Sevgili okurlarım, burada kaç günden bu yana Kaşıkçı cinayetini kendimce irdelemeye çalışıyorum.
Bunun nedeni, iki paralık Suudi Arabistan karşısında ülkemizin küçük düşürülmüş olmasıdır.
Çok korkak ve ürkek davrandık...
Elimizde çok miktarda bilgi ve belge vardı.
Herifler kendi ülkelerinden İstanbul’a önce 15, hemen ardından da 3 kişiden oluşan infaz ekibi göndermişti.
Cinayetin ardından bu 18 kişinin ülkelerine sağ salim, kazasız belasız (!) tüymesine göz yumduk.

★★★

Bizimkiler henüz düşünme aşamasında idi!..
Konsolosluk binasına acaba girelim mi, girmeyelim mi!
Arama yapalım mı, yapmayalım mı!
Girersek ve arama yaparsak acaba Viyana Sözleşmesi hükümlerini çiğnemiş olur muyuz!
Bizim arkadaşlar bunları düşünürken aradan günler geçti ve bir sürprizle daha karşılaştık.
Cinayetin her aşamasını bilen Suudi Başkonsolosu da gözlerimizin önünde ülkesine kaçmayı başardı.
Evet, cinayetin her aşamasını biliyordu...
Üstelik Suudili katiller cinayeti bağırta çağırta onun odasının hemen bitişiğinde gerçekleştirmişti.

★★★

Yukarıda “Viyana Sözleşmesi” demiştim.
O sözleşme sadece büyükelçiliklerin, daimi temsilciliklerin ve oralardaki diplomat ve görevlilerin dokunulmazlığını kapsıyor.
Konsolosluk görevlileri, (konsolosluk kasası ve evrakların dokunulmazlığı hariç) o sözleşmenin dışında.
Konsoloslukta cinayet işleniyor ve bizimkiler uykuda...
Türk makamları nasıl böyle uyudu da bu şebekenin kaçmasına göz yumdu, anlaşılır şey değil.
Bu aramaları yapacak olan birimler bu konuyu acaba Dışişleri Bakanlığı’na sormadılar mı? Sordularsa nasıl bir yanıt aldılar?
Onlara “Girmeyin, aramayın, bekleyin” talimatını acaba hangi makam verdi?
Cinayet şebekesinin doğrudan içinde, tam göbeğinde olan Suudi Başkonsolosu da, işte bizim bu aymazlığımızdan yararlanıp, günler sonra tüymeyi başardı!
Kuşları kafesten kaçıran biziz!
Onlar geldiler, önceden planlamış oldukları cinayeti güzelce işlediler, işi bitirip vınlamayı başardılar!

★★★

Vatandaş kimliğimde hazmedemediğim bir husus daha:
Suudi Başsavcısı İstanbul’a gelip bizimkilerle görüşmeler yaptı.
Bu karanlık suratlı herif aslında hukukçu falan değil.
Kralın has adamı...
Herif İstanbul’da işi iyice pişkinliğe ve yüzsüzlüğe vurdu, bizim makamlardaki belge ve bilgilerin kendisine verilmesini istedi.

★★★

Oysa infaz ekibini onlar göndermişti, bütün belge ve bilgiler onun elindeydi...
Evet!..
Konsolosu da katarsak cinayet şebekesinin 19 katili o karanlık ve yüzsüz herifin elindeydi.
Sözde ifadelerinde onlar acaba ne demişti?
Cinayeti hangileri ve nasıl işlemişti?
Ceset nerede ve nasıl yok edilmişti?
Herifçioğlu bizimkilere bu konularda hiçbir şey söylemedi...
Söylememiş olması da çok normaldi zira İstanbul’a işi çözmeye değil, Türkiye Cumhuriyeti ile alay etmeye gelmişti.

★★★

İstanbul’dan ülkesine dönerken yanında 8 adet büyük boy metal sandık vardı.
Adamları bizim medyaya haber uçurdu:
“Sayın Başsavcımız kuruyemiş ve lokumu çok sever. Bu sandıklarda kuruyemiş ve lokum var!”
Bizim medyamız da bu oyuna (ne yazık ki) geldi ve haberi aynen böyle verdi!
Sandıklar hiçbir aramadan geçmeden VIP bölümüne, oradan da herifin özel uçağına yüklenip Suudi Arabistan yolculuğuna çıkarıldı!
Bence o sandıklarda Kaşıkçı’nın cinayetten arta kalan bazı uzuvları vardı. Cesedi asitle eritmiş bile olsalar, bazı artıkların kalmış olduğu kanısındayım.

★★★

Sevgili okurlarım, kaç defadır bu iğrenç cinayeti yazıyorum. Belki bazılarınız şimdi bu yazıyı da okuyunca “Yeter artık sıktın be kardeşim, başka konu mu yok” diyorsunuz ama kazın ayağı pek öyle değil.
Adına Suudi Arabistan denilen o bedevi devleti bu cinayet olayında Türkiye Cumhuriyeti ile resmen alay etti, bizim hükümetin ve ilgili makamların aymazlığı nedeniyle bizi aşağılamaya kalkıştı.
Ben bunu onuruma yediremiyorum...

★★★

Bu saatten sonra bizim yapacak hiçbir şeyimiz yok.
Olacağını sanmıyorum ama cesedin parçalarını bulursak oh ne âlâ!..
Oysa bulsak ne değişir, o da ayrı bir konu.
O iki paralık heriflere kendi duyarsızlığımız yüzünden onurumuzu çiğnettik.
Çeşitli kürsülerden, hatta Recep Bey’in ağzından en kısa zamanda “Dostumuz ve kardeşimiz, dindaşımız Suudi Arabistan” edebiyatını yine duymaya başlarsanız sakın ola ki şaşırmayın.