Sevgili okurlarım, bazı tarihler, bazı yıldönümleri vardır, herkes için önemlidir. Doğum günleri, evlenme tarihleri, ölüm yıldönümleri...
Bazı günler herkes gibi benim için de çok önemlidir.
Örneğin 13 Ekim 2009...
SÖZCÜ’de ilk yazım o gün çıkmıştı.
Bugün aradan tam dokuz yıl geçti. Hem de göz açıp kapayana kadar...

★★★

14 Ağustos 2007 günü Hürriyet’ten kovulmuştum. Bilgi Yayınevi’nde oturup yaşadığım olayların perde arkasını anlatan üç kitabımı yazmaya başlamıştım.
Aradan yaklaşık iki hafta geçmişti. Hiç tanışmadığım, ancak ismini bildiğim, sonra dost olduğumuz Mehmet Şehirli aradı.
“Abi biz senin Hürriyet’te çıkan yazılarını her gün SÖZCÜ’de yayınlamak istiyoruz. İzin verir misin?”
Elbette izin verdim...
Ve yaklaşık iki yıl boyunca bütün eski yazılarım her gün SÖZCÜ’nün beşinci sayfasında yayınlanmaya başladı. Taa ki 13 Ekim 2009 gününe kadar.
Böyle bir olay Türk basın tarihinde bir ilkti.
Sanırım dünya basın tarihinde de bir ilktir.
Yazıları güncel gelişmelere göre onlar seçiyordu ve doğrusunu isterseniz ben de çok mutluydum.

★★★

SÖZCÜ’ye başladığım zaman belli başlı köşe yazarları şunlardı:
Mehmet Türker, Yekta Güngör Özden, Vural Savaş, Mehmet Şehirli, o sırada isimsiz yazan Rahmi Turan ve Murat Muratoğlu.
Bir konuda gurur duyduğumu saklayacak değilim... Ben başladıktan sonra SÖZCÜ yaklaşık 80 bin tiraj aldı. Büyük bir rakamdı.
Yol artık açılmıştı. Benden kısa süre sonra gazetemize çok önemli köşe yazarları katıldı:
Uğur Dündar, Necati Doğru, Saygı Öztürk, Soner Yalçın, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil.
Yine gurur duyduğumu itiraf edeyim, gelmeleri için bazılarını ben ikna ettim.
Aslına bakarsanız gazetelerimizden bazılarımız kovulmuştuk.
SÖZCÜ’den başka gideceğimiz bir yer yoktu.

★★★

İnanın abartmıyorum, bu gazetede her günüm mutlu geçti. Yönetimle, yazı işleri kadromuzla bir gün olsun sıkıntı yaşamadım.
Aramızda herhangi bir sürtüşme, tartışma yaşanmadı.
Ekipleşme olmadı, dedikodular yaşanmadı.
Ama en önemlisi, sadece benim değil, hiçbir yazarımızın bir tek yazısı bile sansür edilmedi.
Bir köşe yazarının en büyük keyfi ve mutluluğu budur.
Sansür edilmemek...
Yazdığı yazıyı ertesi gün köşesinde kesintisiz görmek. Yazısının bir bölümünün buharlaşmış olmaması!

★★★

Başımızda genç, aklı başında bir patron var...
Burak Akbay.
Tek işi gazetecilik.
İktidar şimdi başımıza bir “Fetöcülük (!)” soruşturması çıkardı.
Burak Akbay hakkında çıkarılan yakalama kararı bir türlü kaldırılmıyor. Şimdi yurt dışında...
Türkiye’ye geldiği takdirde büyük olasılıkla içeri atacaklar.
Dolayısıyla gelemiyor.
Kasım ayında duruşmamız var.

★★★

Dava açıldığı takdirde sanıklar arasında Burak Akbay, Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz, Uğur Dündar, Saygı Öztürk, Necati Doğru ve ben olacağız.
Savcıya ilk ifadelerimizi verdik, sonrasını hep birlikte göreceğiz.

★★★

Biz ve Fetö yandaşlığı!..
Bizler ve Fetöcülük!..
Bu iddiaya ne demek gerekir, doğrusu bilemiyorum.
İktidarın amacı Fetö soruşturmasını başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırıp gazetemizi korkutmak, sindirmek ve ses çıkaramaz duruma düşürmek!
Ama biz yandaş havuz medyası değiliz ki!..
Omurgasız, satılık kalemler değiliz ki!..
Bakalım sonra neler olacak.