Sevgilİ okurlarım, üç yanı denizlerle çevrili olan bir ülkede yaşıyoruz. Denizlerimiz Karadeniz’de Hopa’dan başlıyor, Ege ile devam ediyor ve Akdeniz’de İskenderun’u geçince sona eriyor.
Teorik olarak bakarsanız tam bir deniz ülkesi!..
Komşumuz Yunanistan da aynen öyle...
Fakat Yunan denizlerinde binlerce yolcu ve yük gemisi gezinirken, bizim limanlarımız arasında sefer yapan (devlete ait) bir tek yük ve yolcu gemimiz yok!
Birkaç yıl öncesine kadar vardı ama tamamını “Özelleştirme” adı altında sattılar.
Şimdi örneklerini vereceğim, hem de ölmüş eşek fiyatına sattılar!

* * *

Evet, birkaç yıl öncesine kadar elimizde üç büyük feribot vardı:
İskenderun, Samsun ve Ankara...
İskenderun’u hiçbir ücret almadan TSK’ya devrettiler.
Bu gemi şimdi nerededir, ne işe yaramaktadır, ya da hurdaya mı çıkarılmıştır, bilen varsa açıklasın da yazalım.
Samsun ve Ankara’yı özel sektöre sattılar...
Bunlar para kazanan, taş gibi sağlam lüks gemilerdi...
Peki kaça sattılar?
Ankara: 2 milyon 500 bin dolar.
Samsun: 3 milyon 350 bin dolar.
İkisini de aynı şirket aldı, şimdi bu gemileri dış hatlarda, özellikle Yunan adalarına çalışıyor ve paraya para demiyor.

* * *

Bir de yine taş gibi sağlam ve lüks bir yolcu gemimiz vardı:
180 yolcu kapasiteli Karadeniz.
Onu da hiç utanmadan sattılar.
4 milyon 200 bin dolara!
Ölmüş eşek fiyatına dediğim işte budur, bu satışlardır.
Karadeniz’i böylesine kelepir fiyata satın alan şirket bunu bir süre sonra Yunan şirketine sattı. Böylece, oturduğu yerden çok büyük paralar kazandı.
Geminin şimdi nerede olduğu bilinmiyor.
Bilinen tek şey, artık Türkiye’de olmadığı.

* * *

Bu gemilerde uzun yıllar boyunca süvari kaptan olarak çalışan bir denizci bu konuda  şöyle dedi:
“Bunları elden sadece hurda fiyatına çıkarmak isteselerdi, hiçbir eksiği olmayan çalışır durumdaki üç geminin satış bedeli en az 20 milyon dolar ederdi. Kendi adamlarına sattılar, onların büyük rant elde etmesini sağladılar.”

* * *

Bu iktidar denizlerimizi satarken, sadece gemilerle yetinmedi.
Her biri altın yumurtlayan tavuk olan, zarar etmesi mümkün olmayan limanlarımızın çoğu da, bütün tesisleriyle birlikte  “Özelleştirme” adı altında peşkeş çekildi.
Tekirdağ, Rize, Ordu, Sinop, Giresun, Hopa, Antalya, Marmaris, Alanya, Çeşme, Kuşadası, Trabzon, Dikili limanları böyle gitti...
İstanbul Salıpazarı liman sahasının işletilmesi derseniz, yandaş NTV kanalının sahibi Doğuş Holding’e devredildi.

* * *

Şimdi elde Marmara Denizi’nde iç hatlarda çalışan birkaç küçük feribotla, Gökçeada’ya sefer yapan iki feribot dışında gemimiz yok!
Bu feci tablo inanılır gibi değil...
Denizlerimizin “Özelleşmesi” işte bu sonucu doğurdu!

* * *

Bunları niçin yazıyorum?
Şimdi eli kulağında, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki 14 adet şeker fabrikası da satılmak üzere.
Afyon, Erzurum, Alpullu (Kırklareli), Ilgın (Konya), Bor (Niğde), Kastamonu, Burdur, Kırşehir, Çorum, Muş, Elbistan (Kahramanmaraş), Turhal (Tokat), Erzincan, Yozgat.
Bu listeye Ağrı’da eklenecek gibi.

* * *

Özelleştirme işlemi dünyanın her ülkesinde yapılabilir ve bugüne kadar çok yapılmıştır.
Ancak adına özelleştirme denilen bu olayın bir şerefi, onuru, haysiyeti olması gerekir.
Türkiye’de bu haysiyet, özelleştirmeyi gerçekleştiren hükümetler ve satın alanlar tarafından paspas gibi çiğnendi ve yandaş zengin etmeye dönüştü.
Ekonomik açıdan sıkışan hükümetler hadiseye “Para gelsin de nereden gelirse gelsin” diye baktılar.

* * *

Satın alan yandaş iş adamlarının hesabı ise çok daha farklıydı!
“Abicim ben bu kelepir malı şimdi alırım, sonra bunu ya başkalarına satarım, ya da arazilerine AVM’ler, gökdelenler yaptırıp malı götürürüm!.. Çünkü bunların arazileri çok değerli...”
Ve düşünceleri aynen gerçekleşti...
Zira hiçbir satış sözleşmesinde şöyle bir hüküm yoktu:
“Bu tesisi, fabrikayı satın alacak olan kişi veya kuruluşlar, aynen çalıştırmak zorundadır. Tesisi durdurmak, işçi çıkarmak sözleşmenin fesih nedenidir. Bunların arazisine konut, rezidans, AVM vesaire yapılamaz, başka amaçlarla kullanılamaz.”
İşte bu yüzden diyoruz ki “Türkiye’de özelleştirme peşkeşe dönüşmüştür. Yandaş patronlar ve tayfalarına bu sayede köşe döndürülmüştür.

* * *

Yukarıda denizlerdeki rezalete özellikle değindim.
Fırsat bulursam önümüzdeki günlerde yine değineceğim.
Denizlerdeki ve karadaki özelleştirme dümenlerini önlemek ne yazık ki mümkün olmadı.
Şimdi ilk sırada şeker rezaleti var, hiç değilse sayın halkımızı uyaralım da onu önlemeye çalışalım.