Sevgili okurlarım, bugün geçmişten, yakın tarihimizden çok çarpıcı bir olayı sizlere bir kez daha, Kurban Bayramı vesilesiyle anlatmak istiyorum.
Bunların herkes tarafından bilinmesi ve asla unutulmaması gerekir.
Yıl 1918. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmek üzereyiz. Suriye, Irak, Filistin ve Arabistan cephelerindeki ordularımız, İngilizler karşısında çökmek üzere. İngilizler, Arapları çil çil altınlarla satın almış.
Araplar Türk Ordusu’nu, Mehmetçiği, dindaşlarını arkadan ve kalleşçe vuruyor.
30 Ekim 1918.
Bütün cephelerde on binlerce şehit veren Osmanlı yenildi, Mondros teslim anlaşması imzalandı. Anlaşma uyarınca silah bırakıyoruz, ordularımız teslim oluyor.

* * *

Peygamberimizin Ravza-i Mutahhara adıyla bilinen mezarı, kutsal Medine kentinde.
Komutanlığını Fahrettin Paşa’nın yaptığı Medine garnizonu, aylardan beri Araplar ve onlara destek veren İngilizler tarafından korkunç bir kuşatma altında.
Açlık, susuzluk, silahsızlık, her şey felaket.
Çaresiz kalan Fahrettin Paşa ordusuna emir yayınlıyor:
“Evlatlarım, çekirgeleri tavada pişirip yiyin. Ben yiyorum, çok güzel oluyor.”

* * *

Fahrettin Paşa Arap ihanetini ve olacakları önceden görüyor, Medine’nin elden çıkacağını anlıyor...
Ve Peygamberimizin mezarına Osmanlı padişahları tarafından uzun yıllar boyunca armağan edilen bütün değerli eşyaları, o görkemli hazineyi son trenlerden birine bir muhafız kıtası eşliğinde yükleyip İstanbul’a gönderiyor. İşte bazıları:
Hazreti Osman’ın ceylan derisine el yazmalı Kuran’ı, üzerinde pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı levhalar, pırlantalı, incili ve amberli tespihler, Kevkebi Dürri adlı 4 parça büyük elmas, her biri 50 kiloluk altın şamdanlar ve daha niceleri.
Medine, demiryolunun son durağı. Demiryolu, cephelerdeki ordumuzun tek can damarı. Araplar bu hatta sürekli sabotaj düzenleyip asker, yiyecek ve cephane sevkini engelliyor. İngiliz altınları doğrusu çok işe yarıyor!
Neyse ki bu hazine başkent İstanbul’a kazasız belasız ulaşıyor.

* * *

30 Ekim 1918. Mondros Antlaşması imzalanıyor, Osmanlı devleti teslim oluyor.
Fakat gelin görün ki Fahrettin Paşa Medine’de teslim olmayı reddediyor.
Evet, devlet teslim olmuş ama Medine komutanı teslim olmayı kabul etmiyor. Aylar boyu Medine’de Arap-İngiliz kuşatmasına direniyor.
Haçlı-Müslüman işbirliği, Türk ordusuna karşı sürüp gidiyor.

* * *

Çaresiz kalan ve İngilizlere mahcup düşen Vahdettin isimli hain padişah, Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Haydar Molla’yı bir İngiliz zırhlısıyla Cidde’ye, oradan Medine’ye gönderip, direnen Fahrettin Paşa’nın teslim olmasını istiyor. Paşa yine reddediyor.
Verdiği yanıt hep aynı:
“Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakmam. Al bayrak burada dalgalanacak.’’
Haydar Molla
İstanbul’a eli boş dönüyor!

* * *

Dünya askerlik tarihinde böyle bir olay yaşanmadı.
30 Ekim 1918 Mondros teslim anlaşmasıyla her şey bitmiş, devlet teslim olmuş, Fahrettin Paşa ise Medine’de direniyor. İngilizler ve işbirlikçi Araplar, Medine’yi bir türlü ele geçiremiyor.
Ocak 1919. Sonunda olan olur. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılır ve yaka paça yakalar.
Fahrettin Paşa, tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına bırakır ve garnizonla birlikte kuşatmacılara esir olur.

* * *

Fahrettin Paşa bir süre Mısır’daki esir kamplarında kalır. Sonra bütün yurtseverler gibi, o da İngilizler tarafından Malta Adası’na sürgün edilir. Esirliği boyunca çizmelerini ve üniformasını bir gün olsun üzerinden çıkarmaz.
2,5 yıl sonra Malta’dan serbest kalınca 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girer, vatan toprağını öper ve Kazım Karabekir Paşa ordusundan bazı birliklerle Batı cephesine geçiş yapar.
Ankara’da Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için ‘‘Daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır’’ der.
‘‘Çöl kaplanı’’ ve ‘‘Medine kahramanı’’ olarak bilinen, düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan’a Kâbil Büyükelçisi olarak atanır. Afganistan o yıllarda da bizim için çok önemli çünkü Türkiye’deki yeni rejimi tanıyan birkaç ülkeden biri.

* * *

Fahrettin Paşa sonraki yıllarda ‘‘Türkkan’’ soyadını alıyor. Hakkında yazılmış iki nefis kitap var. İkisinin de adı ‘‘Medine Müdafaası’’.
Birinin yazarı, Paşa’nın personel subayı Naci Kaşif Kıcıman, öteki ise Medine’de Kızılay (o günkü adıyla Hilal-i Ahmer)  görevlisi (istihbaratçı olduğunu tahmin ettiğim) Feridun Kandemir. Her ikisi de Medine’de Paşa ile birlikte görev yapmışlar.
Bunlar artık piyasada olmayan, ancak mutlaka yeniden basılıp okunması ve okutulması gereken kitaplar...

* * *

Aradan yıllar geçiyor, Feridun Kandemir bir gün Fahrettin Paşa’ya İstanbul’da, sokakta rastlıyor ve kendisinden, anılarını yazmasını istiyor. Yanıtını kitabından aynen aktarıyorum:
‘‘Evladım, herkes vatana karşı borçlu olduğu vazifeyi yapar ve orada iş biter.’’
Fahrettin Türkkan,
1948 yılında vefat etti. Ebedi uykusunu İstanbul’da, Rumelihisarı Mezarlığı’nda uyuyor.

* * *

Fahrettin Paşa olayı, dünyada eşi ve benzeri olmayan bir ibret belgesidir. İngilizlerle para uğruna işbirliği yapan dindaşlarımızın ihanetine uğrayan, devlet teslim olduğu halde Peygamberimizin mezarını onlara kaptırmamak için üç ay daha kelle koltukta, aç susuz direnen gerçek bir Türk ve Müslüman’ın öyküsüdür.
Ben bu kahramanlara büyük saygı duyuyorum. Bugün onlar sayesinde özgürüz. Allah hepsine rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar.
Gerçek dindar, gerçek Müslüman işte onlardı. Onlar aynı zamanda yurtseverdi. Bir Fahrettin Paşa ve benzerlerine bakın, bir de son yıllarda türeyen, Müslümanlık tüccarlığı yapan, bir eli yağda bir eli balda, ülkemizi peşkeş çeken din bezirgânı sahtekârlara ve onların ağa babası olan utanmaz arlanmaz hırsız siyasetçilere bakın!..
Acaba Müslüman olan kim!


* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Yarınki yazımda Fahrettin Paşa’nın, Araplarla İngilizlerin eline düşmesin diye o koşullar altında Medine’den kaçırıp İstanbul’a gönderdiği görkemli hazinenin tam listesini bir kez daha açıklayacağım. Herhalde şaşıracaksınız!

plusbanner2x