Sevgili okurlarım, Türkiye seçimden seçime koşuyor. Son birkaç yıl içerisinde yerel, milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimleri için kaç kez sandık başına gittiğimizi ben yazmayayım, siz düşünün!
Şimdi yakın geçmişe gidip biraz dolanalım ve bellek tazeleyelim.

* * *

Ülkemizde 10 Ağustos 2014 günü çok önemli bir seçim yapıldı. İktidar şöyle düşünüyordu:
“Bizden yana olmayanların çoğunluğu yaz tatiline gider ve dolayısıyla oy kullanmaz. Bizim bindirilmiş kıtalar ise sandık başına gider ve oyunu kullanır!”
Seçime üç aday katıldı.
AKP’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan, CHP-MHP ikilisinin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş.
Ekmeleddin Bey’in ismini cismini bilmezdik, tanımazdık.
Sonradan ortaya çıktı ki, kendisini CHP’ye öneren ve üzerinde ısrarla duran Devlet Bahçeli’dir. Gerekçesi şöyle idi: “Uzun yıllar İslam teşkilatlarında çalışmış değerli bir uzmandır. Merkez sağ oylarını AKP’den alıp bizim hanemize yazabilir.”
Her zaman olduğu gibi Bay Bahçeli yine aday değildi ve gündemde kalabilmek için başka partileri kullanıyordu.

* * *

Recep Bey o sırada en “Güçlü” dönemini yaşıyordu. Henüz böylesine yıpranmamıştı. Ekonomi çökmemişti.
Emrindeki medya “Yüzde 65-70 arası oy alacak” diye çığırtkanlık yapıyordu.
CHP’nin adayı “Ekmek için Ekmeleddin” derseniz siyasetten anlamayan, konuşamayan, meydanlara çıkıp miting bile düzenleyemeyen biriydi.
Ve o koşullar altında bile Recep Bey’in aldığı oy oranı sadece yüzde 51.7 olabildi.
Ekmeleddin Bey yüzde 38.4, Selahattin Demirtaş ise yüzde 9.7 aldı.
Ve Recep Bey yüzde 50’yi kıl payı geçip cumhurbaşkanı seçildi.
En güçlü dönemini yaşamasına karşın, yüzde 52’yi bile bulması mümkün olmamıştı.
(CHP’nin bu Ekmeleddin tuzağına nasıl düştüğünün ayrıntıları ve perde arkası bugün bile tam olarak bilinmiyor.)

* * *

Şimdi gelelim 16 Nisan 2017 referandumuna...
Cumhurbaşkanına çok büyük yetkiler veren, üstelik partisinin genel başkanı olabilmesini öngören anayasa değişikliği oylandı.
Yani hem genel başkan olacaktı, hem de namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş “Tarafsız (!)” cumhurbaşkanı.
Ancak MHP bu referandum öncesinde yine saf değiştirmiş ve bu kez Recep Bey’den yana tavır koymuştu.
Artık ona destek veriyordu!

* * *

Recep Bey yine en güçlü dönemini yaşıyordu. Üstelik darbe girişimini bastırmıştı. Yandaş havuz medyası “Anketlere göre referandumda en az yüzde 65 evet çıkıyor” tantanasını aynı biçimde yapıyordu.
Referandum sonuçları ilginçti:
Evet yüzde 51.41, hayır yüzde 48.59 çıktı.
Artık bizim de partili bir cumhurbaşkanımız olmuştu. Ancak kesin sonuçlar iktidarın topal ördek durumuna düştüğünü kanıtlıyordu.
48 ilde evet, 33 ilde hayır çıktı.
Dahası, İstanbul ve Ankara gibi illerimiz ‘Hayır’ demişti.
İktidar aslında yenilmişti ama rakamsal olarak kazandı!
(Seçim hilelerine falan hiç değinmiyorum!)

* * *

Sevgili okurlarım, sözünü ettiğim seçim ve referandum öncesinde Recep Bey kendini hep küçük dağları yaratan güç olarak görüyordu.
Üstelik Ağustos 2014 seçiminde karşısına Ekmeleddin İhsanoğlu diye biri çıkarılmıştı.
Allah’ın miting bile yapamayan, lâf söyleyemeyen bir kulu idi!
Ancak Recep Bey gerek söz konusu seçimde ve gerekse cumhurbaşkanlığı referandumunda yüzde 52 bile oy alamamıştı.

* * *

Günümüzde ise koşullar epeyce değişik...
Karşısında moralli bir Kılıçdaroğlu, adam gibi bir CHP, ağzı iyi lâf yapan, projeleri olan ve miting meydanlarını inleten Muharrem İnce var...
Çok düzgün konuşmalar yapıp halktan rağbet gören Meral Akşener var, Temel Karamollaoğlu var...
Yani işler Recep Bey açısından bu kez pek öyle parlak görünmüyor.
Karşısında Ekmeleddin İhsanoğlu gibiler yok...
Dolayısıyla beyefendinin canı sıkkın...
O yüzden (siyasette pek bir ağırlığı olmayan) Binali Yıldırım’ı bile sahaya iteklemek zorunda kaldı.

* * *

Bence çok korkuyorlar...
Korkmanın da ötesinde panik yaşıyorlar.
Milletvekili seçimini ve cumhurbaşkanlığı seçimini, ya da birini bile yitirdikleri takdirde neler olacağını kara kara düşünüyorlar.
Bu konuda karşımızda somut bir güncel örnek var.
Fenerbahçe’nin yenilmez başkanı olduğu zannedilen Aziz Yıldırım seçimi yitirdi ve Ali Koç başkan oldu.
Kulübü 20 yıl aralıksız yönetmişti. Yerine pırıl pırıl genç bir adam geldi.
Benzer bir olay siyaset sahnesinde niçin gerçekleşmesin ki...
Türkiye’yi 16 yıldan beri yöneten ve toplumun büyük kesimine “Yeter artık, tamamdır” dedirten siyasetçiler o makamlarda ömür boyu oturacak değil ya!


sozcu-banner-1