Sevgili okurlarım, dünya liderimiz Recep Bey seçim bildirgesini okudu. Ancak bu kez salon dolmamıştı, boş yerler vardı.
Dahası, böyle toplantılarda kalabalıklar salona sığmaz diye her seferinde dışarıya dev ekranlar kurarlardı. Oysa dışarıda kimsecikler yoktu.
Salonda coşku da yoktu... Bindirilmiş kıtalar yine getirilmiş, birkaç kişi bağırıp çağırıyor, slogan atıyordu ama sonuçtan onların da umudu yoktu.
Demek ki panik başlamış ve parti tabanına yayılmış.
İktidar elden gitmek üzere, son kozlarını oynuyorlar.

* * *

Recep Bey kardeşimiz kürsüde seçim bildirgesini okuyor, bütün televizyonlar canlı veriyor. Gelin görün ki ne sunucularda, ne de yorumcularda umut olmadığı açıkça görülüyor.
Bütün dünyaya posta koyan büyük dünya lideri kürsüden bağırıyor:
“Şunları yapacağız, bunları yapacağız!..”
Cek cak...
O zaman herkesin aklına şu sorular geliyor:
“Kardeşim madem yapacaksın, niye şimdi seçim öncesinde yapmıyorsun?
16 yıldan beri iktidardasın, niye bugüne kadar yapmadın?
Sen Türk Milleti ile dalga mı geçiyorsun?”

* * *

Enflasyonu indirecekmiş...
İşsizlikle mücadele edecekmiş...
Döviz kurlarını aşağıya doğru çekecekmiş...
Peki nasıl yapacaksın bunları, bugüne kadar çaresini bilmiyordun da, her şey aklına seçimden sonra mı gelecek?

* * *

Hiç sevmedikleri Alevi yurttaşlarımızın cemevlerine resmi statü kazandıracakmış...
Recep Bey 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Bir emir veriyor, belediyenin iş makineleri 7 Eylül gecesi saat 03’te Karacaahmet mezarlığındaki cemevini yıkmaya başlıyor.
Durumdan rahmetli İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı, daha sonra Susurluk kazasında vefat eden Hüseyin Kocadağ’ın haberi oluyor.
Derhal olay yerine gidip yıkımı durduruyor. Sonra, o gece Recep Bey’le aralarında bazı tatsız olaylar oluyor, hatta iddiaya göre yumruklar falan konuşuyor...
Ve yıkım duruyor.
Recep Bey bir konuyu daha bilmiyor. Cemevlerine resmi statü kazandırmaktan söz ederken, bunların (AİHM’in 26 Nisan 2016 tarihli kararı uyarınca) zaten hukuken ibadethane statüsünde olduğunu ya bilmiyor, ya da göz boyamaya çalışıyor.

* * *

Sayın Recep Bey kardeşimiz kürsüden seçim bildirgesini okumayı sürdürüyor:
“Güçlü Meclis, güçlü hükümet, güçlü Türkiye!..”
Bu ülkeyi 16 yıl boyunca tek başına yönettin.
Meclis çoğunluğu ve hükümet emrindeydi, ne istediysen yaptırdın.
Şimdi bu edebiyatı niçin yapmak zorunda kalıyorsun?..
Çünkü iktidarını yitirmek üzere olduğunu anladın!

* * *

Şu sözlerine bakınız!
- Dünya lideri bir ülke olacağız.
- Meclis’i gerçek gücüne kavuşturacağız. (Yeni anayasa uyarınca Meclis’in pek çok yetkisi Saray’a, yani tek başına kendisine bağlanıyor!)
- Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı güçlendirilecek. Adaletin tesisi için yargı süreci kolay ve hızlı olacak. (Nasıl yapacaksın, niye bugüne kadar tam tersini yaptın?)
- Polis, öğretmen, hemşire ve din görevlilerinin ek göstergesi 3.600 olacak, maaşlarına zam gelecek. (Geçen yılın sonunda CHP bu konuda bir kanun teklifi vermişti, AKP oylarıyla reddedildi. Şimdi aynı olayı karşımıza kendi getiriyor! O zaman niye reddettiniz?)
- Yasaklar, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelemizi sürdüreceğiz. (Ülkede OHAL var, her şey yasak. Yoksulluk bütün toplumu avuçlarının içine aldı. Yolsuzluk derseniz, devlet ve millet her alımda, her ihalede soyuluyor. Paralar yandaşlara hortumlanıyor.)
Şimdi çıkmış ortaya, bir sürü vaatlerde bulunuyor, bize de “Bu olmayacak dualara hep beraber amin deyin” diyor!

* * *

Seçim bildirgesinde şeker fabrikaları ve peşkeş çekilen ulusal varlıklarımız yok.
Başımıza bela ettikleri Suriyeliler yok.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı yok.
Dövizi nasıl düşüreceği yok.
Ülkede 5 milyon işsiz var. Bu konuda ne yapacağı yok.
Enflasyonla nasıl mücadele edileceği yok.
Yargının bağımsızlığını nasıl sağlayacağı yok.
Akaryakıt zamlarının ne olacağı yok.
Memurun, emeklinin, işçinin, esnafın ve çiftçinin kazıklanmasına nasıl son verileceği yok.
Yok oğlu yok!..
Ama bol kepçe “Yapacağız edeceğiz” edebiyatı var.
Peki ne zaman?
Bugüne kadar çuvalladılar, ötesi seçimden sonra inşallah!

* * *

Döviz fiyatları böylesine artınca bunlar yine dış güçleri suçlamaya kalkıştılar.
“Üzerimizde oyun oynanıyor” dediler.
Şimdi size Recep Bey’in bir televizyon konuşmasından bir örnek veriyorum. Sesli, görüntülü ama ne yazık ki tarihini bilemiyorum. Aynen şöyle diyor:
“Şimdi tabii bizde bir adet var. Yani ülkede başımıza bir şey geldiği zaman hemen dış kuvvetler, dış güçler deriz, yabancılar deriz, şunu bunu deriz.
Bazı onlara isimler de buluruz. Ve bunlar sebebiyle işte biz ayağa kalkamıyoruz, kalkınamıyoruz, birliğimiz beraberliğimiz bozuluyor filan.
Yani bu doğru da olabilir. Ancak ben buna katılamıyorum. Niye katılamıyorum? Eğer sizin bünyeniz güçlüyse, sağlamsa bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin o bünyeye zarar veremez.”
Alın onun bu sözlerini ve günümüzde söyledikleriyle kıyaslayın!
Hangisine inanalım, hangisine inanmayalım!

* * *

Sevgili okurlarım, Recep Bey biraderimizin okuduğu AKP seçim bildirgesinde hayat yok.
Türk Milleti artık bu cek cak edebiyatına değer vermiyor.
Nesine verecek ki, bildirgeden bir sürü laf kalabalığı çıktı, civciv çıktı kuş çıktı!
Korkunun ecele faydası yok, sonuç değişmeyecek...
Bir yandan CHP ve Muharrem İnce, öbür yandan İYİ Parti ve Meral Akşener gümbür gümbür geliyor.

sozcu-banner-1