Sevgili okurlarım, bu dünya üzerinde bazen öyle şeyler olur ki, bir ülke “Onur testinden” geçmek zorunda kalır.
Testi geçerseniz saygınlık kazanırsınız, kaybederseniz çok şey yitirirsiniz.
Biz yakın tarihimizde böyle nice olaylara tanık olduk.
Osmanlı bu teste defalarca girdi, üzerinde taşıdığı “Hasta adam” unvanıyla hep yenilgiye uğradı. Dünya üzerinde en ufak bir saygınlığı kalmadığı için istila edildi.
Sonra ortaya Mustafa Kemal isimli bir adam çıktı ama sadece ülkeyi kurtarmakla kalmadı.
Devrimler yaptı, Cumhuriyet rejimini kurdu.
Ülkemizin onurunu kurtardı, saygınlığını yeniden kazandırdı.

★★★

Bir ülkenin saygınlığı kürsülerden nutuk atarak, sağa sola posta koyarak korunmaz.
Burada lâfı Kaşıkcı cinayetine getireceğim...
Çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu olayda saygınlığımızı yitirdik.
Adına Suudi Arabistan denilen hırsızlık, rüşvet ve cinayet topluluğu, Türkiye’ye kendi devleti eliyle örgütlenen bir cinayet şebekesi gönderdi...
Ve bunlar işi bitirip ülkelerine tüydü.
Biz bu kaçışlara ne yazık ki göz yumduk.
Üstelik olayın en başından beri her aşamasında rol sahibi olan konsolosun da günler sonra tüymesine göz yumduk.

★★★

Aradan günler geçti, Suudi Arabistan önce inkâr ettiği cinayeti kabul etmek zorunda kaldı.
Bizimkiler “Aman işin üzerine fazla gidip Suudi’lerle aramızı bozmayalım” derken bütün dünya medyası ve Batı dünyasının devlet kadroları olayın üzerine gidiyordu.
Sonunda bizi yönetenler de bastırmak zorunda kaldı.
Recep Bey devreye girmişti, Suudilere çağrıda bulunuyordu.
İşte bu aşamada milletimizin tepesini attıran olaylara tanık olduk.
Bizimkilerin suspus olduğu süreçte yabancı medyaya haberler sızdırılıyordu. Ajanslar bu haberleri “İsminin açıklanmasını istemeyen Türk yetkililere göre” diye veriyordu.
Kimdir o yetkililer, bilmiyoruz.
Niçin bizim medyamıza en küçük bir bilgi vermezken hepsi birden yabancılara konuşuyordu?

★★★

Bu aşamada sosyal medyada belki görmüşsünüzdür...
Kaşıkçı’ya ait olduğu iddia edilen cinayet sonrası fotoğraflar piyasaya sürüldü.
Bazılarında Kaşıkçı’nın ağzı burnu yamulmuş, konsoloslukta yediği dayaktan dudağı patlamış, yüzü gözü kan içinde görüntüler...
Başkalarında ise bir cesedin yanında duran kesik kollar, kesik bacaklar...
Hani Başsavcı İrfan Fidan günler sonra “Cesedi parçalayıp yok ettikleri ortaya çıktı” dedi ya...
Aynen o tablo...
Bizim medyamız o fotoğrafları haklı olarak yayınlayamadı çünkü sahte olabilirdi.
Şimdi ise gerçek olduğu anlaşılıyor.

★★★

Bu konuda başka ciddi sorular ve kuşkular var...
Cinayetin ses kayıtlarının elde olduğu iddia ediliyor. Bu kayıtların bazı çözümleri yine yabancı medyada yer buldu...
Üstelik fotoğraflarla birlikte ses kayıtlarının da yabancı ülkelere bizim tarafımızdan servis edildiği söyleniyor.

★★★

Herkes her şeyi biliyor ama biz hiçbir şey bilmiyoruz.
Eldeki tek bilgi kaynağımız, adına Suudi Başsavcısı denilen karanlık suratlı herif Türkiye’den ayrıldıktan sonra, önceki gün bizim savcılık tarafından yapılan
açıklama:
“Ceset parçalanıp yok edilmiştir.”
Nasıl yok edilmiş?
Parçalara ayrıldıktan sonra infaz ekibi tarafından bavullarla Suudi Arabistan’a taşınmış?
Yoksa asitle eritilip her parça mı yok edilmiş?

★★★

Sevgili okurlarım, önceki akşam ekranlarda verilen görüntüleri izlediniz mi?
Suudi Başsavcısı olan herif Atatürk Havalimanı’nda... Kendisini getiren özel jete binip Türkiye’den ayrılacak.
Ama yanında sekiz parça büyük sandık var.
Metal sandıklar...
Bunlar hiçbir arama yapılmadan VIP bölümüne taşındı.
Bizim medya bu olayı şöyle verdi:
“Suudi Başsavcı ülkesine dönerken kuru yemiş ve lokum götürdü!”
Oha!..
Kuru yemiş ve lokum yüklenmiş sekiz adet büyük boy metal sandık!
Şimdi tahminimi söylüyorum:
Bu sandıklarla Kaşıkçı’nın elde kalan organlarını götürmüş olabilir.
Komplo teorisi kurduğumu falan lütfen zannetmeyin, sadece vatandaş mantığı ile aklımdan geçenleri söylemeye çalışıyorum.

★★★

Ben bu Kaşıkçı olayını kafama taktım...
Nedeni de iki paralık Suudilerin allem edip kalem edip Türkiye Cumhuriyeti’ni küçük düşürmeye kalkışmasıdır.
Cinayet işlediklerini itiraf ediyorlar... O halde 18 kişilik cinayet ekibini ve konsolosu ver de yargılayalım diyoruz, kabul etmiyorlar.
Kuyuda arama yapalım diyoruz, yine kabul etmiyorlar.
İnfaz ekibini elimizden göz göre göre kaçırdık.
İki paralık Suudilerin adeta oyuncağı olduk.
İyi ki başsavcı İrfan Fidan o açıklamayı yaptı da işin gerçeğini biraz olsun öğrenmiş olduk.  

★★★

Ama şunu da söyleyeyim, bu cinayet olayında kabahatin büyüğü bizde.
Bu hırsızlara, bu katillere işin başından beri çok efendice davrandık.
İstanbul’dan tüymelerine göz yumduk.
Bu saatten sonra yapacağımız fazla bir şey zaten yok!
Geçmiş olsun...
Cesedin parçalarını falan bulursak ne âlâ...
Saygınlığımızı yitirdik, hiç değilse o kadarıyla teselli buluruz!

★★★

Emin Çölaşan’ın notu: Suudi Başsavcı, İrfan Fidan’ı ülkesine davet etti. Aman başsavcım, sakın ola ki gitmeyiniz. Vallaha bu katillerin ne yapacağı belli olmaz. Bir karambol yaratıp sizin kelleyi de kesebilirler, ya da Lübnan Başbakanı Hariri’ye yaptıkları gibi sizi de rehin alabilirler!