Sevgili okurlarım, siyaset kazanı henüz iyice kaynamaya başlamadı. Dolayısıyla, kendi adıma söylüyorum, ben de o konulara henüz girmedim!
Şimdi yazının başlığı ‘Bizim medyanın perişan halleri.’
Bu konuya girince işin neresinden başlamalı, doğrusunu isterseniz bilemiyorum.
Günümüzde medyayı ikiye ayırmak gerekiyor!
Yandaşlar ve yandaş olmayanlar.

★★★

Gazeteleri ve televizyon kanallarıyla, önce yandaşlara bakalım.
Medyanın yüzde 95’i yandaşların elinde.
Dolayısıyla iktidar bunlara her türlü maddi ve manevi desteği veriyor. 
Yandaş medya, kamu kurumlarının ilanlarıyla dolu. Bunlar özellikle Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, Telekom vesaire ilanlarıyla ihya ediliyor.
Bizim gibi muhalif gazetelere ise ilan yeterince gelmiyor.
Sadece ilan pompalamak değil... Devletin bankaları o medya kuruluşlarını yandaş patronlar satın alabilsin diye onlara milyarlarca dolar ucuz kredi sağlamaktan da hiç sıkılmadılar.

★★★

Patronların çoğu korkutulmuş, örneğin Sözcü’ye ilan verdikleri takdirde başlarına neler gelebileceğini kara kara düşünüyorlar.
Yandaşların patronlarına gelince...
Bunların çoğu büyük işadamları. Bazıları iktidardan çok büyük işler alan müteahhitler. Bütün sektörler onların elinde ve egemenliğinde.
Yandaş televizyonlara ve gazetelere bakın, haberlerini izleyin...
Bıktırıcı bir biçimde Recep Bey tantanası, iktidar yalakalığı.

★★★

Hep aynı yalakalık, aynı övücülük!..
Onlara sorarsanız Türkiye her kesim için bir cennet!
Hiç kimsenin herhangi bir sorunu yok, işler tıkırında!
Hele 2019 yılı gelsin, bu cennetin olanakları daha da artacak ve kitleler çok daha büyük refah düzeyine ulaşacak!
Ancak!.. Bu medyanın sahibi, patronu olan işadamları ve müteahhitler sürekli iktidar denetiminde ve iktidar baskısı altında yaşamaya mahkûm.
İktidardan onlara sık sık uyarılar geliyor:
“Sayın cumhurbaş-kanımızın sözleri yarın manşet olacak... Şu haber büyütülecek, Kemal Bey ve CHP’ye haşırt diye geçirilecek!..”
Sıkıysa yapmasınlar da görelim.

★★★

Yandaş patronun kaptığı Milliyet ve Hürriyet gazetelerini (görev gereği olarak) her gün aksatmadan izliyorum.
Milliyet benim dokuz yıl çalıştığım ilk gazetem. Rahmetli Abdi İpekçi’nin saygın gazetesi bugün ne hallerde!..
Hürriyet’te tam 22 yıl çalıştım ve iktidar baskısıyla kovuldum. Önceki patronumuz saygın gazeteci Erol Simavi idi.
Şimdi o iki gazeteye tamamen tarafsız bir gözle bakıyorum, ne hallere düştüklerini, AKP iktidarının dümen suyuna nasıl girmiş olduklarını gördükçe utanıyorum.
Bir zamanların medyadaki “Amiral gemisi” olan Hürriyet...
Bir zamanların saygın sosyal demokrat gazetesi olan Milliyet...
Onlar bu perişan durumlara düşecek gazeteler miydi?
Hele Hürriyet... Kitleleri yanıltmak için şimdi satış rakamlarını yüksek gösteren, benzincilerde ve yolcu otobüslerinde beleş dağıtılan, bazı yazarlarının röportajlardan ve söyleşilerden para aldığı iddia edilen bir gazete mi olmalıydı?

★★★

Ortalığı vıcık vıcık magazin haberleri kaplıyor. Televizyon, gazete falan hiç fark etmiyor.
Mankenler, yandaş magazin elemanları, ucuz popçular, sanatçı geçinen ama çareyi AKP limanına sığınmakta bulan kadınlı erkekli bir güruh...
Yandaş bile olsa o medyada her gün o güruhun düzmece aşklarını, yarattıkları sözde skandalları izlemek zorunda mıyız!

★★★

Sevgili okurlarım, ortada çok ciddi bir sorun daha var...Onun üzerinde de biraz olsun durmak gerek.
Siyasi bir ayırım gözetmeden şunu bilmenizde yarar var:
Gazetelerin hemen hepsi, daha fazla resmi ilan alabilmek için satış rakamlarını şişiriyor.
Örneğin günde zor bela 10 bin satan, bir sürü yerde beleş dağıtılan gazeteler, satış rakamını 50 bin, hatta 100 bin gösterip parasını ona göre tahsil ediyor.
Sözcü hariç...
Bizim net satışımız 250-260 bin bandında ve en küçük şike, hile, beleş dağıtım bile yok. Türkiye’nin en çok satan gazetesi olmayı başardık.
Hürriyet’i merak edecek olursanız, satış rakamını 270 bin dolaylarında gösteren geçmişin amiral gemisinin gerçek satış rakamı 150 bin dolaylarında.
Türk basınının genel hastalığı olan bu üçkağıtçılık olayına devletin mutlaka “Dur” demesi gerekiyor da, kim diyecek!

★★★

Bundan birkaç ay öncesine kadar internet sitelerinde “Haftalık tiraj raporları” yayınlanırdı.
Bu üçkağıt mekanizması sonrasında artık o rakamlar yayınlanmıyor, gizli tutuluyor. Neden, niçin, bu yasak nereden geldi?  

★★★

Peki bu ortamda yandaş olmayan basın ne yapıyor, hangi dertlerle boğuşuyor?
Yine vurguluyorum, bu süreçte yer alan Sözcü’nün maddi ve manevi herhangi bir sorunu yok.
Ancak özellikle iki yayın kuruluşu, anladığım kadarıyla çok zor durumda.
Cumhuriyet ve Aydınlık.
Cumhuriyet gazetesi imece ilan etti. Gazetede her gün bu imecenin tanıtım ilanları çıkıyor.
Bankada hesap açılmış, okurlarına “Bize para yardımında bulunun” çağrıları yapılıyor.
Aydınlık gazetesi de kardeş kuruluşu olan Ulusal Kanal için aynı imece çağrısını, yardım toplamak için günlerce yaptı.
Uzun lafın kısası yandaşların işleri tıkırında. Paraya para demiyorlar.
Yandaş olmayanlar ise zorda.
Medyanın perişan hallerine çok kısaca değinen bu yazıda üzerimizdeki siyasi baskılara, yargılanma tehditlerine değinmedim. Bir başka sefere de o konuyu tartışırız!