Sevgili okurlarım, bu ülkenin milyonlarca insanı asker ocağından geçti. Ben de onlardan biriyim!
Bedelimiz yoktu.
Hiç kimsenin aklına da “Yav şu işin parası neyse verelim de askerlikten yırtalım” diye bir şey gelmezdi.
Evet, milyonlarca insanımız bedelsiz askerlik yaptı.
Bizden önceki kuşaklar Sakarya’da, Dumlupınar’da ve daha nice savaş alanlarında şehit düşmüştü.
Bizim durumumuz onlara göre çok daha iyi idi!..
Korunaklı kışlalarda karnımız tok sırtımız pek askerlik yaptık.
Biz Kıbrıs hariç savaş görmedik.

* * *

1960’lı ve 70’li yıllarda bizim askerliğimiz net 24 ay idi...
Er, yedeksubay hiç fark etmezdi.
Askerliği yapmış olmak evlenmenin bile ön koşuluydu.
Yapmamış olana kız verilmezdi...
Çünkü askerlik aynı zamanda bir onurdu.
Parayla pulla, bedelle bilmem neyle hesap edilmezdi. Böyle bir şey kimsenin aklına bile gelmezdi.

* * *

Polatlı Topçu Okulu’nda eğitimde rahatsızlanıp hastaneye kaldırılan ve çürük raporu verilen arkadaşımız Aziz’in ayrılırken ağlayışını ve komutanlara yakarışını hiç unutmadım:
“Komutanım benim şerefim elimden alındı. Lütfen aracı olun, ben burada kalıp devremi tamamlayayım...”
O zaman bedelli olsaydı Aziz belki parayı bulup buluşturur, ücreti neyse verip kendini kurtarırdı! 

* * *

Bu ülkede gün geldi, asker kaçaklarının sayısı birkaç milyona ulaştı.
Askerlik, hükümetler açısından ticari meta haline dönüştürüldü.
Hem ticaret, hem de oy avcılığı!
Hele şu son seçimler öncesinde hesaplar yapılıyordu:
“Bedelli getirirsek biz bu işten kaç para kazanırız!”
“Bedelli getireceğimizi vaat edersek kaç oy kazanırız!”
Hesaplar yapıldı, imar affı da üzerine eklendiğinde iyi para geleceği ortaya çıktı.
Hesaplar yapıldı, aynı zamanda çok oy getireceği saptandı...
Ve bedelli işte böyle çıkarıldı.
Olan Polatlı Topçu Okulu’ndaki bizim Aziz gibi yürekli çocuklara oldu.

İki muhalefet partisi!


Sevgili okurlarım, Türkiye’de rejim değişti, her şey altüst edildi. Meclis’in işlevi sona erdirildi, şimdi tek adam tarafından yönetilen yeni bir Türkiye yaratılmak isteniyor.
Yargının durumunu görüyorsunuz.
Tahliye talebi bir hafta önce reddedilen Amerikalı rahip, bir hafta sonra (ne değiştiyse) akıl almaz biçimde tahliye edilip ev hapsine alındı. Niçin?..
Çünkü adama Trump sahip çıkmıştı ve sürekli bastırıyordu.
Türkiye’ye açıkça posta koyuyor, “En kısa zamanda tahliye etmezseniz hesabını başka yollardan sorarız” diyordu.
Hiç kuşkunuz olmasın, rahip önümüzdeki ilk duruşmada belki ev hapsinden de tahliye edilecek, belki yurtdışı yasağı konulmayacak, “Ver elini ABD, haydi bana eyvallah” deyip uçağına bindirilecektir!

* * *

Deniz Yücel isimli Alman vatandaşı gazeteci tutuklanmıştı.
Tahliyesi için Merkel bastırıyor ve o da Trump gibi aynı şeyleri söylüyordu...
Ve günün birinde Deniz Yücel’i de tahliye etmek zorunda kaldılar.
Gazeteci birkaç saat sonra doğrudan havaalanına gitti.
Orada kendisini Almanya’dan gönderilen bir özel uçak bekliyordu. Doğrudan uçağa bindirildi ve Almanya’ya yolcu edildi!

* * *

İşte size akıl almaz iki olay...
Hem Türkiye’nin, hem de Türk yargısının durumunu gösteren iki somut örnek.
Türkiye’ye baskı yapıldı, şantaj yapıldı, yargı kararlarına ilişkin pazarlıklar yapıldı.
Peki ama bütün bunlar olurken bizim muhalefet partileri nerede?
Niçin ses vermiyorlar, niçin tepki koymuyorlar?
Efendim şunun için...
Onların iç kavgaları henüz sonuçlanmadı!

* * *

Birinin genel başkanına bazı partililer “Git artık, bu işi bırak ve köşene çekil” diye bastırıyor...
Öbürünün genel başkanı ise “Ben bu işi bıraktım, artık yokum. Ne haliniz varsa görün” derken, partililer “Sakın gitme, bizi bırakma” diye yalvarıyor.
İki muhalefet partisinin bu açıdan durumu 180 derece farklı...
Biri gitmiyor, öbürü kalmıyor.
Ama her ikisi de kendi dertlerine düşmüş, iç kavgaları ve sorunlarıyla boğuşur durumda.
Recep Bey ve partisi derseniz, onlar zevkten dört köşe...

* * *

Peki bu ortamda Meclis’te muhalefeti kim yapacak?
MHP zaten iktidarın stepnesi, koalisyon ortağı.
Geriye kalıyor sadece HDP!
Şu işe bakın yahu, böyle şey mi olur!

plusbanner2x