Sevgili okurlarım, Cumhuriyet tarihimizin ilk sanayi kuruluşları olan şeker fabrikalarından 14’ü özelleştirilmek, başka bir deyişle peşkeş çekilmek üzere.
Okurum Şevket Sürek bu konuyu incelemiş, “Bir Dönemin Tanıkları” isimli kitabında ele almış, Atatürk’ün önderliğinde kurulan şeker sanayimizin ilk günlerini anlatmış.
İşte o kitaptan ilginç alıntılar. Lütfen tarihlere dikkat ediniz:

* * *

“19 Nisan 1923’de şirketleşen ve ilk özel teşebbüs denilebilecek yatırım Uşak Şeker Fabrikası’dır. Uşaklı molla Nuri Ömeroğlu’nun gayretiyle kurulan bu fabrika aynı zamanda ilk şeker fabrikamızdır.
Molla Nuri Ömeroğlu şeker işiyle ilgilendiğinden olsa gerek, Atatürk’le tanıştırılırken heyecandan “Nuri Şeker” olarak takdim edilmiştir.
Fabrikanın temeli 6 Kasım 1925’de atılmış ve 17 Aralık 1926’da hizmete açılmıştır.
Fabrikanın kurucusu Molla Nuri Ömeroğlu’nun (Nuri Şeker) oğlu Muhsin Şeker, babasının kurduğu fabrikanın kuruluş hikayesini şöyle anlatmaktadır.

* * *

“Babam fabrikayı kurmadan önce, şekeri evimizde imal etmeyi başarmıştı. Köyümüzde yetişen şeker pancarını şehirdeki evimizde kazanlara koyup kaynatıyor, kabuklarını soyup rendeliyor, ağaçtan yapılmış sıkma makinesiyle sıkıp elde edilen şerbeti bulandırmadan başka kazanlara aktarıyor ve bundan köpük helvası (şekerli bir karışım) yapıyordu. Ben de yapılan helvaları pazara götürüp satıyordum. Şehirlisi köylüsü kapış kapış alırdı.
Babam bununla yetinmedi. Sayısız deneylerden sonra pancar kokusu alınmış koyu şerbeti elde etti, bunu dükkan dükkan gezdirdi ve “İşte bu, şekerin koyu şerbetidir” dedi.
“Şeker fabrikası yaptıralım tarlalarımızda bol bol “Çükündür” (pancar) yetişsin, hem paralarımız Avrupa’ya gitmesin, hem de çoluk çocuk, milletimiz bol bol şeker yesin” diyordu. O fabrikayı kurmak babam için ölümüne bir amaç olmuştu. (Kaynak; Uşak Şeker Fabrikası web sitesi.)

* * *

Nuri Şeker’in bu çabaları sonuçsuz kalmayacak ve küçük işletmesi fabrikaya dönüşecekti. Hem de hayli ilginç bir hikaye ile...
Nuri Şeker fabrika kurmak istemektedir ama devlet desteğine ihtiyacı vardır. Konuyu bir şekilde İsmet İnönü’ye aktarmayı başarır. İnönü asker kökenli olduğundan, sanayi ve ticaretle ilgili konularda atak olmadığından konuya pek ilgi duymaz.
Bir şekilde zamanın İktisat Bakanı Celal Bayar’a ulaşır ve talebinin Meclis’e götürülmesini ister. Bayar konuyu kavrar ve hemen Atatürk ile paylaşır. Atatürk konuyla ilgilenir. Hatta heyecanlanır.
Bayar’a “Yarın Bakanlar Kurulu’nu toplayalım, ben başkanlık edeyim. Orada kendilerine destek veririz böylece İnönü’yü de kırmamış oluruz” der.
Ertesi gün toplanırlar, Celal Bayar konuyu gündeme getirir. Atatürk “Bu tür girişimleri desteklemeliyiz” şeklinde bir konuşma yapar, Bakanlar Kurulu’na dönerek “Sizler de bu fabrikadan hisse almalısınız“ şeklinde tavsiyede bulunur ve “Açılış törenine beraber gidelim” der.

* * *

Böylece Nuri Şeker ve arkadaşları ilk şeker fabrikasını kurmak için faaliyete geçer. 600.000 lira sermayeli bu fabrikanın temeli atılır. Fakat daha sonra benzer girişimle kurulacak olan Alpullu Şeker Fabrikası önlerine geçer.
İlginçtir, şeker 1700’lü yıllardan beri bilinmekte, üretilmekte ve tüketilmektedir. Bu gerçek ortadayken Uşak’ta şekerci Molla Nuri Ömeroğlu bilinen teknolojiyi yok farz ederek şeker pancarından şeker üretmiş ve başarılı olmuştur.
Atatürk dahil hiç kimse “Şeker ithal etmeye devam edelim” dememiş Nuri Şeker’in bu buluşuna itibar etmiştir.
Bu bir ileri görüştür ve özgün buluşa destektir.

* * *

Türkiye’de ilk özel sektör girişimine örnek gösterilecek bu yatırım CHP döneminde devletleştirilmiştir. Uşak Şeker Fabrikası’nın kurulması sırasında Nuri Şeker’in bu teşebbüsü bir başka girişimci gruba cesaret vermiştir. Nuri Şeker’in girişimi devam ederken İstanbul’da da benzer bir faaliyet vardır.
Özel şahıslar ve milli bankaların katılımıyla 1925’de 500.000 lira sermaye ile İstanbul ve Trakya şeker fabrikaları T.A.Ş  kurulacak ve Alpullu Şeker Fabrikası 26 Kasım 1926’da üretime geçecektir.
Ardından Anadolu Şeker Fabrikası T.A.Ş. kurulacak ve Eskişehir’deki fabrikalarını 5 Aralık 1933’de hizmete açacaktır.
Dördüncü şeker fabrikası olan Turhal Şeker Fabrikası 19 Ekim 1934 de üretime geçecektir.
Böylece 1934 yılında hiç yoktan var ettiğimiz dört şeker fabrikamız olmuştur.

* * *

İşte böylesine amatör ve milli ruhla kurulan ve Cumhuriyet döneminin ilk sanayileşme örnekleri olan o fabrikalar, bugünlerde özelleşmek üzeredir.
Teknolojiler eskimiş olabilir. Verimli çalışmıyor görünebilirler. Aralarında kâr edenler de edemeyenler de olabilir.
Hepsine amenna!
Ama kâr edenleri satıp, etmeyenleri devletin sırtında bırakmak da ne?
Bu fabrikalar yeni teknolojilerle modern bir yapıya kavuşturulup o milli ruh korunacağına, sırf bütçeye kaynak yaratalım düşüncesiyle  “Satalım kurtulalım” olayı devreye giriyor ve Cumhuriyet tarihimizin ilk yerli ve milli sanayi girişimi yok edilirken şeker ithalatının kapıları açılıyor.
Hem de sessiz sedasız, yangından mal kaçırırcasına!

* * *

Bitmedi dahası var. Amerikalı tohum üreticisi Cargill Türkiye’nin bir tarım politikası olmadığını fırsat bilerek Türk şekeri ve şeker pancarı üzerine bir rapor hazırlıyor. Bu raporda “Şeker pancarı” tarımının kârlı olmadığı vurgulanıyor. Ve bunu sadece şeker konusunda yapmıyor. Birçok tarım ürününde benzer çalışmaları var ve sırayla devreye sokuyor.
Şeker pancarı tarımı durursa şeker fabrikalarının ithal nişasta bazlı hammaddelerle şeker üretmesi bekleniyor ki, bütün dünya nişasta bazlı şekerlerin sağlığa zararlı olduğunu tartışıyor. Hatta bazı kanser çeşitlerine sebep olduğu biliniyor.
Görünen o ki, “Yerli ve milli uçak” yapmaktan söz edenler, yerli ve milli araba yapmak hayaliyle uçanlar, hatta insansız tank yapmaktan söz edenler, yerli ve milli şeker fabrikalarını birilerine peşkeş çekerken nişasta bazlı şeker üreten Amerikalı Cargill’e teslim  olmak üzereler.

* * *

Bu 14 fabrika özelleşince yaklaşık 250 bin pancar çiftçisiyle 5 bin’e yakın şeker fabrikası işçisinin işlerinden olacağı biliniyor.
İddia o ki, satın alanlar bu fabrikaları ya hemen, ya da birkaç yıl çalıştırıp kapatacak.
Bazı fabrikaların arazileri zaten hayli kıymetli ve rantları çok yüksek. O zaman ülke tamamen ithal nişasta bazlı şekere teslim edilecek demektir.
Oysa,  Almanya ve Fransa gibi ülkeler nişasta bazlı şeker üretimini reddedip hâlâ şeker pancarından şeker üretmekteler. Bu ülkelerde nişasta bazlı şeker kotaları Fransa’da sıfır  Almanya’da yüzde 1.5 iken Türkiye’de yüzde 15.
Sonuç: “Fabrikaları satalım, üretim dursun, şekeri de ithal edelim!”
Artık aç gözünü Türkiye... Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!