Sevgili okurlarım, bazen geçmişe bakıyorum, “Ne güzel günlermiş onlar” diye hayıflanıyorum.
Basında bir zamanlar, haklarını alamayanların ve haksızlığa uğradığını iddia edenlerin başvuracağı bir sendika vardı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası.
Medya patronları ile sendikamız arasında belli sürelerle toplu iş sözleşmesi imzalanır, ücretlere zam gelir ve çeşitli sosyal haklar verilirdi.
Sendika olayına en büyük saygıyı gösteren işveren ise, her zaman minnetle andığımız rahmetli patronumuz Erol Simavi idi.
Büyük patron...
Amiral gemisi Hürriyet’in sahibi olan Erol Simavi.

* * *

Hangi yıl olduğunu ve rakamları şimdi anımsamıyorum, yine toplu iş sözleşmesi imzalama zamanı gelmişti. O sırada Hürriyet’te yazıyorum. Diyelim ki sendika yüzde 20 zam istemişti. Görüşmeler sürüyordu...
Bir gün gazetenin genel müdürü Özcan Ertuna’dan bütün çalışanlara teleksle tebligat yapıldı:
“Türkiye Gazeteciler Sendikası ücretlere yüzde 20 zam istemiştir. Ancak Erol Bey bu artışı az bulmuş ve zammın yüzde 30 olarak yapılmasına karar vermiştir.”
Hepimiz hem şaşırmış, hem de mutlu olmuştuk. Bir patron, çalışanlarına böyle bir cömertlik yapıyordu, inanılmaz bir şeydi.
Sendikalı yıllarımızın bir özelliği daha vardı.
Çalışanlara her yıl ayrıca dört maaş ikramiye verilirdi.

* * *

Yıl 1994... Erol Bey Hürriyet’i satmaya karar verdi. Kendisi işi bırakacak ve tümüyle yurtdışına yerleşecekti... Bu kararı niçin vermişti?.. Zira gazeteyi emanet edeceği bir yakını yoktu.
Tek oğlu olan, babasının adını taşıyan Sedat Simavi’nin bu işlerle uzaktan yakından ilgisi olmamıştı. O doğa ile ilgilenir, avcılık yapar, kendi hayatını yaşardı...
Ve gazete 400 milyon dolar gibi çok ucuz bir fiyata, Aydın Doğan’a satıldı.
Erol Bey bu anlaşmayı nasıl imzaladığını bir gün bana anlatmıştı:
“Aydın’la bir otelin barında buluştuk. Yanımızda bu satışa aracılık eden avukat da vardı. Pazarlık kısa sürdü. Fiyatı bir kağıt peçetenin üzerine yazıp ikimiz de imzaladık. Ayrıca ikimiz de avukata birer milyon dolar aracılık parası ödedik!”

* * *

Gazetenin beklenmedik bir biçimde satılması bütün Hürriyet çalışanlarını şok etmişti.
Satıştan hemen birkaç gün sonra bizim Ankara bürosuna beklenmedik bir misafir (!) geldi:
Noter!
Haberi daha önce duymuş ama inanmamıştık:
“Bütün çalışanlar noter kanalıyla istifa edecek, etmeyenlerin görevine son verilecektir.” Noterler aynı gün İstanbul dahil Türkiye’deki bütün Hürriyet bürolarına gitti ve istifaları tek tek topladılar. O sırada Milliyet’in sahibi olan çiçeği burnunda yeni patronumuz Aydın Doğan, bu yaptığı ile basında sendikayı yok etme konusunda ilk adımı atmış oldu.
Onu örnek alan medya patronlarının çoğu, personel üzerinde aynı baskıyı uyguladı ve çalışanlar sendikadan istifa ettirildi.
Aydın Doğan böylece, bizim sektörde sendikalaşmayı yok eden ilk patron olmayı başarmıştı!
Ama kulaklara önceden fısıldanan sözler ilginçti:
“İstifa etmeyenin görevine son verilecektir.”

* * *

Erol Simavi’nin Hürriyet’inde genel yayın yönetmeni, yani gazetenin başındaki yönetici Ertuğrul Özkök’tü. Onu göreve Erol Bey getirmişti.
Peki yeni patron Aydın Doğan acaba onu yerinde tutar mıydı?
Bu konuda çeşitli görüşler vardı...
En başından beri şunu savunanlar haklı çıktı:
“Ertuğrul oynak, kıvrak, ilkesiz, her devrin adamı bir arkadaştır. Ne yapıp yapar, Aydın Bey’i de kafakola almayı başarır ve görevine devam eder!”

* * *

Gazeteye, gerek yazı işleri kadrosuna ve gerekse yazarlar arasına Ertuğrul’un içeriden ve dışarıdan bulup piyasaya sürdüğü seçmece karpuzlar getirildi.
Liboşlar, ikinci cumhuriyetçiler, bazı ne idüğü belirsiz tipler...
Burada bir örnek vereyim.
Hürriyet’in bütün Avrupa ülkelerinde satılan Almanya baskısı vardı.
Ortalama günlük satışı 100 bin’i bulurdu.
Başında, ödün vermez bir Atatürkçü olan gazeteci arkadaşımız Ertuğ Karakullukçu vardı.        

* * *

Ertuğrul Özkök’ün bazı Alman firmaları ve Alman hükümeti ile arası çok iyi idi. (Sonra o Alman firmalarıyla çeşitli ortaklıklar kurdular.)
Karakullukçu derseniz, Alman hükümeti ondan şikayetçi idi.
Suçu (!) Almanya’da yaşayan Türklerin sesi olmak, onların haklarını savunmaktı...
Ve Ertuğ Karakullukçu da görevden alındı. Yeni ekip aynı biçimde liboşlardan miboşlardan oluşturuldu.
Bugün Almanya Hürriyet’i soracak olursanız, o iş çoktan bitti!
100 bin satan gazetenin satışı 3 bin’e indi ve hiçbir ağırlığı kalmadı. Yakında kapatılacak. 

* * *

İnanılmaz işler yaptılar, gazetenin bazı köşelerini “Hürriyet her türlü görüşe açıktır” gibi uydurma gerekçelerle alâkasız tiplere açtılar.
Aydın Doğan’ın beş muhabirinin Başbakanlık’a girişini yasaklayan (Tayyip Erdoğan’ın basın danışmanı) Akif Beki bile, gelen emir sonucu köşe yazarı yapıldı.
Daha anlatacak neler var neler...

* * *

Hep korktular ama korkunun ecele faydası yoktu.
Kendilerini Tayyipgiller iktidarına bir türlü beğendiremediler.
Haksız ve hukuksuz getirilen trilyonluk vergi cezalarıyla boğuşmak zorunda kaldılar.
Şimdi Doğan Grubu’nun bütün medya organları, televizyonlar dahil, yandaş medya patronu Erdoğan Demirören’e satıldı.
Kendileri ettiler kendileri buldular!
Tam da en önemli seçimler öncesinde Türkiye’ye yazık ettiler.