Sevgili okurlarım, Suudi hırsızlarının İstanbul’da yarattığı rezalet henüz sona ermedi. Üstelik bildiğimiz kadarıyla herhangi bir somut gelişme de olmadı.
Ne konsolosun evi arandı, ne de konsolosluk binası.
Gerçi o aramalardan bir şey çıkmayacağını hepimiz biliyoruz ama... Yine de küçük bir umut!
Ülkelerinden İstanbul’a birkaç saatliğine gönderdikleri adamlar son derece profesyonel meslek erbabı.
Eğer gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı içeride öldürdülerse, kesip biçtilerse, izleri nasıl yok ettiklerini, ya da iz bırakıp bırakmadıklarını (şimdilik) bilen yok.
Türk uzman ekipler içeriye tam kadro girip günlerce araştırmadıkları sürece de cinayetin esrarı çözülmeyecek.
Dün de yazmıştım, benim tahminim bu gazetecinin uçakla Suudi Arabistan’a (ölü veya diri), dokunulmazlığı olan diplomatik kargolarla kaçırıldığı doğrultusunda.

★★★

Evet, Suudi Arabistan, petrol zengini diğer Ortadoğu ülkeleri gibi, bir hırsızlar ülkesidir.
Hırsız deyince evden para aşıran sokak hırsızlarını kastetmiyorum.
Yönetim kademesi A’dan Z’ye büyük hırsız...
Milyar dolarla oynuyorlar, halklarını soyup soğana çeviriyorlar.
Kendilerine muhalif olanları dünyanın pek çok ülkesinde temize havale ettiler, bazılarını kaçırdılar.

★★★

Bunlarda her marifet (!) var.
Bunlar petrol ve para şımarığı küstah, utanmaz adamlar.
Cinayet işlerler, adam kaçırırlar, her haltı yiyip sonra da sessizliğe bürünürler!
Şimdi size bunların unutulmuş bir marifetini daha anlatayım, aklınız durur.

★★★

Geçen yılın kasım ayındayız. Suudi Hükümeti Lübnan’a bozuk atıyor, Başbakan Saad Hariri’yi İran’la olan yakın ilişkileri nedeniyle sık sık tehdit ediyor, “Sonucuna katlanırsın” diye posta koyuyor.
Günün birinde Hariri’yi ülkelerine davet ettiler...
Hariri başına gelmesi mümkün olayları tahmin ettiği için gezisini dış dünyaya da duyurdu, kendisinin izlenmesini istedi.
Suudi Arabistan’a gitti...
Hava limanında kendisi için protokol karşılaması düzenlenmemişti.
Sivil görevliler koluna girip onu bilinmeyen bir yere götürdüler.

★★★

Orada Suudi yetkililer başına üşüştü...
Biraz tehdit, biraz tokat...
“Başbakanlıktan istifa etmezsen buradan sağ çıkamazsın...”
Biraz direndi ama yapacağı bir şey yoktu...
Adamı devlete ait El Arabiye televizyonuna çıkardılar.
Hariri eline verilen yazılı metni okumak zorunda kaldı.
“Lübnan Başbakanlığı görevinden istifa etmiş bulunuyorum. Bu istifaya kendi özgür irademle karar verdim!..”

★★★

İstifa etmişti ama Suudiler ellerine düşen esiri bırakmak niyetinde değildi.
Esaret süresi giderek uzuyordu.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn konuştu:
“Başbakanımız Suudi Arabistan’da rehin alınmıştır ve büyük baskı altındadır. İstifası da baskıyla alınmıştır. Kabul etmiyoruz.”
Suudi Arabistan Hükümeti alay eder gibi açıklama yaptı:
“Hariri bizim konuğumuzdur. Ne zaman isterse ülkesine dönebilir!”
Günler geçiyor ama adamı bir türlü bırakmıyorlardı.

★★★

17 gün sonra bıraktılar...
Devreye bizzat Fransa Cumhurbaşkanı Macron girmişti.
Başka Batılı ülkeler de adamın bırakılması için Suudilere baskı uygulamıştı.
Hırsızlar gördü ki pabuç pahalıdır, bırakmak zorunda kaldılar.
17 gün sonra “Tahliye edilen” Hariri doğruca Paris’e uçtu ve Macron tarafından kabul edildi. Yaşadıklarını ona anlattı.
Macron “Onu biz kurtardık” dedi.
Şimdi ülkesinde görevini sürdürüyor ama her an Suudiler tarafından öldürülme korkusuyla...

★★★

Sevgili okurlarım, dünyanın 21. Yüzyıl uygarlık ortamında ne yazık ki Suudi Arabistan gibi böyle ülkeler de var.
Türk toplumu olarak hepimiz bu Hariri olayını çoktan unutmuş, hatta o zaman üzerinde bile durmamıştık. Bu gerçeği özellikle anımsatmak için kısaca anlatmaya çalıştım.
Bir yabancı ülkenin başbakanını rehin alan, esir tutan ve zorla televizyona çıkarıp istifa ettiren Suudi Arabistan, şimdi İstanbul’daki konsolosluk binasında, kendisine muhalif olan bir gazeteciyi öldürttü.
Hem de ülkesinden özel ekipler göndererek!..

★★★

Sergilenen yüzsüzlüğe özellikle dikkat ediniz. Bunca kıyamet kopuyor ama şöyle bir açıklama yapamıyorlar:
“Cemal Kaşıkçı’ya bizim tarafımızdan herhangi bir zarar gelmemiştir. Konsolosluğumuza şu saatte girmiş, şu saatte çıkmıştır. İşte kamera kayıtları!..”
Onlar suçlu ama sessiz, bizim hükümet derseniz daha da sessiz!
Aradan günler geçti... Konsolosluk binasına ve konsolosun şaibeli, karanlık konutuna bir türlü girip gerekli aramaları yaptıramadılar.
Hiç kuşkum yok, (eğer var idiyse) içerideki delillerin tamamı bu süreçte yok edildi. Bundan sonra girseler de hiçbir sonuç alamazlar.

★★★

Orada bir ülke var Ortadoğu’da... Petrol zengini, para şımarığı...
Bazen katil, bazen korsan!
O ülkenin yönetimi hırsızlık, ahlaksızlık ve din ticareti üzerine kurulu...
Kendi muhaliflerini öldürtüyor, başbakan kaçırıp rehin tutuyor!
Adı Suudi Arabistan...
Birinci Dünya Savaşı’nda ihanete uğrayan on binlerce Mehmetçiğimizin kanları, onların dedelerinin entarileri üzerinde duruyordu.