Sevgili okurlarım, karşımızda Türkiye’nin başına yıllardan beri bela olan bir olgu var.
Suriye olayı!
İstisnasız her Türk vatandaşını olumsuz etkisi altına alan bir durum...
Bu gereksiz sorunu çözebilmek amacıyla hepimizin cebinden para çıkıyor. Nasıl oldu demeyin, farkına varmamış olsanız bile gerçekten çıkıyor. Bedelini hepimiz yeni vergiler ve zamlarla ödüyoruz.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Türkiye’ye terör ihraç etmiyordu. Sınırımız sakindi.
Geleneksel sınır kaçakçılığı dışında olan biten bir şey yoktu.
İki ülke arasındaki dostluk ilişkileri tavan yapmıştı.
Recep Bey ve Esad arasında dostluk köprüleri oluşmuş, iki ülke arasındaki vizeler bile kaldırılmıştı.
Türkiye’den Suriye’ye ve Suriye’den Türkiye’ye geçiş serbestti.
Recep Bey ve Esad arasındaki dostluk ilişkileri de muhteşemdi.
Eşleriyle birlikte birbirlerini ziyaret ederler, sarılıp öpüşürler ve dostluk nutukları atarlardı.
Bu gerçekleri, bu sahneleri yakın geçmişe bakıp lütfen anımsayın.

★★★

Recep Bey bu yakın dostluk ilişkilerini seçim ortamında düzenlediği mitinglerde özellikle dile getirirdi. İşte Gaziantep mitinginden birkaç cümle:
“Dostumuz ve kardeşimiz Suriye ile ilişkilerimiz giderek gelişiyor. Vizeleri karşılıklı olarak kaldırdık. Bu olanlardan memnun musunuz?..”
Ahali topluca bağırıyordu:
“Evet, çok memnunuz...”

★★★

2011 yılında, bir anda her şey değişti.
ABD, Esad rejimini devirmeye karar vermişti. Bu konuda bizimkilere talimat verildi:
“Biz bu kararı aldık, siz de katkıda bulunmak zorundasınız!”
Başbakan Recep Bey,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Bu ikili Suriye olayına balıklama daldı.
Amaçları Esad’ı devirip Osmanlı döneminde vilayetimiz olan Suriye’nin hiç değilse bir bölümünü ele geçirmekti.

★★★

Gözü kapalı giriştikleri bu maceranın başını sonunu hiç düşünmediler.
Ülkesindeki iç isyanlarla boğuşan Esad hazır zayıf düşmüşken parsayı toplayacaklardı!
Milyonlarca Suriye vatandaşı Türkiye’ye sığındı ve bu göç dalgasıyla birlikte başımıza büyük bela açıldı.
Milyonlarca Suriyeli...
Atsan atılmaz satsan satılmaz.
Bunları kurduğumuz kamplarda tam pansiyon ağırlamaya başladık.
Milyarlarca dolar harcadık.
Fakat akın durmuyordu.
Kamplara sığmadılar ve Türkiye’nin dört bir yanına dağıldılar.
Bela artık başımıza çöreklenmiş, devletin ve milletin paraları Suriyelilere hortumlanmaya başlamıştı.

★★★

Askerimiz Suriye’ye girdi, terör örgütleriyle çatışmalar oldu.
Nice şehitler verdik.
Ancak Suriye ordusuyla aramızda bir tek çatışma bile olmadı.
Esad rejiminin yıpranmasından yararlanan IŞİD, PYD gibi terör örgütleri Suriye’nin belli bölümlerini ele geçirmişti.

★★★

Türkiye’ye göçen sığınmacılar ülkenin dört bir yanına dağılıp başımıza bela olduktan sonra, bunlara yeni haklar ve ayrıcalıklar sağlandı.
Arapça eğitim veren okullar kuruldu.
Tüm sağlık hizmetleri beleş oldu.
Üniversitelerimize Suriyeli kontenjanları getirildi.
Ve belki de ön önemlisi, Suriyeliler ucuz işçi oldu!
Sigortasız, ölmüş eşek fiyatına çalıştırılan on binlerce zavallı ve çaresiz gariban.

★★★

Üstelik bu süreçte çok sayıda il ve ilçemiz Arap kentlerine dönüştü....
Onlara özel mahalleler oluştu.
Kavgalar, hırsızlık olayları arttı.
Düşünün ki MHP Gaziantep milletvekili bile konuşma yapıp “Bizim ilimiz Arabistan’a döndü. Suriyeliler Türklerle çatışıyor. Bu soruna çözüm bulunsun” demeye başladı!
Sözün özü:
Suriye konusunda bir hayal uğruna milyarlarca dolar harcadık ve başımıza nice belalar aldık. Olan Türk Milleti’ne oldu.

★★★

Sevgili okurlarım, burada uzun süredir hep aynı soruyu soruyorum ve bunun temel soru olduğuna inanıyorum:
“Ya cumhurbaşkanı, ya da hükümetten birileri çıksın ortaya ve bizim bu Suriye olayında kazancımız maddi ve manevi açıdan şu olmuştur desin.”
Bilanço nedir?
Hayır, bu soruya asla yanıt veremiyorlar!..Zira hiçbir kazancımız olmadığını en iyi onlar biliyor. Zamanında büyük bir yanlış yapıp bu işe balıklama daldılar. Şimdi konuşmaları o yüzden mümkün olmuyor.
Öbür yanda ise (beğenelim veya beğenmeyelim) Esad giderek güçleniyor.
Çok önemlidir, bazı ülkeler Şam’da büyükelçiliklerini yeniden açmaya başladı.
Trump hariç bütün dünyada “Esad’ı tanımak gerek” rüzgarları esiyor.
Biz ise Türkiye Cumhuriyeti olarak hadisenin maddi ve manevi bütün yükünü omuzladık, “Allah kerim” diyoruz.
Suriye rezaleti konusundaki ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk artık gizlenemiyor.
Bu işin sağa sola posta koymakla çözülmediğini inşallah anlamışlardır ama çok geç kaldılar. Geçmiş olsun!