Sevgili okurlarım, Türkiye ilginç bir ülke oldu! Dünya liderimiz her konuda konuşuyor, görüşlerini dile getiriyor.
Hükümetin karar vermesi gereken ne varsa öncelik alıp fikirlerini beyan ediyor ve bunlar anında yerine getiriliyor!
Böyle bir yönetim biçimini hiç görmemiş ve duymamıştık.
Dünya liderimizin kürsülerde haykırdığı konuşma metinleri, danışmanları tarafından hazırlanıyor ve ona da okumak düşüyor.
Anladığım kadarıyla bu danışmanlar sarayda kafa kafaya verip tartışıyor:
“Yarın ne söyletelim ki olay yaratalım, manşetlerde yerimizi alalım!..”
Dünya liderimiz de onların hazırladığı metinleri okuyup her gün, her saat ve her dakika karşımıza çıkıyor!

* * *

Son olarak iki şey söyledi:
- İstiklal Marşı’nın bestesi iyi değildir, değiştirilsin!
- Afrin için marş düzenlensin!
O beste gerçekten iyi değildir ama çok uzun yıllardan beri ezberlemişiz, okuyoruz. (Osman Zeki Üngör’ün 1930 yılında kabul edilen bestesi.) Şimdi yeni beste yapılırsa bunu 80 milyon insanımıza nasıl öğretecek, nasıl okutacaksınız?
Afrin için marş, ya da türkü düzenlenmesine gelince, Orhan Gencebay vesaire gibiler bu işe zaten soyunmuş, yeni eserimiz yakında piyasaya sunulacakmış! Ama şunu iyi bilsinler, her marş tutmaz. Hele özel siparişle hazırlanan zorlama marşlar hiç tutmaz. Yakın geçmişimizde bunun nice örnekleri var.

* * *

İstiklal Marşımız birkaç gün önce gündeme yeniden gelince, yani fırsat bulmuşken, size bu olayın öyküsünü kısaca anlatayım dedim.
Şimdi biraz gerilere, 1921 yılına dönelim. 23 Nisan 1920 günü Meclis açılmış, İstiklal Harbi başlamış. Ordularımız, Anadolu’yu işgal edenlerle savaşıyor. Yunan ordusu Ankara yakınlarına kadar ilerlemiş. Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa.
Meclis bu duyarlı ortamda, yeni kurulan Türk Devleti için bir İstiklal Marşı hazırlatmak istiyor. 1920 yılı sonlarında bu amaçla bir şiir yarışması açılıyor ve katılımcılara 6 ay süre veriliyor.
Yarışmaya bu süre içerisinde tam 724 şiir gönderiliyor. O zamanki adı Maarif Vekaleti olan Milli Eğitim Bakanlığı, bu şiirleri değerlendirmek için komisyon kuruyor.
O dönemin Türkiye’sinde böyle bir yarışma düzenleyeceksiniz, bunu iletişim olanaklarının neredeyse sıfır olduğu bir ülkede herkese duyuracaksınız ve 724 şiir yarışmaya katılacak, zor iştir.

* * *

Bu şiirler tek tek inceleniyor, içlerinden altı şiir elemeyi geçip Meclis Matbaası tarafından bastırılıp milletvekillerine dağıtılıyor.
Ayrıca kazanan şiir için 500 lira ödül var. O zaman için çok büyük bir para.
O sırada Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ankara’da yaşayan ve aynı zamanda milletvekili olan ünlü şairimiz Mehmet Akif (Ersoy)’dan ayrıca bir şiir istiyor.
Elemeyi kazanan şiirler beğenilmemiş miydi, yoksa başka bir nedeni mi vardı?

* * *

Bunun üzerine Mehmet Akif (Ersoy) “Ben mebusum (milletvekiliyim), müsabakaya katılmam ama bir şiir yazıp size veririm” diyor.
Evinde yazmaya başlıyor ve “Kahraman ordumuza” ithaf ettiği şiiri bitirdiğinde, Maarif Vekaleti’ne teslim ediyor.
Yarışma sonuçlanıyor. Kazanan Mehmet Akif’in şiiri Meclis kürsüsünden Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey tarafından büyük bir coşkuyla okunuyor.
Büyük tezahürat ve alkışlar arasında ve oybirliği ile İstiklal Marşı olarak kabul ediliyor.
Günlerden 12 Mart 1921 idi...

* * *

İstiklal Marşı şiiri kabul edildikten hemen sonra kürsüden bir kez daha okunuyor ve bütün milletvekilleri bu kez ayakta dinliyor.
Meclis yetkilileri birkaç gün sonra Mehmet Akif Bey’e 500 liralık para ödülünü vermeye geliyorlar. Almayı reddediyor.
“Ben müsabakaya girmedim. Bu para benim hakkım değildir” diyor. (Bugünkü arsızların hırsızların kulakları çınlasın!)
Meclis yetkilileri ısrar ediyorlar... “Bu parayı kasamızda tutamayız. Siz alın, isterseniz bir yere bağışlayın” diyorlar.
Bunun üzerine parayı hastanede yatmakta olan yaralı gazilerimize bağışlıyor.

* * *

Sevgili okurlarım, şimdi sizlere bu yarışmaya katılan ve elemeyi kazanan altı şiirden birini ileteceğim.
O şiirleri hiçbir yerde bulamazsınız. Hepsi de unutulup gitmiştir.
Bunları, o dönemde Meclis’te memur olarak çalışmakta olan yazar Mahir İz’in 1975 yılında basılan “Yılların İzi” isimli kitabını okurken buldum.

* * *

İşte yakın tarihimize ışık tutacak o şiirlerden biri. Yarışmaya Ankara’dan A.S.’nin gönderdiği “İstiklal Türküsü” başlıklı şiir: (Rumuzla katılmış.)
“Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın/ Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın/ Ya ben, ya onlar diyen silahına dayansın/ Türk oğludur bu millet/ Türk’ündür bu memleket.
Düşman gözü tutamaz, yanar dağlar başını/ Bağrımızda saklarız vatanın her taşını/ Yurdumuza yan bakan döker göz yaşını/ Türk oğludur bu millet/ Türk’ündür bu memleket.
Can veririz her zaman hürriyetin yoluna/ Ya gazi ya şehitlik, ne devlettir kuluna/ Ata emanet etmiş namusunu oğluna/ Bize Türk oğlu Türk derler/ Hep bizimdir bu yerler.
Çok güncel bir olay çıkmadığı takdirde, yarınki yazımda size, 1921 yılında sonuçlanan İstiklal Marşı yarışmasına katılan, elemeyi geçmeyi başaran, ancak çoğu amatörce yazılmış diğer beş şiiri de ileteceğim.

* * *

Mehmet Akif Ersoy hakkında kısacık bilgi: Veteriner hekim. 1873’de doğdu, 1936’da vefat etti. 1920 yılında ilk Meclis’te Burdur milletvekili. Vaiz, hafız, Kur’an’ı Türkçeye çeviren. Ama yobaz ve din tüccarı değil.
İstiklal Marşı’nda “Türk” sözünü kullanmamıştır. “Türk Milleti” de yoktur. İki ayrı yerde “Irkım” denilir.
Unutmayalım, bu şiir yazıldığı ve İstiklal Marşı olarak kabul edildiği dönemde ne Sakarya zaferi kazanılmıştı, ne de 30 Ağustos zaferi.
Daha sonra yazmış olsaydı, Mehmet Akif belki de “Türk” diyecekti.