Sevgili okurlarım, Meclis’teki iki büyük muhalefet partisinde yaşanan bazı olayları insanın aklı almıyor.
Biri ana muhalefet partisi CHP...
Diğeri ise İYİ Parti...
Bütün olanaksızlıklara karşın ilk girdiği seçimde yüzde 10 oy almayı ve Meclis’e 43 milletvekili sokmayı başarmış olan bir parti...
Yiğitçe mücadele ettiler, sahipsiz kalan merkez sağ oylarını sahiplendiler.
Meral Akşener derseniz, yılların deneyimli siyasetçisi.
Adı bugüne kadar herhangi bir pisliğe bulaşmayan sağlam ve omurgalı bir parti genel başkanı.
Geçenlerde Afyon’da yaptıkları toplantıda bazı parti üyeleri tarafından eleştirilince küstü ve sütre gerisine çekildi:
“Genel başkanlıktan istifa ediyorum, bundan sonra aday olmayacağım...”

* * *

Partililer telaşlandı...
Evinin önünde toplandılar, yürüyüşler düzenlediler ve sloganlar attılar:
“Sensiz olmaz, lütfen bizi bırakma!”
Ancak Meral Hanım kararlıydı...
Nuh diyor peygamber demiyordu.
Acaba naz mı yapıyordu, müşteri mi kızıştırıyordu, partideki genel başkanlığını  bu taktikle daha da sağlamlaştırmak mı istiyordu...
Gerçi bunları yapacak biri değildi ama insanların aklına yine de bu sorular geliyordu...

* * *

Pazartesi günü bizim gazetenin manşetinde Saygı Öztürk’ün ilginç bir haberi vardı.
Partinin bazı üst düzey yöneticileri son çare olarak kendisini bir kez daha ziyaret edip şöyle demişler:
“Bırakıp giderseniz bu ülkenin çocuklarına ve torununuz küçük Pars’a ne diyeceksiniz? Şunu iyi biliniz ki böyle bir dönemde bizi bırakırsanız milyonlarca insan ‘Meral Hanım en zor dönemde bırakıp kaçtı’ diyecektir. Bu ülkenin çocuklarına ileride ne diyeceksiniz? Torununuz Pars’a bile ‘Bırakıp kaçtı’ derler...”

* * *

Anlaşıldığı kadarıyla en akıllıca yöntemi bulmuşlar, Meral Hanım’ı en duygusal yerinden, üç yaşındaki torunu Pars’tan yakalamışlar!..
Bu duygusal çözüm önerisi etkisini hemen göstermiş ve genel başkan şöyle demiş:
“Tamam tamam, haklısınız. Ben bu ülkenin çocuklarına kıyamam. Kurultay hazırlıklarına hemen yarın başlayalım...”

* * *

Meral Hanım kusura bakmasın ama o süreçte yanlış davrandı.
Eleştiriler elbette olacaktı ama kendisine “Git” diyen yoktu.
Zaten partinin genel başkanlığına soyunacak ikinci bir kimsenin varlığı da söz konusu değildi,
O halde bunları niçin yaptı?
Hem partisini, hem de kendisini niçin böyle yıprattı?
İnanın ben anlayabilmiş değilim! Kimsenin de anladığını sanmıyorum.
Ama hem Türkiye’nin demokrasisi, hem de İYİ Parti’nin geleceği açısından mutlu bir olay yaşadık!
Bu olumlu gelişmeyi galiba Pars’a borçluyuz!
İYİ ki varmış!
Teşekkürler küçük Pars!

Ve CHP!


Sevgili okurlarım, CHP deyince sizin aklınıza ne geliyorsa, benim de o geliyor.
Bıktırıcı ve düzeyi iyice düşen kavgalar.
Şimdi bunlara noter, ıslak imza kavgaları da eklendi.
Günler geçti, haftalar geçti, süre doldu...
Ve Muharrem İnce ekibinin yeterli sayıda kurultay imzası toplayıp toplamadığı henüz belli değil.

* * *

Önümüzdeki mart ayında yerel seçimler yapılacak...
Türkiye’nin yüzlerce sorunu var.
Ülkemiz soyuluyor, peşkeş çekiliyor.
Enflasyon zıplamış, dış borçlar tavana vurmuş.
Meclis işlevini yitirmiş, istop etmiş durumda.
Tek adam rejimi yürürlüğe sokulmuş, muhalefetin sesi kısılmış...

* * *

Kim takar bu konuları!
CHP’liler, gerek Kılıçdaroğlu ve gerekse İnce ekipleri kendi dertlerinde.
Sen ben kavgası...
Kurultay yapılsın mı yapılmasın mı...
İki tarafın da haklı olduğu, haksız olduğu konular var.

* * *

Kendi aralarında bunca tartışmaya, kavga dövüşe girdiler ama bir gün olsun yüz yüze gelip şu veya bu biçimde bir uzlaşma ortamı aramadılar.
En kötüsü:
Birbirlerine karşı kin ve nefretle doldular, düşman oldular.

* * *

Bir kurultay yapılacak veya yapılmayacak, parti yönetimi değişecek veya değişmeyecek ama bunca kavgadan sonra araları hiçbir zaman düzelmeyecek!
Sadece o kadar da değil...
Bu kurultay kavgası ya karakolda bitecek, ya da mahkemede...
Bunlar olurken mart ayındaki yerel seçimler öncesinde adaylar belirlenecek, sonra karşımıza gelip bizden oy isteyecekler!

plusbanner2x