Sevgili okurlarım, bir köşe yazarı olarak aynı konuyu sık sık dile getirmek insanın canını gerçekten sıkıyor.
Yazıları sadece yazanlar değil, bazı okurlar da sanırım aynı şeyi düşünüyor...
“Kardeşim niye aynı konuyu bu kadar sık yazıyorsun, biz hep aynı konuyu karşımızda görmek zorunda mıyız?”
Daha çok sayıda okuyucu ise tam tersini düşünüyor:
“Ellerinize sağlık... Aman bu konuyu unutturmayın, gündemden düşürmeyin...”

★★★

Kendi açımdan söylüyorum, Suriye konusu benim için bu konuda ilk sırayı alıyor...
Ve dolayısıyla bu hadiseyi burada sık sık karşınıza getirmek zorunda kalıyorum.
Suriye rezaletine 2011 yılında bulaştık, balıklama daldık.
Komşumuz olan ülkede çok ciddi bir iç savaş başlamak üzere idi.
Bu hadisenin içinde PKK, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), İslamcı örgütler, kimi ve neyi ararsanız vardı.
Hepsinin amacı aynı idi:
Esad rejimini devirip Suriye topraklarını kendilerine göre ele geçirmek, İslam devleti, ya da Kürtçü bir devlet kurup parsellemek!

★★★

Savaş giderek kızıştı ve milyonlarca kişi Türkiye’ye sığındı. Onları biz beslemek zorundaydık. Bu iş öyle kolay değildi.
Bir bölümü kamplara alındı. Onlar için aş evleri, okullar, hastaneler kuruldu...
Ve biz bu insanları yıllardan beri besliyoruz.
Milyarlarca dolar para harcadık...
Ve harcamayı sürdürüyoruz.
Recep Bey hep yakınıyordu:
“Batı dünyası bu harcamalarımıza katılmıyor. Çok zor durumdayız. Para bekliyoruz!”

★★★

Sen sonunu görmediğin, sonunu bilemediğin böylesine bir maceranın göbeğine balıklama dalarsan olacağı budur kardeşim!
Bizim iktidarın bütün amacı Esad’ı devirmekti. Devrileceğine inandıkları için Esad’a karşı vuruşan İslamcı terör örgütlerine maddi ve manevi her türlü yardımı yaptılar. O kadar ki, onları maaşa bağladılar.
Bir sürü maceracı paralı teröristten oluşan ÖSO geçenlerde açıklama yaptı:
“Suriye’de Türk parasının değeri kalmadı. Maaşlarımız bize Türk Lirası olarak değil, Suriye dinarı olarak verilsin.”  
O iki paralık teröristler aynen böyle dediler.
Düştüğümüz duruma bakar mısınız!

★★★

Suriye olayı giderek bütün dünyada dal budak sardı. İşin içine ABD, Rusya, İran, İsrail ve bazı Arap ülkeleri girdi.
Suriye’de askeri harekatlar düzenledik, nice şehitler verdik.
Uçağımız düşürüldü.
Bir sürü ülke ile durup dururken papaz olmayı başardık!

★★★

Türkiye’yi yönetirken büyük hülyalar içinde yaşayanlar güya Esad’ı devirecek ve iki hafta içerisinde Şam’ı ele geçirip Emeviye camisinde cuma namazı kılacaklardı.
Fakat gelin görün ki, adam sağlam çıktı ve devrilmedi.
Devrilmediği gibi, şimdi kaybettiği topraklarını geri almak üzere.
Ama bu süreçte bütün Suriye baştan aşağı harabeye döndü.
Yakıldı ve yıkıldı.
Yüz binlerce insan öldü, öldürüldü. Kaçabilenler şanslı idi!
Türkiye’yi yöneten aymazlar ülkemizi maddi ve manevi açıdan korkunç açmazlara soktu.
Suriye ile aramızda 911 kilometrelik bir sınır var. Bu sınır delik deşik oldu.

★★★

Sevgili okurlarım, yazımın girişinde vurguladığım konu işte bu idi.
2011 yılında, bundan yedi yıl önce savaş başladığında, Recep Bey iktidarı vardı.
O iktidar, Davutoğlu Ahmet vesaire gibi bazı üst düzey yetkililerin değişmiş olmasına karşın bugün de aynen devam ediyor.
Tek söz sahibi olan o gün Recep Bey idi bugün de öyle!

★★★

Değil sonunu, bir adım ötesini bile düşünmeden Suriye olayının tam göbeğine daldılar...
Ve manevi kayıplarımızı, şehitlerimizi falan da unutsak bile Türkiye’yi parasal açıdan milyarlarca dolar zarara uğrattılar.
Şimdi bu iktidara burada bir kez daha soruyorum:
- Bu Suriye macerasından bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak herhangi bir maddi veya manevi kazancımız oldu mu?
- Yedi yıl boyunca ne kazandık?
Bugün döviz zıpladıysa, bütçe açığı ile birlikte enflasyon patladıysa, bunların her birinde bu aymazlığın çok büyük payı var.

★★★

Recep Bey’in uçağına çağrılı olan özel-yandaş gazeteciler, beyefendiye yukarıdaki iki soruyu ne yazık ki soramıyorlar...
Zira sordukları takdirde onu kızdıracaklarını, uçağa bir daha davet edilmeyeceklerini çok iyi biliyorlar.
Daha sorulması gereken çoook sorular var ama ben her seferinde bu iki basit soruyla  yetiniyorum...
Ve ne ilginçtir ki, yanıt veremiyorlar.
Her gün ekranlarda ve yazılı basında boy gösteren kadrolar, bu konuda suskun!
İşlerine gelmeyince ağızlarını bıçak açmıyor!

plusbanner2x