şey apaçıktır. Bu dünyada olduğu gibi insanların önünde inanmamak diye bir seçenek yoktur. AKP, Cumhuriyet devrimlerinin en önemlisi olan lâikliğe karşı, Müslüman halkta oluşan tepkiyi “enerji santrali” olarak gören ve gücünü oradan alan bir “karşı devrim” hareketidir.

AKP’NİN YAPISAL REFORM TEORİSİ

AKP iktidara gelince, doğal olarak kendi “yapısal reform teorisini” hayata geçirmeye başladı. Sırasıyla:

İhtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmek için “imam-hatip” okullarını yaygınlaştırıp, Diyanet’in yetki ve etki alanını genişletti.

Kendi kendini yöneten otonom TSK, yargı ve yüksek bürokraside Cumhuriyet ilkelerine bağlı kadroları tasfiye etti.

Hem ülkenin fiziki altyapısını geliştirmek, hem refahı tabana yaymak hem de vergi mükelleflerine yük olmamak için dış borçla kalkınma modelini seçti. Temsili (parlamenter) demokrasiden Kaddafi benzeri “doğrudan” demokrasiye geçti. “Süper Başkanlık” düzeni kurdu. Ülke sarayda yapılan geniş katılımlı toplantılarla yönetilmeye başlandı.

Kuvvetler ayrılığını kaldırdı, kuvvetleri tek elde topladı.

Bunlar AKP’yi siyaseten hem güçlendirdi hem de zayıflattı. AKP’nin dini tekelinde sanması yüzünden dindar FETÖ, devlet kurumlarının en kılcal noktalarına kadar sızıp örgütlenebildi. Normal olarak koyu AKP’li olan çok sayıda insanın aklını ve fikrini çelip onları darbeci yaptı. Kalkınmayı dış borçla finanse etme yöntemi günün sonunda “fakirden-zengine” ve “yurt içinden-yurt dışına” milli gelir ve servet transferi mekanizmasına dönüştü. Türk ekonomisi dünyanın en kırılgan ekonomisi haline geldi.

Son söz: Zihniyet, zihniyeti söker