Sevgili okurlarım, Marmara bölgesinde yüz binlerce insanımız o gece de yatağına girmiş ve mışıl mışıl uyuyordu. Çoğu tatilde idi.
Tarih 17 Ağustos 1999.
Saat sabaha karşı 03.02... Üçü iki dakika geçiyor.
Önce korkunç bir gürültü.
Ne olduğunu anlayan yok.
Bir anda binalar sallanmaya ve çökmeye başlıyor.
Şansı olan kendini ve aile bireylerini dışarıya atıp kaçma fırsatını buluyor.

* * *

Olmayanlar ise bir anda yıkılan on binlerce binanın altında kalıyor.
Gölcük, Yalova, İzmit, Adapazarı ve İstanbul’un bir bölümü.
Depremin şiddeti 7.4...
Çok şiddetli bir deprem...
Ve düşünün ki, tam 45 saniye sürüyor.

* * *

Ortalık toz duman. Yıkılan binalardan yükselen dumanlar ortalığı kaplıyor. Önce göz gözü görmüyor.
Enkaz altında kalan on binlerce insanın feryatları yükseliyor da, kim kime nasıl yardım edecek.
Depremden kurtulanlar yarı çıplak, yalın ayak cadde ve sokaklarda bilinçsizce koşturuyor, yardım istiyor.
Analar, babalar, çocuklar, arkadaşlar yıkılan binaların altında kalmış, herkes çaresiz. Kimse ne yapacağını bilmiyor.
Feci tablonun gerçek yüzü gün ağardığında ortaya çıkmaya başlıyor. Koskoca binalar iskambil kağıdı gibi devrilmiş. Hepsi çürük, bazıları para hırsıyla yapsatçılar tarafından deniz kumuyla yapılmış.

* * *

Ben Ankara’dayım, evde yatıyorum. Gece deprem saatinde bir takım çatırtılarla uyandım. Eve hırsız girdiğini zannettim. Sonra bir baktım ki herkes sokaklarda. Her nedense Doğu’da veya Güneydoğu’da büyük bir deprem olduğunu düşündüm!
Önce arabaya atlayıp annemin evine gittim.
Yollarda ve binalarda bütün elektrikler kesik. Evin sağlam olduğunu görünce sabah 04 dolaylarında gazeteye geldim. Bütün arkadaşlar gelmiş...
Telefonların tamamı kesik.
Bulduğumuz iki mumun ışığında oturuyoruz, hiç değilse depremin nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.
Bir süre sonra gerçek ortaya çıktı. Deprem Marmara bölgesini vurmuştu. Ancak işin bu kadar büyük olduğunu kimse düşünemiyordu.

* * *

Eşim Tansel Çölaşan annesi ve yarı felçli babasıyla Yalova’daki evlerinde... Acaba öldüler mi, kurtuldular mı, bilemiyorum. Haberleşme kesik, yakınlarından haber alamayan herkes gibi ben de büyük bir panik yaşıyorum.
Saatler sonra, mucize kabilinden kurtulduklarını öğrenebildim. Ankara’ya gelmelerini büyük güçlüklerle sağladım.
Depremden bir hafta sonraydı, Gölcük ve Yalova’ya gittim. Gördüğüm manzara korkunçtu. Cesetler çıkarılıp kaldırılmıştı
ama enkazlar olduğu gibi duruyordu.
Üçüncü katına kadar yerin dibine gömülmüş binaları, denizin içine yüz metre  sürüklenmiş binaları orada gördüm.
O görüntüleri yazıyla anlatmak mümkün değil... Yaşamak gerek!
İşin ilginç yanı, fay hattının hemen yanı başındaki bazı binalar bile sapasağlam duruyordu.
Demek ki müteahhitler onların malzemesinden çalmamıştı.

* * *

Sevgili okurlarım, gerek toplum ve gerekse devlet, 17 Ağustos depremine hazırlıksız yakalanmıştı. Türkiye o güne kadar nice depremler yaşamıştı ama öylesi hiç görülmemişti.
17 Ağustos’ta 35 bin canımız gitti.
Depremden hemen sonra bölgede seyyar hastaneler kuruldu. Çoğu çadırlarda hizmet veriyordu.
On binlerce yaralının bir bölümü İstanbul ve Ankara hastanelerine sevk ediliyordu ama hem demiryolu, hem de karayolları kaymış ve çok hasar görmüştü.
Taşımacılık bin bir güçlükle sürdürülüyordu.
Bölgede seyyar mutfaklar kuruldu.
Büyük felaket sonrasında herkes fedakârca çalıştı ve üzerine düşen görevi yaptı.

* * *

O günlerde “Örtünme” kavgası vardı. Üniversitelerde örtünmelerine engel olunduğunu iddia eden kızlar yürüyüş yaptı. Ellerinde pankartlar taşıyorlardı:
“7.4 size yetmedi mi?”
O yıllarda yayımlanmakta olan şeriatçı Vakit Gazetesi depremde can verenler için manşet attı:
“Deprem olduğunda fuhuş yapıyorlardı. Kendilerini yarı çıplak sokağa attılar.”

* * *

Peki biz bu depremden ders çıkardık mı? Gerekli önlemleri aldık mı?
Aradan 19 yıl geçmiş olmasına karşın hayır!..
Bütün uzmanlar uyarıyor:
“Yeni bir deprem başta İstanbul olmak üzere bütün Marmara bölgesini şiddetle vuracak, dikkatli olalım.”
Yine başta İstanbul olmak üzere her yer ranta kurban edildi.
Toplanma bölgeleri olarak ayrılan yerlere bile gökdelenler, AVM’ler yapıldı. Çarpık yapılaşma zirve yaptı.
Ruhsatsız, kaçak ve çürük bina inşaatlarında rekorlar kırıldı...
Ve üstelik, şimdi bunlardan para tırtıklamak için korkunç bir imar affı getirildi.

* * *

Er ya da geç çok büyük bir deprem felaketi yaşayacağımız kesin... Hem de bu koşullarda!
Sonrası yine Allah’a emanet! Bütün uzmanların uyarılarına karşın dua edelim de yeni bir deprem ülkemizi vurmasın.
17 Ağustos 1999 depreminde can veren 35 bin insanımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Benzin ve motorin zamlarını dün yaptılar. Tam da bayram tatili öncesinde, akaryakıt tüketiminin zirve yapacağı günler öncesinde. Aynen imar affı ve bedelli askerlik olayında olduğu gibi bu kararda bile iktidarın para ve kazanç hesabı var. Ne demeli bilmem ki, insan şaşırıyor!

plusbanner2x