Yandaş medyanın gazetecilik anlayışı çok ilginç.
Her şeye ‘tarihi’ diyorlar.
Bu da yetmiyor yemin töreniyle ilgili ‘dünyanın Ankara’ya aktığını’ söyleyerek kendi okuyucu ve izleyicilerine Erdoğan’ı ‘dünya lideri’ olarak takdim etmeye çalışıyorlar.
Dünyanın hiçbir ülkesinde medya ‘bizim Başkan dünya lideridir’ türünden manşet yapmaz program yapmaz.
Dünyada BM üyesi 196 ülke var. Bunların 22’sinin lideri tören için Ankara’ya geldi. 30 kadar ülke de Başbakan, parlamento Başkanı ya da bakan gönderdi.
Bu törene neden gerek duyuldu sorusunu sormuyorum ama törene Bulgaristan dışında AB ve NATO üyesi hiçbir ülkenin lideri Ankara’ya gelmedi.
Üstelik Erdoğan bugün NATO zirvesi için Brüksel’e gidiyor.
Cumhurbaşkanı ya da Başkan Erdoğan’ın son dönem arkadaşı Putin ve Ruhani Ankara’ya gelmedi.
Her ikisi Esad dostu. Tıpkı Ankara’ya gelen Venezuela Cumhurbaşkanı Marksist Leninist Maduro gibi.
Adam aynı zamanda İran ve Rusya müttefiği.
İslamcı Ruhani, Komünist Maduro ve Sovyetler Birliği mirasçısı Putin.
İlginç bir üçgen ve Erdoğan çelişkisi.
Suriye konusunda Türkiye ile birlikte hareket eden Körfez ülkelerinden yalnızca Katar Emiri Ankara’ya geldi. Körfez’in diğer ülkeleri Katar’a düşman.
Özetle yandaş medyanın ‘dünya lideri’ söylemi doğru bir söylem değil ve bence  anlamsız.
Dünya lideri olursa Türk halkı ne kazanır?
Dünya lideri olmak lafla değil dünya liderlerinin ya da ülkelerinin size öyle davranmasıyla olunur.
Böyle bakılırsa Erdoğan dünya Müslümanlarının lideri olabilir.
Yemin töreninde Osmanlı ve İslamcı motiflerin ağır basması belki de bu amaca yöneliktir.
Arap ülkeleri başta olmak üzere Müslüman ve dünyanın birçok ülkesinde siyasal İslamcı yani Müslüman Kardeşler kökenli parti, örgüt, cemaat, dernek, tarikat ve benzeri oluşumlara bağlı dindar insanlar Erdoğan’ı ‘dünya lideri’ olarak görebilir.
Ancak başta Sünni Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere Müslüman ülkelerin ezici çoğunluğunda iktidarlar Erdoğan’dan hiç hoşlanmaz.
Bu da normal çünkü İslam aleminin durumu içler acısı.
57 Müslüman ülkede neredeyse hepsinde dini anlayışlar farklı.
57 ülke kendi aralarında kavgalı ya da zaman zaman savaş halinde.
57 ülkede yüzlerce belki de binlerce İslamcı parti, örgüt, dernek, tarikat, cemaat, cami, şeyh ve benzeri oluşumlar var ve bunlar çoğu zaman kendi aralarında kavgalı.
Türkiye’de birçok örnek var ama en kanlısı FETÖ’nün AKP ile kavgası.
Şimdi önemli olan dünya değil hakkıyla Türkiye’nin lideri olmaktır.
Hakkıyla demek tüm toplumu kucaklamak demektir.
Hakkıyla demek toplumun üzerine çöken kara bulutları dağıtmak ve herkese umut aşılamak demektir.
Hakkıyla demek içeride olduğu gibi çevre ülkeleriyle de toplumsal barış ve dostluğu yeniden tesis etmek demek.
Olası mı?
Ben sanmıyorum ama ‘umarım’ diyelim.
Bunun ilk ve en önemli işareti Suriye ile barışmak.
Rus ordusunun Eylül 2015’te Suriye’ye geldiğinde Esad ülkenin yalnızca % 18’ini kontrol ediyordu. 100 ülke Suriye’nin üzerine çullanmıştı.
Şimdi bu oran yaklaşık %70.
Geri kalan % 22 ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya destekli PYD ve yandaşı grupların kontrolünde.
TSK destekli ÖSO ve benzeri 30 grup Fırat’ın batısında.
Suriye ordusu son olarak 7 yıl önce ayaklanmanın başlatıldığı Daraa kenti ve çevresini ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Ürdün destekli teröristlerden temizledi, bir kısmı silahı bıraktı ve af diledi bir kısmı da  ‘TSK’nın kontrolündeki bölgeye gitmek istiyoruz’ dedi.
Suriye Devleti şimdi Lübnan, Ürdün ve Irak’ın bazı sınır kapılarını kontrol ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni dönemde yeni siyasal tercihlerle Esad ile barışırsa Türkiye-Suriye sınır kapıları açılır, herkes rahatlar, Suriyeliler ülkelerine döner ve her şey normale döner. Böylece Türkiye sorun olarak gördüğü PYD ve Suriye’nin kuzeyinde kendi sınırına sıfır noktada yayılmış Amerikan ve Fransız üslerinden kurtulur.
Gördüğünüz gibi çok kolay.
Tek kişinin iki dudağı arasında.

sozcu-banner-1