Sevgili okurlarım, zaman ne kadar hızlı geçiyor... Türkiye’yi ayağa kaldıran Gezi olaylarından bu yana tam beş yıl geçti.
Gezi bir mucize idi, bir daha olup olmayacağını bilemeyiz.
Başta İstanbul olmak üzere özellikle büyük kentlerimiz ayağa kalkmış, iktidarı protesto ediyordu.
Olayların gerçek nedeni Taksim’deki Gezi Parkı’nda bazı ağaçların kesilmesi ve çadırların yıkılması değil, AKP iktidarının toplum üzerinde kurduğu baskı rejimine karşı oluşan büyük tepki idi...
Olaylar bir anda patladı, milyonlarca insan sokaklara döküldü...
Ve baskı ortamı büyük bir hızla yeniden oluşturuldu.
Polis ateş ediyor, gaz sıkıyordu.
O kadar çok sıktılar ki, eldeki gaz stokları bitti ve yeniden, çok acil olarak yurtdışından gaz ithal etmek zorunda kaldılar!
Hiç beklemediği olaylarla karşılaşan hükümet korkmuştu.

* * *

Polisten kaçan yüzlerce genç son çare olarak camilere sığındı ve sonrasında büyük yalanlar yine piyasaya sürüldü:
Camilerde içki içtiler!
Bu yalanlara inanan mutlaka olmuştur.
Gezi olaylarının beşinci yılında şimdi geriye doğru baktığımızda, karşımıza ilginç gerçekler çıkıyor ve şunu söylüyoruz:
Gezi bir mucize idi.
Evet, öylesine sindirilmiş, korkutulmuş, narkozlanmış ve baskı altına alınmış bir toplumun bir anda birkaç ağaç kesildi diye böylesine tepki vermesine başka bir tanımlama yapmak mümkün değildir.
Hadise Türkiye’nin dört bir yanında kendiliğinden oluşmuştu.
Organize eden örgütler ve elebaşılar yoktu.
Yasa ve ahlâk dışı bir tek olay bile olmamıştı.
Yağma ve çapulculuk yapılmamış, kimsenin canına ve malına zarar verilmemişti. 

* * *

Gezi deyince akıllarda kalan bir başka olayı şimdi birlikte anımsayalım.
Recep Bey Meclis kürsüsünde sert bir konuşma yaptı. İstanbul’da AKP’li Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun yeni doğum yapmış gelininin Kabataş’ta Gezi’ciler tarafından saldırıya uğradığını iddia etti.
Hemen ardından, yandaş gazetelerde gelin hanımla yapılan düzmece söyleşiler piyasaya sürüldü.

* * *

Hanımefendi anlatıyordu:
“Kabataş iskelesinde kocamla buluşacaktık, onu bekliyordum. Yanımda çocuk arabasındaki bebeğim vardı. Bu sırada karşıdan 100 kişilik bir güruh belirdi. Kadınlar üzerime saldırıp başörtümü yere attılar. Bana küfrediyorlardı...”
Oysa Gezi olaylarında bir tek kişinin bile örtüsüne yan gözle bakılmamıştı.
İşin sonrası daha da ilginç!
“Sonra yanıma başka gruplardan erkekler geldi. Belden yukarıları çıplaktı. Başlarında bandanalar sarılıydı, ellerinde deri eldivenler vardı.
Bana doğru yaklaştılar, bebeğimi yere fırlattılar, arabasını elimden aldılar.
Beni zorla yere yatırdılar ve hepsi birden üzerime işediler. Ne kadar yıkansam da üzerimdeki idrar kokusu günlerce geçmedi...”
Genç kadın yandaş havuz medyasına bu yalanları sıralıyor ama fotoğraf çektirmiyor, ismini vermiyordu.
Türkiye onun kim olduğunu Recep Bey konuşunca anladı.

* * *

Gelin hanımın yalan söylediği en baştan belliydi. Uzmanlar bu konuyu şöyle yorumladı:
“Örtülü genç anne belli ki hem özel yaşamında, hem de aile yaşantısında büyük baskı altında. Böyle bir fırsat düşürüp yandaş medyaya konuşunca psikolojik olarak biraz olsun rahatladı ve üzeri çıplak, bandanalı, deri eldivenli erkeklerden, onlar tarafından zorla yere yatırılıp üzerine işendiğinden falan söz etti.
Başka bir deyişle, bir anlamda tecavüze uğradığını iddia edip cinsel fantezilerini dile getirmiş oldu...”

* * *

Kamuoyunda tartışma sürüyordu. İşte bu aşamada devreye hemen bazı liboş-dönek-ilkesiz gazeteciler sokuldu.
Onlar olayın gerçek olduğunu iddia ediyordu!..
Örneğin o sırada Hürriyet’te olan İsmet Berkan şöyle yazdı:
“Olay doğrudur. Gelinin başına bunlar gelmiş. Ben olayın videosunu gördüm.”
Aradan bir süre geçti ve köşeye sıkışan İsmet Berkan yalan söylediğini itiraf edip okurlarından özür dilemek zorunda kaldı.
Gezi olaylarına katılanların camilere girip içki içtikleri yalanından sonra bu Kabataş olayının da tamamen düzmece olduğu ortaya çıkmıştı.
İktidar, Gezi’den çok korkmuştu...
O yüzden bir sürü yalan üretmek zorunda kaldı.
Yalanlar... Her konuda yalanlar!

sozcu-banner-1